Tren
istasyonundayız ve az sonra doğu ekspresi ile Erzurum’a doğru yola çıkacağız.
Yıllardır yapmak istediğim bu yolculuğa çıkacağım için çok heyecanlıyım.
Eski bir tren
beklerken sıcacık ve son derece modern bir tren ile karşılaşıyoruz. Koltuğumda
yerimi alır almaz kitabımı çıkarıyorum ve kahvemi hazırlıyorum. O zaman
yolculuk başlasın.
Sırasıyla Kars’ın
ve Erzurum’un köylerinden geçiyoruz. Karla kaplı dağlar, donmuş nehirler,
dereler bize eşlik ediyor.
4-5 saatlik bir
yolculuk sonrası ise Erzurum’dayız. Tren garına indiğimiz anda çok ama çok sert
bir soğuk bizi karşılıyor. Hava sıcaklığı derece olarak Kars ile aynı
göstermesine rağmen bu soğuk Kars’ın soğuna hiç benzemiyor. Atkılarımıza biraz daha sarınarak yemeğe
doğru yol alıyoruz.
Daha önce
İstanbul’da cağ kebabı deneyimim olmuş ve beğenmemiştim. O yüzden adet yerini
bulsun diye yemek yiyeceğimi düşünüyorum. Ancak öyle olmuyor. Masaya bırakılan
ilk şişi lavaşa sarıp yememle beraber müthiş bir lezzetle karşılaşıyorum.
Akabinde masaya kaç şiş geliyor sayamıyorum. Bu arada Erzurum’da usul şöyle;
siz dur diyene kadar servise devam ediyorlar. Biz de epey geç bir süre sonra
ancak dur diyoruz 😊
Peşinden bir de Erzurum’a özgü kadayıf dolmasını
deniyoruz. Fakat bu tatlıyı çok tutmuyorum.
Sıra geldi Erzurum çarşı pazar gezmeye. İlk
durağımız Taş Han oluyor. Hanı gezip ufak tefek oltu taşı alışverişi yapıyoruz.
Sonrasında Üç Kümbetler’deyiz. İkisi bilinmeyen, biri
Emir Saltuk’a ait olan kümbetleri fotoğraflıyoruz.
Çifte Minareli Medrese…Bir Selçuklu dönemi eseri…
Yakutiye Medresesi…İlhanlı dönemi eseri…
Şimdi de Erzurum Evi diye bilinen bir restorana
giriyoruz. Amacımız Erzurum’da geleneksel bir konak nasıl olur onu görmek.
Buraya bayılıyorum, kesinlikle çok güzel bir konak.
Çıtır çıtır yanan sobanın yanından geçerek konak
içinde ilerliyoruz.
Yeme içme bölümleri çok güzel değil mi?
Veee dönüş. Harika geçen bir tatilin akabinde
karlı dağlara veda ederek İstanbul’a doğru yola çıkıyoruz.
Kars ve Erzurum
artık fotoğraflarda ve anılarımızda.