2 Aralık 2025 Salı

Mükellef, Galata Rum Okulu ve Fransız Yetimhanesi

Kuzenimle gerçekleştirdiğimiz bir hafta sonu buluşmasında kahvaltı için Karaköy’de yer alan Arda Türkmen’in sahibi olduğu Mükellef’e gittik. Artık daha az ortalarda görünen sonbahar güneşi o gün bonkör davranarak tüm ışıltısı ile bizi selamlamaktaydı.  

Kilolarımıza kilo kattık çok şükür 😊

Bienalin son zamanlarıydı ve hala görmediğim bir iki nokta vardı. Kuzenimi de ikna edince ilk durağımız Galata Rum Okulu oldu.

Sergiden bazı eserler ise şöyle;

İpek Duben’in nostaljik oyuncaklarla hazırladığı oyuncak evler…

Lübnanlı sanatçı Akram Zaatari’nin güreş temalı çalışmaları…

Çin asıllı sanatçı Kongkee’nin animasyonla Çin tarihine yaptırdığı yolculuk…

Iraklı santçı Ali Eyal’in Köfez Savaşı’nı anlattığı eserler…

Galata Rum Okulu’nun ardından Fransız Yetimhanesi’ne doğru yol aldık.

Yetimhanede sadece tek bir eser var. Ancak burayı ziyaretimizdeki amaç eserden ziyade tarihi yapıyı görmekti.

Bir zamanlar burada kimsesiz çocukların yaşadığını, bahçesinde koşturduğunu bilmek de gezimin iç burkan anları oldu.

Böylece Bienal kapsamında yer alan 8 mekandan 7’sini ziyaret etmiş oldum. El Hamra pasajındaki sergiyi maalesef göremedim. O da bu bienalin nazar boncuğu olmuş olsun 😊

28 Kasım 2025 Cuma

Bir Cumhuriyet Şarkısı ve Yan Yana

Son haftalarda seyrettiğim iki filmden bahsetmek istiyorum.

İlki, Bir Cumhuriyet Şarkısı…Başrollerini Salih Bademci, Ertan Saban, Melis Sezen ve Birce Akalay’ın paylaştığı film, Cumhuriyet’in ilk yıllarında geçiyor. İran şahını ağırlamak için hazırlanan ülkemiz şaha bir opera dinletisi sunmak ister. Mustafa Kemal’in isteği ile Adnan Saygun bu iş için görevlendirilir ve 27 gün içinde ilk opera eserimiz Özsoy ortaya çıkar. Filmi geçen sene sinemalardaydı ama iş yoğunluğumdan ötürü gidip sinemada seyredememiştim. Kısmet bugüneymiş. Çok keyif alarak seyrettiğim bir film oldu.

İkinci seyrettiğim film ise başrollerini Haluk Bilginer ve Feyyaz Yiğit’in paylaştığı Yan Yana filmi oldu. Fransız menşeili The Intouchables filminden uyarlanan film şu an sinemalarda gösterimde. Hem Haluk Bilginer’in hem de Feyyaz Yiğit’in oyunculukları çok iyiydi. Uzun bir film olmasına rağmen hiç saate bakma ihtiyacı duymadan seyrettim. Genel itibari ile ise benim için ortalama güzellikte bir filmdi.

İzleyecek olanlara şimdiden iyi seyirler... 

25 Kasım 2025 Salı

Yine Bir Gülnihal...Aldı Bu Gönlümü…

Türk musikisinin mihenk taşlarından biri olan bu şarkı Osmanlı döneminin ünlü bestekarı Dede Efendi tarafından bestelenmiş ve dilden dile söylenerek günümüze kadar ulaşmış. Sultanahmet’e doğru yola çıkmadan evvel Google Maps’e bakmış gezebileceğim noktaları önceden işaretlemiştim. Bu esnada Dede Efendi Evi dikkatimi çekmişti. Ünlü bestekarın evinin Sultanahmet’te daha doğrusu Cankurataran’da olduğunu ve hatta müzeye dönüştürüldüğünü hiç bilmiyordum. Haritada görünce burayı da gezilecek noktalar arasına düşünmeden ekleyivermiştim.

Küçük Ayasofya’dan çıkıp tarihi sokaklardan geçerek Cankurtaran’a doğru yol alıyorum.

Ahşap, aşı boyalı evin önüne gelince varış noktama ulaştığımı anlıyorum.

Eve girince beni ilk karşılayan Dede Efendi’nin resmi ve onun dilinden dökülen notalar oluyor.

Sonrasında içeride tanıştığım Şeyma Hanım bana rehberlik ederek evi gezdirmeye başlıyor. Bu esnada Dede Efendi ile de ilgili birçok bilgi ediniyorum. Sarayda nasıl bestekarlık yapmış, 3.Selim ile olan yakınlığı, mevlevihaneye girişi ve Mekke’de ölümü derken Dede Efendi’nin hayatının özetini öğrenmiş oluyorum.

Evin içinden bir oturma köşesi. Çok huzurlu görünmüyor mu?

Türk müziğinde kullanılan bazı çalgılar…

Dede Efendi’nin evinden ayrıldıktan sonra tekrar Sultanahmet Meydanı’na doğru yürümeye başlıyorum ve yol boyunca çok şirin köşelerden geçiyorum.


Veee final… 😊

21 Kasım 2025 Cuma

Sultanahmet Sokakları ve Küçük Ayasofya

Sultanahmet Meydanı…Nam-ı diğer at meydanı… Üzerinde hem Osmanlı döneminden hem de Roma döneminden kalma çok değerli eserler barındırıyor. Sultanahmet Camii, İbrahim Paşa Sarayı, Alman Çeşmesi, Örme Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Theodosius Dikilitaşı’nı önemli eserler arasında sayabiliriz.

2.Wilhelm’in Osmanlı’ya hediyesi Alman Çeşmesi… Bir zamanlar Ramazan aylarında musluklarından şerbet akarmış.

Yılanlı sütun…

2014 yılında bu meydanla ilgili bir yazı kaleme almıştım. Okumak isteyenler için;  https://yasamizi.blogspot.com/2014/03/hipodrom-at-meydan.html.  

Caminin hemen yanındaki yokuştan aşağıya doğru yürümeye başladığımda karşıma hipodrom kalıntıları çıkıyor. Evet hipodrom😊 Roma döneminde burada Sultanahmet meydanını da içine alan bir hipodrom varmış (Yukarıdaki linkte detayı bulunmakta:)). Günümüze kadar ulaşmayan bu hipodromun son kalıntıları İstanbul’u selamlamaya devam ediyor.

Kadırga yönünde aşağıya doğru yürüdükçe Sultanahmet’in tarihi sokaklarından geçmeye başlıyorum. Eski sokakların içinde yürümek bana çok keyif veriyor.

Peş peşe sıralanmış ahşap evler…

Veee Küçük Ayasofya…Uzun yıllardır görmeyi istediğim ama görmek için bir türlü fırsat bulamadığım Küçük Ayasofya Camisi’ne varıyorum. Ayasofya ile hemen hemen aynı yıllarda kilise olarak inşa edilmiş bu yapı İstanbul’un fethinin akabinde camiye çevrilmiş.

Caminin çok huzurlu, sessiz ve sakin bir bahçesi var.

İçini de en az dışı kadar çok beğeniyorum. 

Küçük Ayasofya sonrası ise yürümeye devam ediyorum. Bu sefer istikamet Cankurtaran Mahallesi.

18 Kasım 2025 Salı

İstanbul Arkeoloji Müzesi

Daha önce birkaç gezip blogumda da yer verdiğim bu müzeden bir kez daha bahsetmek istiyorum. İçinde geçmişe dair çok kıymetli parçalar barındıran bu müze tarih tutkunları için vazgeçilmez bir yer.

Müze; M.Ö, M.S, Roma Dönemi, Truva ve Mermer Kentler gibi çeşitli bölümlere ayrılmış durumda. Her bir bölümde de birbirinden farklı çok değerli eserler sergileniyor. Burada bugün sadece birkaç eserden bahsedeceğim ama görmek isteyenler müze kart ile daha detaylı gezebilir.

Tarihi parçalar Atina, Manisa, Aydın, Yunan Adaları ve Büyükada gibi çeşitli bölgelerde yapılan kazı çalışmalarında gün ışığına kavuşturulmuş.

Müze girişinde Apollo, Ares, Demeter gibi mitolojik dünyaya ait heykeller yer alıyor.

M.Ö 13. yüzyıla ait ay tutulması kehanetlerini içeren bir yazıt… Anladığım kadarıyla astroloji her daim popülermiş😊

M.S ilk yüzyıllara ait sikkeler… 

Batı Anadolu’dan çıkarılan seramik örnekleri…

Kolyenin güzelliği…

Muhtemelen Roma döneminde kullanılmış taçlar…

İskender Lahiti…

Ağlayan Kadınlar Lahiti… (Kadınların yüzündeki hüzünden ötürü lahitte bir yas gününün işlendiği düşünülüyor)

Müzede Kadeş Anlaşması, İlk Aşk Mektubu gibi önemli eserler de bulunmakta. Ancak bu eserler şu an tadilatta olan Çinili Köşk içinde yer almakta. Birkaç aya Çinili Köşk yeniden ziyarete açılacakmış. O zaman bir daha yolumuzu düşürmek üzere diyelim ve müzenin bahçesine geçelim 😊

Müzeden çıktıktan sonraki durağım Sultanahmet Köftecisi oluyor.

Sonrasında da yeni yerler keşfetmeye başlamadan evvel bir kahve molası…

14 Kasım 2025 Cuma

Tarih Kokan Bir Hafta Sonu

Geçtiğimiz hafta sonu havanın da güzel olmasını fırsat bilerek bir zamanlar İstanbul’un kalbinin attığı semtlerde dolaşmak üzere evden çıkıyorum.

İlk durağım İstanbul Üniversitesi’nin de üzerine bulunduğu Beyazıt Meydanı oluyor.

Meydanda biraz dolaştıktan sonra İstanbul’un 7 tepesinden ikincisi olan Çemberlitaş’a geçiyorum. Böylece Konstantin onuruna 330 yılında dikilen ve yüzlerce yıldan beri İstanbul’un önemli anıtları arasında varlığını koruyan sütunu bir kez daha görmüş oluyorum.

Çemberlitaş meydanında közde simit yapması ile ünlü bir simitçi var. Yolum oralara düşmüşken ve bir şey yemeden evden çıkmışken günün ilk öğünü belli olmuş oluyor.

Sıcacık, acukalı simitimi yiyerek İstanbul’un 1.tepesinin yani Sultanahmet’in yolunu tutuyorum.

Sultanahmet'te ilk durağım Milyon Taşı. Bir zamanlar dünyanın merkezi olarak kabul edilen bu taşın önünden her gün binlerce kişi belki farkında olmadan geçip gidiyor. Roma döneminin simgesi olan bu taş ise insanların tüm ilgisizliğine rağmen İstanbul’un önemli anıtları arasında yer almaya devam ediyor.

Amacım daha önce defalarca kez gezdiğim İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni bir kez daha gezmek. Ancak Topkapı Sarayı önünde uzun bir kuyruk olma ihtimaline karşın müzeye Gülhane kapısından girmeye karar veriyorum.

Sabahın ilk ışıklarından kalma çiğ taneleri hala her yerde. Bir de buna toprak kokusu eklenince Gülhane’nin ortamı bana çok huzurlu geliyor.

Arkeoloji müzesine giden yol…

Veee İstanbul Arkeoloji Müzesi… Bakalım bu sefer daha önce keşfetmediğim neler keşfedeceğim.