21 Mart 2023 Salı

Kuzguncuk'ta Bir Gün

Cumartesi sabahı erken saatlerde uyanıyorum. Camdan kafamı uzattığımda beni hafif yağmurlu bir hava karşılıyor. Oysa o günkü planımda vapurla karşıya geçmek, Kuzguncuk’a yürümek, açık havada fotoğraflar çekmek gibi planlarım var. Planımı bozuyor muyum? Tabii ki hayır çünkü soğuk havada da, yağmurda da karda da dışarı çıkmayı seviyorum. Hava şartlarına göre giyindikten sonra gerisi ortamın tadını çıkarmaya kalıyor.

Kahvaltı yaptığım esnada telefonuma bir arkadaşımdan “planın yoksa görüşelim mi” şeklinde bir mesaj geliyor. Ona Kuzguncuk planımdan bahsediyorum ve bana eşlik edip edemeyeceğini soruyorum. “Gamze hava çok kötü” şeklinde şaşırmadığım bir yanıt veriyor 😊 Hava şartlarının birçok insanın programını etkilediğini artık bildiğimden ısrarcı olmuyorum ve akşam yemeği için sözleşiyoruz.  Kahvaltımı yapmamın ardından vapura binmek üzere yola çıkıyorum.

Üsküdar'a geldikten sonra ise Kuzguncuk’a doğru yürüyüşe başlıyorum.  Yürüyüş esnasında boğazın iki tarafına bakarak bir kez daha İstanbul’da yaşadığım için kendimi şanslı hissediyorum.

Kuzguncuk’ta beni önce süslü püslü bir Kuzguncuk arabası karşılıyor.

Hemen karşısında da Tarihi Kuzguncuk fırınını görüyorum.

Vitrinde sergilenen ve birbirindem lezzetli görünen mamulleri bir dahaki sefere denemek üzere pas geçiyorum.

Biraz ilerleyince bu sefer Nail Kitabevi karşıma çıkıyor. Eski bir Kuzguncuk evi kitap-cafeye dönüştürülmüş durumda. Daha önce methini çok duyduğum kitabevini bu sefer ziyaret etme şansı yakalıyorum. Kitap çeşitliliği biraz hayal kırıklığı yaratsa da gayet hoş ve sıcak bir ortam ile karşılaşıyorum.


Veee Kuzguncuk evleri. Evet evet kaç kez yazdım burada bilmiyorum ama ben cumbalı evleri çok seviyorum:)

Sonrasında kısa bir yemek molası veriyorum. Tercihim “Pita” oluyor. Mekana ismini veren pitayı deniyor ve seviyorum.

Yemek sonrası sokaklarda spontane dolaşırken Perihan Abla sokağına denk geliyorum. Hayal meyal hatırladığım çocukluğumun dizisine ev sahipliği yapmış sokağı baştan sona geziyorum.

Biraz daha ilerleyince ise Kuzguncuk Bostanı’nı görüyorum.

Yine tarihi Kuzguncuk evleri…

Buraya kadar gelmişken bi de kahve tatlı molası vereyim diyerek Kuzguncuk Çikolata ve Kahve isimli cafeye uğruyorum. İnanılmaz lezzetli bir pasta ile günümü şenlendiriyorum.

Artık dönüşe geçmenin zamanı. Son olarak Ekmek Teknesi dizisinde kullanılan fırını görüyorum. Bu diziyi seyretmediğim için ben de pek bir çağrışım yapmıyor ama fotoğraflamadan da geçmiyorum.

Gelirken vapuru tercih etmeme karşın dönüşte Marmaray’ı kullanarak arkadaşımla sözleştiğimiz yere doğru hareket ediyorum. Böylece Kuzguncuk günü sona eriyor:)

5 Şubat 2023 Pazar

Fener – Balat (2.Bölüm)

Balat’ın içlerine doğru ilerlerken caddeye çıkıyoruz ve birkaç sene evvel restorasyonu tamamlanmış olan Sveti Stefan kilisesine uğruyoruz.

Dışı kadar içi de gösterişli olan kiliseyi gördükten sonra tekrar Balat’ın sokaklarında ilerleme vakti.

İlk durağımız renkli evleri ile ünlü yokuş. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi Fener- Balat civarında her köşeyi rengarenk boyamışlar. Ancak sırf boya yapmak maalesef o bölgeyi güzelleştirmeye yetmiyor. Binaların ciddi bir restorasyona ihtiyacı var. Bu sokaktaki evler diğerlerinden farklı olarak restore edilmiş durumda ve çok güzel duruyor.

Çıfıt çarşısı ise Balat’ın en meşhur çarşılarından biri.

Ara sokakların birinde yüze senelik bir meyhaneye rastlıyoruz. “Burası Agora Meyhanesi, burada yaşanır aşkların en şahanesi” şiirine /şarkısına konu olmuş bir yer…

Az ileride Sevda Gazozcusu…Envai çeşit gazoz bulmak mümkün.

Balat’ın kalabalığını seyreden bir minnoş.

Sokaklarda dolaşırken hadi bir kahve içelim diyoruz ve kahve çeşitleri ile ünlü olan Mare Mosso’ya uğruyoruz.

Seçtiğim menengiç kahvesinden oldukça memnun kalıyorum. Biraz daha sohbet ederek günü sonlandırıyor ve Balat’a veda ediyoruz.

31 Ocak 2023 Salı

Fener – Balat (1.Bölüm)

Pazar sabahı Fener’in henüz kalabalıklaşmamış sokaklarında yürüyorum. Dükkanlar bile kepenklerini kaldırmamış. Üzerimde Fener’i daha önce hiç bu kadar sessiz görmemenin verdiği şaşkınlık var.

Kahvaltı yapacağımız mekana varıyorum ve henüz oranın da açılmadığını farkediyorum.  

Kapı önünde beklerken arkadaşım geliyor ve cafenin de açılması ile içeri süzülüyoruz. Velvet Cafe, bir anneanne, bir babaanne evi gibi. Dantel masa örtüleri, fincanlar, duvardaki resimler bu durumu destekler nitelikte.

Sonra kahvaltıya başlıyoruz. Sabahın erken saatinde uyanıp sokaklarda dolaşmak epey acıktırmış :)

Muhabbete yavaş yavaş doymaya başladığımız noktada ise hadi kalkalım diyoruz. Fener’de ve Balat’da gezilecek çok yerimiz var. İlk durağımız Fener Rum Patrikhanesi…Patrikhane; kilise, kütüphane ve idari binalardan oluşuyor.

Patrikhaneden çıktıktan sonra renkli merdivanlere doğru ilerliyoruz. Fener ve Balat semtlerinin en önemli olayı zaten bu renk cümbüşü. Boyayı fırçayı kapan gelmiş buralara:)

Akabinde biraz daha yukarılara tırmanmaya başlıyoruz. Fotoğrafta görünen bina Fener’in simgelerinden biri.

Sıra geldi Kızıl Mehtep’e… Okul maalesef ziyarete açık değil.

Kiremit Caddesi ise en bilindik sokaklarından biri…

Vee merkezde yer alan, semtin eskilerinden Tarihi Taşfırın...

Galetaleri ile ünlü fırından galeta almadan olmazdı.

Artık Balat’a geçme vakti. O da bir sonraki yazıya 😊

25 Ocak 2023 Çarşamba

Plansız Bir Gün

Hafta sonu plansız bir güne uyanıyorum ve plansız güne en çok yakışacak şeyin yürüyüş yapmak olduğunu düşünüyorum 😊 Yürüyüş için genelde ailece Emirgan Korusu’nu tercih ediyoruz. Ancak bu sefer yalnızım ve sahilde yürümek daha cazip geliyor.

Rahat bir bot ve mont giyerek evden çıkıyorum. Sahilin her daim kalabalık kısmı Emirgan - Bebek hattına pek yüz vermeyerek İstinye tarafına doğru yöneliyorum. İstinye her zamanki gibi sakin, hava kapalı olmasına rağmen denizin dinginliği de çevrenin sakinliğine eşlik ediyor.

Hiç acele etmeden yavaş yavaş yürüyorum. Çevrede süslü masalarla, boyalı duvarlarla sahil kasabası havası yaratmaya çalışan birçok restoran bulunmakta. Gündüz saatleri olduğu için restoranlar henüz kalabalıklaşmamış.

Restoranları teker teker arkamda bırakarak Yeniköy’e doğru ilerliyorum.

İşte orada…Denizin dibinde, salaş, derme çatma bir yapı ve etrafa yayılmış minik masalarla iskemleler. Yıllar evvel buraya gelmiş nefis bir balık ekmek ve çıtır kalamarlar yemiştim. Nedense o günden sonra gelmek hiç aklıma gelmemiş. Demek ki kısmet bugüneymiş. Bir iskemleye ilişerek balık ekmek siparişimi veriyorum. Havanın kapalı olmasından mıdır bilmem etraf çok sakin, çevrede sadece martılar ve kısmetlerine bir şey düşer mi diye dolaşan kediler var. Balık ekmeğimi beklerken hiçbir zaman marka ve mekan takıntımın olmadığını düşünüyorum. Yeri geldiğinde kaliteli bir restoranda kadeh tokuştururken, başka bir zaman ise bir sokak lezzetinin peşinde salaş bir mekanda kendimi bulabilirim. Bu halimden hoşnut denizi seyrederken balık ekmeğim geliyor. Seyrettiğim nefis manzaraya artık lezzetli bir yemek de eşlik ediyor. Plansız bir gün için epey güzel dakikalar, daha ne olsun 😊

19 Ocak 2023 Perşembe

Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı’nda

Bir gün Nazım Hikmet sevgilisi ile Gülhane Parkı’nda buluşmak üzere sözleşir. Parka gelip bir ceviz ağacının dibinde beklemeye başlar. O sırada polisler parkta devriye gezmektedir ve Nazım Hikmet de arananlar listesindedir. Polisleri gören Nazım hemen ağacın tepesine çıkar. Bir süre sonra sevgilisi de gelir ve Nazım’ı beklemeye koyulur. Ancak şair polislerden ötürü sevgilisine bir türlü seslenemez. Bunun üzerine cebindeki kağdı ve kalemi çıkarıp “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında” dizelerini yazar.

Nazım Hikmet’in hangi ağacın tepesine çıktığını bilmeden yavaş yavaş ceviz ağaçları arasında yürüyorum.

Az evvel cağ kebap yemiş olmama rağmen simitçi tezgahındaki simitler gözüme çok iştah açıcı görünüyor ve alıyorum bir tane :) Bir banka oturmuş simidimi kemirirken kuşlar da bana eşlik ediyor ve nasiplerine düşen simit lokmalarını kapıyorlar.

Gülhane’nin sonuna gelince Gotlar sütunu karşıma çıkıyor. Roma döneminden kalmış bu abidenin fotoğrafını çektikten sonra ise dönüş yoluna geçiyorum.

Tam parktan çıkacakken gözüme büyük bir yapı ilişiyor. Yanına yaklaştığımda İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi yazdığını görüyorum.

Müzekart ile ziyaret edilebilen müzeyi gezmeye başlıyorum. Girişte astronomi bölümü var ve  bir çeşit astronomi ölçüm cihazı olan usturlablar sıralanmış durumda.

Sonra su saatleri… Fas’ta kullanılmış bir su saati modeli.

Savaş teknolojisi bölümü…

Kimya bölümden damıtma tekniği örnekleri…

Tıp bölümü…

Müzeyi eni konu gezdikten sonra artık eve dönüşe geçiyorum.  Cag kebaplı, Gülhane Parklı, müzeli bir gün daha sona ermiş oluyor 😊

12 Ocak 2023 Perşembe

Kısa Küt Saçlı Kız ve Dedesi

Yeni yıl öncesi bir arkadaşımla hafta sonu için program yapmıştık. Cumartesi buluşup öğle yemeği yiyecek ve sonrasında da minik bir Sultanahmet turu yapacaktık. Ancak arkadaşım elinde olmayan nedenlerden ötürü son dakikada programı iptal etmek durumunda kaldı. Önümde iki seçenek vardı; ya aynı programı ben kendi başıma uygulayacak ya da evde oturacaktım. Ben bu tip durumlarda ilk seçeneği tercih ediyorum:)

Haliç’te metrodan indikten sonra defalarca kez gördüğüm manzarayı yine hayranca seyredip, fotoğrafladım.

Sonrasında Tahtakale’nin cıvıl cıvıl sokaklarının tadını çıkararak Sirkeci’ye doğru ilerledim.

Veee Şehzade Kebap…Sirkeci’de cağ kebabı ile ünlü kebapçıda kısa bir öğle yemeği molası…

Masada yerimi almamdan çok kısa bir süre sonra kebap servis edildi. Kebap lezzetli miydi? Evet fena değildi ama pandemi öncesi yaptığımız Kars – Erzurum seyahatinde Erzurum’da yediğim cağ kebapla asla boy ölçüşemezdi.

Yemek sonrası Sultanahmet’e doğru yürümeye başladım.

Yol üzerinde Gülhane Parkı’na denk gelince içeri girdim. Girdiğim anda ise 35 sene önceye doğru yol aldım. Önümde bir kız çocuğu minicik elleri ile boylu poslu bir adamın elinden tutmuş ilerliyordu. Onlar birbirini çok seven bir dede-torundu. Küçük kız kısa ve küt saçlıydı. Saçlarını uzatmayı çok istiyordu ama okullardaki bit salgını yüzünden annesi kati surette saç uzatmaya izin vermiyordu. Kendi kendine söz vermişti büyüyünce asla saçlarını kısa kestirmeyecekti. Bir de o zamanlar televizyonda Mardin - Münih Hattı diye bir dizi oynuyordu. Küçük kız o dizideki Alman kız Petra’ya (Nadja Smolik) hayrandı. Petra’nın ne güzel uzun sarı saçları vardı acaba büyüyünce saçlarını sarıya da boyatabilir miydi? Küçük kız dedesinin elinden sımsıkı tutuyordu ve kendini çok güvende hissediyordu. Gülhane Parkı’nda bir sürü hayvan göreceklerdi; aslanlar, kaplanlar belki timsah bile vardır. Korkar mıydı? Biraz korkabilirdi ama olsundu dedesi onu hepsinden korurdu. O gün kız çok ama çok eğlendi Gülhane Parkı’nda, dedesi ona pamuk şeker bile aldı. İşte o kız 35 sene sonra Gülhane Parkı’na yalnız gelmişti, dedesi artık çok uzaklardaydı. Kız gözlerinde 2 damla yaş ile heybetli ağaçların arasında yürümeye başladı. Kızın saçları mı? Yirmili yaşlarından beri uzun ve sarı…