22 Ekim 2025 Çarşamba

Karaköy ve Bienal (Son Bölüm)

Bienal kapsamında Karaköy’de gezdiğim son iki mekan Muradiye Han ve Galeri 77 oldu.

Galeri 77’de yer alan en dikkat çekici sergi Dilek Winchester’e ait olan unutulmuş ya da kullanılmamış Arnavut alfabesini anlatan sergiydi.

Binada yer alan diğer önemli sergi ise Ola Hassanain’in Fısıldayan Baraj sergisiydi. Sudan’ın El Cezire bölgesinde yer alan Sennar Baraj’ının heykelsi bir forma dönüştüğü sergiye ilgi fazlaydı.

Galeri 77’nin hemen karşısında ise Muradiye Han yer almakta. Burada tek sergi vardı. O da Venezuella’lı bir sanatçının altın madeni işçiliğini anlattığı sergi.


Bieanal gezisi sonrası Karaköy sokaklarında biraz daha dolaştım. Bazı sokaklar şemsiyelerle renklenmişken bazı sokaklarda da süslü hanımlar bizi karşılıyordu 😊

Veee günün tatlı yorgunluğunu atmak için kahve molası…


17 Ekim 2025 Cuma

Karaköy ve İstanbul Bienali (2.Bölüm)

Karaköy’de bulunan Zihni Han, bienal kapsamında en fazla serginin olduğu yer. 6 kattan oluşan hanın her bir katında farklı sergiler bulunmakta.

Hanı gezmeye en üst kattan başladım. En üst katın muhteşem manzaraya açılan  terası da sergi için kullanılmış durumda.

Teras katındaki sergide Lübnan’lı sanatçı Marwan Lechmaoui beni çocukluk yıllarıma götürdü.

Sallanan atlar…

Sapanlar…

Birleşik Arap Emirliği’ne mensup başka bir sanatçı körfezde yoğunlukla kullanılan sandalet teması üzerine yoğunlaşmıştı.

Elif Saydam, renkli, lamine plastik levhalardan oluşan eseri ile sanatseverleri rengarenk bir yolculuğa çıkarıyordu.

Zihni Han'da ilgi çekici sergilerden biri ise Bosna Hersek’li sanatçı Selma Selman benim mesleğime atıfta bulunduğu sergi idi😊

Resim sergisi çok azdı. Az olan sergilerden biri Çinli bir sanatçının Ağaçlar ve Kökler sergisiydi.

Diğeri ise Amerikalı bir sanatçının çevresel sorunları işlediği sergiydi.

Zihni Han’dan sonra Karaköy’de bulunan iki bienal mekanını daha gezdim. O da bir sonraki yazıda….

16 Ekim 2025 Perşembe

Karaköy ve İstanbul Bienali (1.Bölüm)

Bu sene İstanbul Bienali mekanları Karaköy ve Beyoğlu civarında konuşlanmış durumda. Geçtiğimiz hafta sonu hem sergileri görmek hem de dışarıda biraz vakit geçirmek amacıyla sabahın erken saatlerinde evden çıktım. İlk durağım Galataport oldu. Henüz İstanbulluların sokağa dökülmediği, şehrin tadını martıların çıkardığı saatlerdi.

Yavaş yavaş Karaköy sokaklarında dolaşarak Fransız Geçidi’ne vardım.

Son zamanlarda favori kahvaltıcım olan Mums’da tesadüf eseri bulduğum son boş masaya yerleşerek siparişimi verdim. Sanırım bienal dolayısıyla Karaköy her zamankinden daha kalabalıktı.

Kahvaltı sonrası sergi gezime Meclisi Mebusan No : 35 ile başladım. Burada 3 ayrı sanatçının eserleri vardı.

Üst katta Eva Fabregas'e ait Sızıntılar sergisi yer alıyordu. Sanatçı insan vücudundaki bağırsak, işkembe gibi organlardan ilham alarak bu sergiyi oluşturmuş.

Alt katta ise bir Yunan sanatçının ahşap heykel servisi vardı. Yunanlıların ilk çağ dönemlerine atıfta bulunan bu serginin bir de kısa filmi salonda gösterimdeydi.

Meclisi Mebusan’dan çıktıktan sonra ise Karaköy Külah Fabrikası’na geçtim. Böylece bienal sayesinde bir zamanlar şehrin göbeğinde külah üreten bir fabrika olduğunu da öğrenmiş oldum.

Açıkçası gördüğüm sergiler arasında en az keyif aldığım yer burası oldu. İki bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde Kosovalı bir sanatçının lokum fabrikasında çalışan kadınların emeklerini anlattığı bir sergi diğer bölümde de İspanyol bir sanatçının kısa videolu anlatımı vardı.

Bienalin en kapsamlı sergileri ise Zihni Han’da yer alıyordu. O da bir sonraki yazının konusu olsun mu?