31 Ocak 2023 Salı

Fener – Balat (1.Bölüm)

Pazar sabahı Fener’in henüz kalabalıklaşmamış sokaklarında yürüyorum. Dükkanlar bile kepenklerini kaldırmamış. Üzerimde Fener’i daha önce hiç bu kadar sessiz görmemenin verdiği şaşkınlık var.

Kahvaltı yapacağımız mekana varıyorum ve henüz oranın da açılmadığını farkediyorum.  

Kapı önünde beklerken arkadaşım geliyor ve cafenin de açılması ile içeri süzülüyoruz. Velvet Cafe, bir anneanne, bir babaanne evi gibi. Dantel masa örtüleri, fincanlar, duvardaki resimler bu durumu destekler nitelikte.

Sonra kahvaltıya başlıyoruz. Sabahın erken saatinde uyanıp sokaklarda dolaşmak epey acıktırmış :)

Muhabbete yavaş yavaş doymaya başladığımız noktada ise hadi kalkalım diyoruz. Fener’de ve Balat’da gezilecek çok yerimiz var. İlk durağımız Fener Rum Patrikhanesi…Patrikhane; kilise, kütüphane ve idari binalardan oluşuyor.

Patrikhaneden çıktıktan sonra renkli merdivanlere doğru ilerliyoruz. Fener ve Balat semtlerinin en önemli olayı zaten bu renk cümbüşü. Boyayı fırçayı kapan gelmiş buralara:)

Akabinde biraz daha yukarılara tırmanmaya başlıyoruz. Fotoğrafta görünen bina Fener’in simgelerinden biri.

Sıra geldi Kızıl Mehtep’e… Okul maalesef ziyarete açık değil.

Kiremit Caddesi ise en bilindik sokaklarından biri…

Vee merkezde yer alan, semtin eskilerinden Tarihi Taşfırın...

Galetaleri ile ünlü fırından galeta almadan olmazdı.

Artık Balat’a geçme vakti. O da bir sonraki yazıya 😊

25 Ocak 2023 Çarşamba

Plansız Bir Gün

Hafta sonu plansız bir güne uyanıyorum ve plansız güne en çok yakışacak şeyin yürüyüş yapmak olduğunu düşünüyorum 😊 Yürüyüş için genelde ailece Emirgan Korusu’nu tercih ediyoruz. Ancak bu sefer yalnızım ve sahilde yürümek daha cazip geliyor.

Rahat bir bot ve mont giyerek evden çıkıyorum. Sahilin her daim kalabalık kısmı Emirgan - Bebek hattına pek yüz vermeyerek İstinye tarafına doğru yöneliyorum. İstinye her zamanki gibi sakin, hava kapalı olmasına rağmen denizin dinginliği de çevrenin sakinliğine eşlik ediyor.

Hiç acele etmeden yavaş yavaş yürüyorum. Çevrede süslü masalarla, boyalı duvarlarla sahil kasabası havası yaratmaya çalışan birçok restoran bulunmakta. Gündüz saatleri olduğu için restoranlar henüz kalabalıklaşmamış.

Restoranları teker teker arkamda bırakarak Yeniköy’e doğru ilerliyorum.

İşte orada…Denizin dibinde, salaş, derme çatma bir yapı ve etrafa yayılmış minik masalarla iskemleler. Yıllar evvel buraya gelmiş nefis bir balık ekmek ve çıtır kalamarlar yemiştim. Nedense o günden sonra gelmek hiç aklıma gelmemiş. Demek ki kısmet bugüneymiş. Bir iskemleye ilişerek balık ekmek siparişimi veriyorum. Havanın kapalı olmasından mıdır bilmem etraf çok sakin, çevrede sadece martılar ve kısmetlerine bir şey düşer mi diye dolaşan kediler var. Balık ekmeğimi beklerken hiçbir zaman marka ve mekan takıntımın olmadığını düşünüyorum. Yeri geldiğinde kaliteli bir restoranda kadeh tokuştururken, başka bir zaman ise bir sokak lezzetinin peşinde salaş bir mekanda kendimi bulabilirim. Bu halimden hoşnut denizi seyrederken balık ekmeğim geliyor. Seyrettiğim nefis manzaraya artık lezzetli bir yemek de eşlik ediyor. Plansız bir gün için epey güzel dakikalar, daha ne olsun 😊

19 Ocak 2023 Perşembe

Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı’nda

Bir gün Nazım Hikmet sevgilisi ile Gülhane Parkı’nda buluşmak üzere sözleşir. Parka gelip bir ceviz ağacının dibinde beklemeye başlar. O sırada polisler parkta devriye gezmektedir ve Nazım Hikmet de arananlar listesindedir. Polisleri gören Nazım hemen ağacın tepesine çıkar. Bir süre sonra sevgilisi de gelir ve Nazım’ı beklemeye koyulur. Ancak şair polislerden ötürü sevgilisine bir türlü seslenemez. Bunun üzerine cebindeki kağdı ve kalemi çıkarıp “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında” dizelerini yazar.

Nazım Hikmet’in hangi ağacın tepesine çıktığını bilmeden yavaş yavaş ceviz ağaçları arasında yürüyorum.

Az evvel cağ kebap yemiş olmama rağmen simitçi tezgahındaki simitler gözüme çok iştah açıcı görünüyor ve alıyorum bir tane :) Bir banka oturmuş simidimi kemirirken kuşlar da bana eşlik ediyor ve nasiplerine düşen simit lokmalarını kapıyorlar.

Gülhane’nin sonuna gelince Gotlar sütunu karşıma çıkıyor. Roma döneminden kalmış bu abidenin fotoğrafını çektikten sonra ise dönüş yoluna geçiyorum.

Tam parktan çıkacakken gözüme büyük bir yapı ilişiyor. Yanına yaklaştığımda İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi yazdığını görüyorum.

Müzekart ile ziyaret edilebilen müzeyi gezmeye başlıyorum. Girişte astronomi bölümü var ve  bir çeşit astronomi ölçüm cihazı olan usturlablar sıralanmış durumda.

Sonra su saatleri… Fas’ta kullanılmış bir su saati modeli.

Savaş teknolojisi bölümü…

Kimya bölümden damıtma tekniği örnekleri…

Tıp bölümü…

Müzeyi eni konu gezdikten sonra artık eve dönüşe geçiyorum.  Cag kebaplı, Gülhane Parklı, müzeli bir gün daha sona ermiş oluyor 😊

12 Ocak 2023 Perşembe

Kısa Küt Saçlı Kız ve Dedesi

Yeni yıl öncesi bir arkadaşımla hafta sonu için program yapmıştık. Cumartesi buluşup öğle yemeği yiyecek ve sonrasında da minik bir Sultanahmet turu yapacaktık. Ancak arkadaşım elinde olmayan nedenlerden ötürü son dakikada programı iptal etmek durumunda kaldı. Önümde iki seçenek vardı; ya aynı programı ben kendi başıma uygulayacak ya da evde oturacaktım. Ben bu tip durumlarda ilk seçeneği tercih ediyorum:)

Haliç’te metrodan indikten sonra defalarca kez gördüğüm manzarayı yine hayranca seyredip, fotoğrafladım.

Sonrasında Tahtakale’nin cıvıl cıvıl sokaklarının tadını çıkararak Sirkeci’ye doğru ilerledim.

Veee Şehzade Kebap…Sirkeci’de cağ kebabı ile ünlü kebapçıda kısa bir öğle yemeği molası…

Masada yerimi almamdan çok kısa bir süre sonra kebap servis edildi. Kebap lezzetli miydi? Evet fena değildi ama pandemi öncesi yaptığımız Kars – Erzurum seyahatinde Erzurum’da yediğim cağ kebapla asla boy ölçüşemezdi.

Yemek sonrası Sultanahmet’e doğru yürümeye başladım.

Yol üzerinde Gülhane Parkı’na denk gelince içeri girdim. Girdiğim anda ise 35 sene önceye doğru yol aldım. Önümde bir kız çocuğu minicik elleri ile boylu poslu bir adamın elinden tutmuş ilerliyordu. Onlar birbirini çok seven bir dede-torundu. Küçük kız kısa ve küt saçlıydı. Saçlarını uzatmayı çok istiyordu ama okullardaki bit salgını yüzünden annesi kati surette saç uzatmaya izin vermiyordu. Kendi kendine söz vermişti büyüyünce asla saçlarını kısa kestirmeyecekti. Bir de o zamanlar televizyonda Mardin - Münih Hattı diye bir dizi oynuyordu. Küçük kız o dizideki Alman kız Petra’ya (Nadja Smolik) hayrandı. Petra’nın ne güzel uzun sarı saçları vardı acaba büyüyünce saçlarını sarıya da boyatabilir miydi? Küçük kız dedesinin elinden sımsıkı tutuyordu ve kendini çok güvende hissediyordu. Gülhane Parkı’nda bir sürü hayvan göreceklerdi; aslanlar, kaplanlar belki timsah bile vardır. Korkar mıydı? Biraz korkabilirdi ama olsundu dedesi onu hepsinden korurdu. O gün kız çok ama çok eğlendi Gülhane Parkı’nda, dedesi ona pamuk şeker bile aldı. İşte o kız 35 sene sonra Gülhane Parkı’na yalnız gelmişti, dedesi artık çok uzaklardaydı. Kız gözlerinde 2 damla yaş ile heybetli ağaçların arasında yürümeye başladı. Kızın saçları mı? Yirmili yaşlarından beri uzun ve sarı…

6 Ocak 2023 Cuma

Çok Takdir, Az Şikayet

Aslında bu yazımda yeni yıl öncesi İstanbul’da gerçekleştirdiğim bir geziyi anlatmak istiyordum ama bu hafta yaşadığım bir durum beni bu yazıyı yazmaya sevk etti.

Hizmet verdiğim markalardan biri hafta içi bana bir yeni yıl hediyesi getirdi. Hediyeyi aldıktan sonra teşekkür etmek için marka yöneticisini aradım. Teşekkür ettiğim esnada karşı taraftan birbirinden güzel sözler duydum. Bir sene boyunca bu marka için çok emek vermiştim, telefonun ucundaki ses emeklerimin farkında olduğundan bahsediyor ve çok teşekkür ediyordu. Telefonda iken tüm senenin yorgunluğu gitmiş gibi hissettim. Şu bir gerçek ki takdir görmek insanı mutlu eden şeylerden biri.

Ben gerek özel hayatımda gerekse iş hayatımda eğer biri benim için bir şey yapıyorsa karşı tarafı onare etmeye özen gösteririm. Çünkü bazen insan gösterdiği çabanın ve emeklerinin karşı tarafta fark edilip edilmediğini merak eder. Bu iş hayatında da böyledir, aile hayatında da, kadın erkek ilişkilerinde de . Bu yüzdendir ki ben çok şikayet eden, eleştiren bir kadın olmaktansa karşı tarafı onare eden bir kadın olmayı hep tercih etmişimdir. Tabii ki doğru bulmadığım durumlarda fikrimi söylerim ama sürekli her şeyi eleştiren bir halden kaçınırım. İyi şeyleri biraz daha parlatıp, eleştiriyi azaltmanın insanın hem kendisine hem de karşı tarafa iyi geldiğine inanırım.

O zaman daha çok takdir, daha az şikayet diyelim mi? 😊