Hafta sonu için annemle beraber Emineönü-Sirkeci gezi planı yapmıştık. Planladığımız üzere sabahın erken saatlerinde soluğu Eminönü’nde aldık. Hava oldukça puslu hatta yağmurluydu ama benim İstanbul’um bu haliyle de çok güzeldi.
Çiseleyen yağmura inat merakımıza yenik düşüp sık sık dükkanlarda mola vererek Tahtakale’yi arşınladık.
Sirkeci’ye çıktığımızda nasıl tarihi ve güzel bir şehirde yaşadığımızı bir kez daha fark ettim. Sirkeci’nin dört bir yanına dağılmış asırlık binalar yıllara meydan okuyordu.
Burada bir kafe keşfederek oturduk. Nostajjik bir şekilde dekore edilmiş olan kafe oldukça hoştu. Eski bir radyo, köşede yer alan bir güğüm ve pastel tonlardaki çiçekler mekana sıcacık bir hava katmıştı.
Kahvelerimizi yudumlayıp biraz ısındıktan sonra tekrar kendimizi sokaklarda bulduk.
Bu seferki durağımız Mısır Çarşısı oldu.
Rengarank tezgahlar her zamanki gibi gözalıcıydı.
Eminönü’nü eni konu gezdikten sonra bir kez daha Sirkeci’ye doğru yol aldık ve uzun zamandır methini duyduğum Hocapaşa Pidecisi’nde karnımızı doyurduk.
Sonrası da artık geriye dönüş. Hava düzelmiş masmavi gökyüzü Galata Kulesi’nin ardından bize göz kırpıyordu.
ne güzel yerler evet yaa :) hocapaşada etkinlikler izlediğim oluyor. pideciyi hatırlamadım bakarım :) orası benim için hafız mustafa demek ve pudingler :)
YanıtlaSilHavasını, kokusunu, tadını alabileceğimiz bir anlatım olmuş :)
YanıtlaSil