29 Aralık 2022 Perşembe

2023

Koskoca bir yılın bitmesine sayılı günler hatta saatler kaldı. Zaman ne kadar hızlı geçiyor değil mi? Ne vakit Pazartesi oluyor, ne vakit Cuma oluyor hiç anlamıyorum. Zaman uçuyor dedikleri bu olsa gerek.

Kendi açımdan 2022 yılının değerlendirmesini yapacak olursam covide yakalanma stresimin bittiği, çok yoğun çalıştığım ama araya iki tane de tatil sığdırmayı başardığım bir yıl oldu diyebilirim. Yıl genelinde enerjim yüksek olmasına karşın son haftalarda ise bazı durumlardan ötürü biraz burukluk hissettim. Napalım herşeyin hayırlısı diyorum ve 2023’ün daha güzel bir yıl olarak gelmesini diliyorum.

Yeni yıldan beklentilerim var mı? Tabii ki var ama beklentilerim çok da somut şeyler değil. Öncelikle sağlıklı bir yıl geçirmek istiyorum. Son üç senede gördük ki sağlıktan daha önemli bir şey yok. Sağlığımız yerinde olursa geri kalan her şey olur.

Aldığım kararlarda daha cesur olmak istiyor ve “elalem ne der” kalıbına takılmak istemiyorum. Son zamanlarda fark ettim ki bir çoğumuz elalem ne der, aman hakkımda ne düşünürler, şöyle derler, böyle derler gibi düşünceler yüzünden istemediğimiz bir döngünün içinde sıkışıp kalıyoruz. Örneğin; iki kere iş değiştirdik ve yeni işimizde mutlu değiliz buna rağmen dikiş tutturamıyor imajı yaratmamak için o işte kalmaya devam ediyoruz. Ya da ilişkimizde mutlu değilken bir önceki ilişkisinde de yapamamıştı denmesin diye, geçimsiz damgası yememek için zorla o ilişkinin içinde kalıyoruz. Oysa elalem ne der diye aklımızdan geçenleri  “o elalem” yalnızca üç gün konuşuyor hatta insanların gündemi o kadar yoğun ve değişken ki belki üç gün bile konuşmuyor. Fakat biz buna takıldığımızdan ötürü bizi mutlu etmeyen bir işin, ilişkinin ya da evliliğin içinde kalmaya direniyoruz. Belki 3 gün sürecek bir dedikodu yüzünden kendimizi yıllarca mutsuzluğun içine hapsediyoruz. O zaman insanların söylemlerine kulak tıkadığımız ve daha cesur kararlar aldığımız bir yıl olsun :)

Son üç senemi hep evde geçirdim. Bu sene artık sosyalleşmeye hazırım. Bol muhabbetli, kahkahalı, keyifle akan bir yıl olsun…

Ah bir de öğrenme sevdam… Kendimi bildim bileli yeni şeyler öğrenmeye çok açım. Hiç bitmiyor bu sevdam. Bu sene de bol bol araştırdığım ve hayatıma yeni şeyler kattığım bir yıl olsun.

Sonuç olarak sağlıklı, cesaretli, bol kahkalı ve kendimizi geliştirdiğimiz bir yıl dilerim. Herkese şimdiden mutlu yıllar…

14 Aralık 2022 Çarşamba

Floransa

Yine sabahın erken saatleri ve yine trendeyiz. Tren koridorunda koltuğumu bulmak için yürüyorum, biletimde koltuk numaram çerçeve içine alınmış. Bu demek oluyor ki cam kenarı bir koltukta oturacağım. Çok seviniyorum, yol boyunca bir sürü üzüm bağı göreceğim, dağların arasındaki Toscana vadisini seyredeceğim belki şansıma nehirler, dereler de görürüm kimbilir. Neyse koltuğumu bulduğumda fark ediyorum ki yerimde bir İtalyan kız oturuyor. Sonra diyalog başlıyor.

Ben : Merhaba, o koltuk benim :)

Kız : Burada mı oturacaksınız yani ?

Ben : Evet (İçimden geçen: Herhalde orada oturacağım kırk yılda bir manzaralı bir güzergahta seyahat edeceğim niye oturmayayım ki )

Kız : Peki (Eşyalarını iyice yaydığı için ve toparlanmak zorunda kaldığı için biraz suratsız)

Ben : (Gayet mutlu)

Böylece koltuğumda yerimi alıyorum ve arkama yaslanıyorum. Telefonumun şarjını kontrol ediyorum, tam dolu. Oh bol bol fotoğraf çekerim. Tren hareket ediyor ve 2 dakika sonra tünele giriyor. 10 dakika geçiyor, tünelden çıkmıyor. 20 dakika geçiyor hala tünelden çıkmıyor. Böylece kız ile diyalogum yeniden başlıyor.

Ben : Pardon, biz tünelden ne zaman çıkarız?

Kız : Çıkmayacağız.

Ben : Nasıl yani. Neden ki?

Kız : Bu tren Floransa’ya kadar tünelden gidiyor, yol kısalıyor. (Sırıtıyor mu yoksa bana mı öyle geldi acaba?)

Ben : Tamam (Muhtemelen o sırada kız benim için şöyle düşünüyor “Çatlak, zifiri karanlığı seyretmek için cam kenarında oturdu😊)

Vee Floransa’dayız...Karanlık sonrası gözlerimizi gün ışığına alıştırmaya çalışarak şehir merkezine doğru yürüyoruz. Yaklaşık 10 dakika sonra şehir merkezindeyiz. Yıllar evvel Floransa’ya bir kez daha gelmiştim, tanıdık yapıları görmek beni heyecanlandırıyor.

Ünlü Santa Maria Del Fiore ya da diğer adıyla Duomo Katedrali…

Şehrin sokaklarında gelişigüzel yürüyoruz. Yürüken de yolumuz deri çantaların satıldığı meşhur pazara düşüyor. Hintli satıcılar bir şeyler satabilmek için bizimle iletişim halindeler ama kur almış başını gitmiş bizden ekmek çıkmaz.

Ama girdiğimiz pastanedeki cantuccilere hayır diyemiyoruz ve bir paket kapıyoruz.

Sıra geldi meşhur meydana… Ünlü Davut heykelinin replikasının sergilendiği meydan.

Ve Ponte Vecchio köprüsü. Galiba Floransa’nın en sevdiğim kısmı burası.

Köprü üzerinden manzara.

E artık acıktık. Yine rastgele bir restorana giriyoruz. Annem ve babam pizza sipariş ederken ben makarna aşkıma yenik düşüyorum ve tatil boyunca yediğim en lezzetli yemeği yiyorum.

Yemek sonrası şehri iyice geziyoruz. Bazen sokak sanatçılarının resimlerine bakıyoruz, bazen yaptıkları müziği dinliyoruz bazen de dükkanları dolaşıyoruz.

Bu şekilde akşamı ediyoruz. Dönmeden önce kentin ünlü kafesi Gilli’de küçük bir mola veriyoruz. Kahvemizi içerken tatil bitti be diyerek biraz hayıflanıyoruz.

Artık dönme vakti. Otelimize yani Bologna’ya dönünce son bir kez market alışverişi yapıyoruz ve ertesi günkü uçuşumuz için bavullarımızı hazırlıyoruz. Bir tatilin daha sonuna geldik, o zaman sağlıkla ve huzur içinde gerçekleştireceğimiz nice tatillerimiz olsun 😊

8 Aralık 2022 Perşembe

Bologna’yı Gezmeye Kaldığımız Yerden Devam

Kısa ama keyifli Modena ziyaretimiz sonrası yeniden Bologna’dayız ve karnımız zil çaldığı için yemek yiyecek bir yer arayışı içindeyiz. Seyahat süresince makarna yedik, deniz ürünleri yedik sıra pizzada. Rastgele bir restorana giriyoruz ve pizza siparişi veriyoruz. Kocaman ve lezzetli pizzalarımızla buluştuğumuzda hem biz hem midemiz mutlu oluyor :)

Yemek sonrası bu sefer Bologna’nın tarihi pastanesi Gamberini’ye doğru yol alıyoruz. Kahvelerimizi içip, tatlılarımızı da yedikten sonra hadi biraz daha Bologna’yı gezme zamanı.

Venedik dönüşü yanımda oturan yolcu ile sohbetim esnasında öğrendiğime göre Bologna Üniversitesi İtalya’nın ilk üniversitesiymiş ve mutlaka görülmeliymiş. Onun tavsiyesine kulak vererek ilk durağımız üniversite oluyor. Yapının dışı çok ilgi çekici olmamakla beraber içi büyüleyici.

Üniversiteden çıktıktan sonra bu sefer Küçük Venedik ismi ile çağrılan bölgeye gidiyoruz. Giderken merak içindeyim, Bologna’nın ortasında kanallar göreceğim, köprüler göreceğim için heyecanlıyım. Sonunda ulaşıyoruz. Bakın ne görüyorum 😊))

Son olarak da şehrin ünlü dondurmacısına gidiyoruz. Dondurmalarımızı yiyip yarının planını yaparak otele dönüyoruz.

2 Aralık 2022 Cuma

Pavarotti, Ferrari ve Modena

Bu sefer yolumuz çok kısa. Bologna’dan yarım saat uzaklıktaki Modena’ya gideceğiz. Modena denince akla iki şey geliyor; Pavarotti ve Ferrari.  Pavarotti aslen Modenalıymış ve son nefesini de memleketinde vermiş. Müze haline getirilmiş evi oldukça ilgi görüyor. Ancak açıkça söylemek gerekirse benim pek operaya ilgim yok dolayısıyla gezi planına burayı dahil etmiyoruz. Diğer ünlü kısmına Ferrari’ye gelecek olursak onun da operadan farkı yok benim için. Hayatım boyunca ne araba markalarını ne de modellerini takip ettim. Bana göre araba beni bir yerden diğer yere rahatlıkla ulaştıran ulaşım aracıdır, gerisi yok :) O yüzden Modena’ya giderken aklımda olan tek şey kentin sokakları, evleri…vs.

Yarım saatlik kısa tren yolculuğu sonunda Modena’ya varıyoruz. Şehirde bizi önce gösterişli bir kilise karşılıyor.

Biraz daha ilerleyince Arnavut kaldırımı sokaklarda sıralanmış pastel tonlarda evler şehri sevmemiz için bize göz kırpıyor.

Turuncuya boyanmış, kahverengi panjurlu bir evin önünde kısaca demleniyoruz.

Sonrasında biraz daha ilerleyince kalabalığın gittikçe arttığını fark ediyoruz. Meğer o gün Modena’nın pazarı varmış.

Pazarda gözümüze ilk önce balzamik sirkeler çarpıyor. Modena aynı zamanda balzamik sirkesi ile ünlü.

Pazar tezgahları arasında dolaşmaya devam ediyoruz.

Lokal restoranların,, minik dükkanların olduğu sokakları enikonu geziyoruz.

Modena küçük, sevimli ve tertemiz bir şehir. Ancak tüm günü geçirmek için fazla bir şey de yok. O yüzden görülecek yerler listemize bir tik atıp tren istasyonuna geçiyoruz. İlk gün birazını dolaştığımız ama daha gezilecek birçok yeri olan konakladığımız şehir Bologna’yı gezmeye devam edebiliriz.

26 Kasım 2022 Cumartesi

Adriyatik’in Kraliçesi : Venedik

Artık Venedik’teyiz…Adriyatik kıyısına konumlanmış kanallar kraliçesi tüm kalabalık ve coşkusuna karşın bir o kadar da romantik. Gezmek için sabırsızlanıyoruz ama öncesinde iki tane ada gezdiğimizden ve adalar arası yolda biraz zaman kaybettiğimizden dolayı Venedik için çok vaktimiz yok.

Önce San Marco meydanını adımlıyoruz. Meydandaki insanları gözlemlediğimde çoğu kişinin yüzünde mutluluk ifadesi olduğunu görüyorum. Yıllar evvel okuduğum bir dergide bir şehrin en mutlu insanları o şehrin turistleri olur diye yazıyordu. O anda insanların yüzünde gördüğüm ifade bu dergi yazısını doğrular nitelikte.

Meydanda tam 300 senedir hizmet veren bir kafe var; Cafe Florian. İçi 1700’lü yıllara atıfta bulunur şekilde dekore edilmiş olan kafenin önüne atılmış olan masalar ise San Marco meydanına bakıyor.  Pahalı bir yer olduğu belli ama üç senelik pandemi sürecinden sonra kendimi azıcık şımartabilirim diye düşünüyorum ve bizimkilere hadi size kahve ısmarlayayım diyorum. Onlar biraz dolaşmak istediklerini söyleyince ben yalnız başıma bir masaya yerleşiyorum. Çikolatalı sufle ve kahvemi söyledikten sonra çalan müziği dinlemeye başlıyorum.

Sonra siparişim geliyor. Kahvemi ve tatlımı yerken biraz daha San Marco meydanındaki mutlu insanları seyrediyorum. Uzak doğulular, İngilizler, gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler derken meydan tam bir insan mozaği…

Biraz sonra kalkıyorum ve ailemle yeniden bir araya geliyorum. Ahlar Köprüsü’nün önünden geçiyoruz. Burası eskiden mahkumları idama götürürken geçilen köprüymüş. Mahkumlar Venedik’e son bir kez buradan bakarlarmış.

Ardından Venedik’in en meşhur köprüsü Rialto Köprüsü’ndeyiz.

Köprünün üzeri oldukça kalabalık. Fazla oyalanmadan panoromik bir fotoğraf çekip ayrılmak istiyoruz ama ışığın ters açıda olması bize pek güzel fotoğraflar vermiyor. Naapalım bugünün kusuru da bu olsun diyoruz:)

Venedik’in birbirinden güzel ara sokaklarında dolaşmaya devam ediyoruz.


Böylece keyifle yaptığımızı gezinin sonuna yaklaşıyoruz. Artık trene yetişme zamanı. Yarın bizi başka bir şehir bekliyor. Bakalım neresi?

22 Kasım 2022 Salı

Murano ve Burano

Sabahın çok erken saatleri, tren istasyonunda bizi Venedik’e götürecek olan treni bekliyoruz. Elimde dumanı üstünde mis gibi kokan kahvem ile Venedik notlarıma göz gezdiriyorum. Bundan 10 sene evvel Venedik’i görme şansım olmuştu ama Venedik’e bağlı Murano ve Burano adalarını hiç görmemiştim. Bu yüzden programı yaparken hepsini kapsayacak bir gün planlamıştım. Umarım tüm program yetişir diye düşünürken trenin ışıkları görünüyor. Artık çuf çuf gitme zamanı…

Yaklaşık 2 saatlik bir yolculuğun ardından Venedik’e varıyoruz. Kanallar kraliçesi baştan çıkarıcı güzellikte ama bizim öncelikli hedefimiz Murano. Bu yüzden Murano’ya giden ilk vapura binmek için iskeleye yöneliyoruz. 

Murano, cam işçiliği ile ünlü bir ada. Adaya ayak bastığımız anda bizi cam ürünlerin sergilendiği tezgahlar ve dükkanlar karşılıyor. Fiyatlar tabii ki kur farkı yüzünden epey yüksek. Ancak buraya özgü küçük bir hatıraya sahip olmak isteyenler için kolye uçları, küpe, anahtarlık gibi ürünler de var.

Burası da Venedik gibi kanallardan oluşuyor. Oldukça temiz, düzenli ve hoş bir ada. Adanın sokaklarında biraz gezdikten ve dükkanları dolaştıktan sonra diğer ada Burano’ya gitmek için yeniden iskeleye gidiyoruz.

Burano'dayız... Ada, renkli evleri ve dantelleri ile ünlü. Renkli evlerin bir de hikayesi varmış. Vakti zamanında ada halkı gelirinin büyük bir kısmını balıkçılıkla sağlarmış.  Sabahın erken saatlerinde balığa çıkan erkekler gece çok geç vakitlerde evlerine dönerlermiş ve döndüklerinde de çoğu sarhoş olurmuş. Zaman zaman da evleri karıştırırlarmış :) Bu yüzden de her evi farklı bir renge boyayarak kendilerince bir çözüm geliştirmişler.

Adaya vardığımızda ilk işimiz yemek arası vermek oluyor. Burano’ya gelmeden önce araştırdığım, sahilde yer alan ve kızarmış deniz ürünleri hazırlayan salaş balıkçıda bir masa kapıyoruz.

Self servis olarak hizmet veren mekanda balığımızı alırken garson kız balığın altındaki tabağın ekmek olduğunu ve istersek yiyebileceğimizi söylüyor. Dünkü, yazıyla sipariş verme olayından sonra ekmekten tabak olayı da çok hoşuma gidiyor.

Karnımız iyice doyduktan sonra adanın sokaklarını gezmeye başlıyoruz. Kanal boyunca sıralanmış renkli evler, kayıklar, süslü pencereler her köşede fotoğraf çekme isteği uyandırıyor.

Bu arada sık sık karşımıza dantel ürünler çıkıyor. Murano’da bütçeyi çok fazla zorlamadan küçük bir hatıra eşya almak mümkünken Burona’da bu maalesef öyle değil. En basit ürün bile oldukça yüksek fiyattan satılıyor.

Burano dantelin yanısıra bir de limonlu kurabiyesi ile ünlü. Dantellere fazla rağbet gösteremesek de limonlu kurabiyeyi kaçırmıyoruz :)

Sıradaki durak Venedik…O da bir sonraki yazıya kalsın…

19 Kasım 2022 Cumartesi

Bologna

Ailece havalimanındayız… Elimde 2019 yılında Eskişehir’den aldığım cüzdan var. Cüzdanın üzerinde yazan "hadi bir yerlere gidelim" yazısına bakıyor ve sonunda gidiyoruz diyorum. Üç senenin sonunda “attention please”, “son çağrı” gibi anonsları duymak için kulak kabartmış durumdayım. Yok yok galiba uçağa binene kadar tatile gidiyor olduğuma inanamayacağım :)

Ve sonunda uçuyoruz. Uçakta Zülfü Livaneli’nin son eseri Kaplanın Sırtında bana eşlik ediyor. 

İki buçuk saatlik bir yolculuğun ardından Bologna’dayız. Otele bavullarımızı bırakır bırakmaz şehir merkezine doğru yürüyüşe geçiyoruz.

Bologna, İtalya’nın diğer şehirlerine erişimi kolay, modern bir öğrenci kenti. Uçak biletlerinin ucuz olması, daha önceden görmediğimiz bir şehir olması ve lokasyon erişimi nedeniyle pandemi sonrası yapacağımız ilk seyahatte fazla düşünmeye gerek kalmadan tercihimiz oldu. Şehir merkezine girince bizi şehrin en önemli yapılarından olan kuleler karşılıyor. Kuleye çıkıp kızıl şehri kuleden seyretmek iyi bir fikir olabilir ama bizim zamanımız kısıtlı olduğu için meydana yöneliyoruz.

Neptün çeşmesi ile meydana giriş yapıyoruz.

Meydanın dört bir yanında tarihi binalar var. En yeni bina 1600’lü yıllara ait. Tamamlanmamış olan tarihi San Petronio Kilisesi de meydanın önemli yapılarından biri.

Bir diğer önemli yapısı ise Salaborsa yani kütüphane. Tarihi kütüphanenin içi ücretsiz ziyaret edilebiliyor. Göz kamaştıran tavan işlemesi ve revakları ile harika bir kütüphane.

Bologna, revakları ile ünlü bir şehir. Kentin dört bir tarafı revaklardan oluşuyor. Her revakın da kendine has bir yapısı ve güzelliği var. Bazılarının tavan süslemeleri ise oldukça iddialı.

Merkezi biraz dolaştıktan sonra Quadrilatero denen bölgeye yani manavların, şarküterilerin, restoranların olduğu bölgeye geçiyoruz. Sanırım Bologna’nın en sevdiğim kısmı burası oldu. Tam İtalyan İşi 😊

Yemek için ise seyahate çıkmadan evvel burada mutlaka taze makarna yemeliyiz diye not aldığım Sfloglia Rina’ya gidiyoruz. Girişte bizi karşılayan taze makarnalar iştahımızı biraz daha kabartıyor.

Masamıza yerleşiyoruz ve uzun bir süre garsonun yanımıza gelmesini bekliyoruz. Gelen giden olmayınca ben bir garsona sesleniyorum ve sipariş vermek istediğimizi belirtiyorum O da bana önümüzdeki kağıt ve kalemi işaret ediyor. Meğer burada siparişler yazarak verilirmiş. Bu farklı olay çok hoşuma gidiyor ve menünün yazılı olduğu kara tahtaya bakarak seçimlerimizi yapıyoruz. Yörenin içi peynir dolgulu meşhur makarnası tortelloniyi tercih ediyoruz.

Beklediğimizden de güzel çıkan makarnayı iştahla yedikten sonra mekandan ayrılıyoruz. 

Bologna’nın sarı ışıklı dar sokaklarında yürüken Mambo Italiona şarkısı dilime dolanmış durumda. Şarkının kahramanı o güzel kadın Sophie Loren’i anarak otelimize doğru yol alıyoruz. Artık biraz dinlenme zamanı.