9 Mayıs 2025 Cuma

Amsterdam

İçinde olmayı sevdiğin bir mekan söyle deseler hiç kuşkusuz havalimanları başı çeker derim😊Elimde çekçekli bavulum, sırtımda çantam, aklımda Amsterdam havalimanın kaosu içinde ilerliyorum. Biraz dükkanlara bakıyorum, biraz insanları gözlemliyorum. O esnada uçuş panosunda bir rötar dikkatimi çekiyor, tam 2 saatlik bir rötar. Evet benim uçuşum. Çok hafiften canım sıkılsa da yine de bu durum keyfimi kaçırmaya yetmiyor. O halde bir kahve diyorum ve kahvemi içerek, kitabımı okuyarak zamanın geçmesini bekliyorum.

Vakit gelince de havadayım.

Amsterdam’a varmamın ardından merkez tren istasyonuna hareket ediyorum. Aynı dakikalarda merkez tren istasyonuna inen biri daha var o da kuzenim Meltem. 6 aydır görüşmemenin verdiği özlemle birbirimize sarılıyoruz ve otele hareket ediyoruz. Otele eşyalarımızı bırakmamızın ardından ise Amsterdam sokakları bizi bekler.

Kanallar arasında sohbet ederek yürüyoruz ve yemek yiyeceğimiz bir yer arıyoruz.

Kafamıza göre seçtiğimiz bu yerde havanın güzelliğinden midir, birbirimizi uzun süre görmediğimizden midir bilmem yemek çok lezzetli geliyor.

Sonrasında biraz da ağzımızı tatlandırmak için Amsterdam’ın meşhur kurabiyecisi Van Stepele Koekmakerij’e uğruyoruz. Uzun kuyruk bizi yıldırmıyor ve beklemeye başlıyoruz. En sonunda sıra bize geliyor ve kurabiyelerimizi alıyoruz. Kuyrukta beklemeye değer mi derseniz evet kurabiyeler güzel ama çok vaktiniz yoksa es geçebileceğiniz bir yer olduğunu da gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Günün sonunda dünyanın en iyi kurabiyesi değil 😊

Veee Dam Meydanı… Bundan 15 sene önce gelip burada fotoğraf çektirmiştim. Aynı pozu vererek bir fotoğraf daha çektiriyorum.

Bir sonraki durağımız ise ünlü alışveriş merkezi Magna Plaza. Alışveriş merkezi dediğime bakmayın bir pasajdan hallice bir alışveriş noktası. Alışverişten ziyade tarihi bir yapı olması ve mimarisi ilgi çekici.

Akabinde Damrak caddesi boyunca yürüyoruz. Bazen dükkanlara giriyoruz bazen de çevreyi unutup koyu bir sohbete dalıyoruz.

Tüm bunlar olurken hava kararmaya başlıyor ve Amsterdam ışıklarını yakıyor. Böylece şehirdeki ilk günümüzü noktalıyoruz.


6 Mayıs 2025 Salı

İki Kitap, Bir Tiyatro

Bugün okuduğum iki kitaptan ve bir tiyatro oyunundan bahsetmek istiyorum. Yeni yılın ilk günlerinde Ayşe Kulin’in son romanı 4 Gün 3 Gece’yi okudum. 80 darbesi öncesinde geçen kitap, bir kadının 4 gün 3 gecelik hikayesini anlatıyor. Bundan yıllar önce Ayşe Kulin kitaplarını büyük bir iştahla okur ve çok keyif alırdım. Ancak son yıllarda aldığım keyif epey azaldı. Geçen yıllar içinde benim okuma zevkim mi değişti yoksa Ayşe Kulin eskisi gibi yazamıyor mu bilmiyorum ama bu kitap bana ortalama düzeyde keyif verdi. Sıkıcı olduğunu söyleyemem, kendini okutturan bir kitap ama yıllar sonra hatırlayacağım bir kitap da değil maaelesef.

İkinci okuduğum kitap ise Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü oldu. Bir arkadaşımın hediye ettiği kitabı okumaya başladığımda açıkçası sonunu zor getireceğimi düşündüm. Hem yazarın dili hem de hikaye beni oldukça zorladı. Ancak 50.sayfadan sonra kitap su gibi akmaya başladı ve çok sevdim. Okumak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim.

Gelelim tiyaro oyununa…Ekip arkadaşlarımla bir akşam Esra Dermancıoğlu’nun tek kişilik Muskat isimli oyununa gittik. Esra Dermancıoğlu’nun oyuncuğunu çok severim. Bu yüzden bu oyuna giderken beklentim çok yüksekti. Ancak maalesef oyun bende tam bir hayalkırıklığı yarattı. Esra Dermancıoğlu sahnede harikaydı ama hikaye beni bir türlü içine alamadı.

İşte böyle böyle…

22 Nisan 2025 Salı

Puslu Bir Gün ve Tarihi Bir Semt

Hafta sonu için annemle beraber Emineönü-Sirkeci gezi planı yapmıştık. Planladığımız üzere sabahın erken saatlerinde soluğu Eminönü’nde aldık. Hava oldukça puslu hatta yağmurluydu ama benim İstanbul’um bu haliyle de çok güzeldi.

Çiseleyen yağmura inat merakımıza yenik düşüp sık sık dükkanlarda mola vererek Tahtakale’yi arşınladık.

Sirkeci’ye çıktığımızda nasıl tarihi ve güzel bir şehirde yaşadığımızı bir kez daha fark ettim. Sirkeci’nin dört bir yanına dağılmış asırlık binalar yıllara meydan okuyordu.

Burada bir kafe keşfederek oturduk. Nostajjik bir şekilde dekore edilmiş olan kafe oldukça hoştu. Eski bir radyo, köşede yer alan bir güğüm ve pastel tonlardaki çiçekler mekana sıcacık bir hava katmıştı.

Kahvelerimizi yudumlayıp biraz ısındıktan sonra tekrar kendimizi sokaklarda bulduk.

Bu seferki durağımız Mısır Çarşısı oldu.

Rengarank tezgahlar her zamanki gibi gözalıcıydı.

Eminönü’nü eni konu gezdikten sonra bir kez daha Sirkeci’ye doğru yol aldık ve uzun zamandır methini duyduğum Hocapaşa Pidecisi’nde karnımızı doyurduk.

Sonrası da artık geriye dönüş. Hava düzelmiş masmavi gökyüzü Galata Kulesi’nin ardından bize göz kırpıyordu.


7 Nisan 2025 Pazartesi

Yaşam Geçip Gitti, Hiç Yaşamamışım Gibi…

Demiş Çehov Vişne Bahçesi’ni yazarken…Neredeyse 15 senedir yazdığım blogumdan çok uzun süre ayrı kaldım. En son geçtiğimiz Haziran ayında Güneydoğu seyahatimi yazmış ve kısa zamanda görüşmek dileği ile yazımı noktalamıştım. Ancak o kısa süre tahmin ettiğimden çok ama çok uzun sürdü. Bu geçen sürede hayatım tamamen iş oldu desem yeridir. Yöneticiliğini yaptığım bir projenin canlı geçişi için gece gündüz, hafta içi-hafta sonu, sıcak-soğuk hep çalıştım çalıştım. Aileme, arkadaşlarıma ve hatta kendime pek zaman ayıramadım. Tek amacım yaptığım işi en layıkıyla neticelendirmekti. Bulunduğum şartlar dahilinde iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum ama proje sürecinde çok üzüldüğüm, kalbimin kırıldığı noktalar da oldu. Tabii ki onların detayına burada girmeyeceğim ama benim için iyi bir hayat tecrübesi oldu diyebilirim.

Gelelim günlük hayata… Uzun süre sonra hafta sonu sinemaya gittim. 

İzlediğim film Muhteşem Lillian Hall’du. Lillian, yıllarını tiyatro sahnesinde geçirmiş bir Broadway yıldızı. Ancak başına beklemediği bir şey geliyor ve demans hastalığına yakalandığını öğreniyor. Başta buna isyan etse de sonrasında hastalıkla acı bir şekilde yüzleşiyor. Hem filmi, hem de oyunculukları çok beğendim. Gitmek isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. 

Yazıma başlarken kullandığım Çehov’un “Yaşam geçip gitti, hiç yaşanmamış” gibi cümlesi de bu filmde geçen ve aklıma kazınan cümlelerden biri oldu. Gerçekten yaşam hiç yaşanmamış gibi hızla geçiyor. Belki biraz hayatı yavaşlatmamız lazım ama nasıl?

Keyifle, sağlıkla ve yavaşlayarak kalın :)

13 Eylül 2024 Cuma

Antebin Hamamları

Yok antebin hamamlarını görmedik zaten şehre varınca yemekten başka hiçbir şeyi gözümüz görmüyor:)

Depremde zarar görmüş olan Gaziantep Kalesi’ni uzaktan fotoğraflıyoruz ve doğruca İmam Çağdaş. Sonrası gelsin lahmacunlar gitsin simit kebapları...

Karnımız doyduktan sonra ise soluğu Gaziantep Çarşısı’nda alıyoruz.

El işi bakırlar…

Gaziantep’in dünyaca ünlü çarıkları…


Bölgenin olmazsa olmaz baharatları…

Çarşıyı dolaştıktan sonraki durağımız Tahmis Kahvesi oluyor.

Burada yörenin meşhur kahvesi Menengiç’in tadına bakıyoruz.

Buralara kadar gelmişken katmer yemeden olur mu?

Artık dönüş zamanı… 40 derece sıcağa rağmen her anı çok güzel bir seyahatti.

12 Eylül 2024 Perşembe

Halfeti ve Zeugma Mozaik Müzesi

Şanlıurfa’dan yola çıkmamızın üzerinden 1-2 saat geçmesinin ardından kayıp şehir olarak bilinen Halfeti’ye varıyoruz.

Akabinde teknede yerimizi almamızla Fırat nehri üzerinde yaklaşık 1 saat sürecek gezimiz başlıyor. Dışarıdaki 40 derece sıcağa inat püfür püfür esen rüzgarla beraber tarihi atmosferin içinde yaptığımız gezi inanılmaz keyifli geçiyor.

Daha önce fotoğraflarda gördüğümüz sular altında kalmış camiyi gördüğümüz anda hepimiz teknenin ucuna doğru hareket ediyor ve fotoğraf çekme yarışına başlıyoruz:)

Halfeti sonrası tekrar yoldayız. Yolculuğumuzda bize eşlik eden fıstık ağaçları varacağımız şehrin habercisi 😊

Son durağımız olan Gaziantep’e varınca ilk ziyaret noktamız Zeugma Mozaik Müzesi oluyor.

Yüzlerce yıllık mozaikleri hayranlıkla izliyoruz.

Tabii ki bu mozaikler arasında Çingene Kız da bulunuyor.

11 Eylül 2024 Çarşamba

Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar Aman Aman

Ezgileri kulaklarımızdan henüz daha gitmemişken uyanıyor ve tekrar yola düşüyoruz. İlk durağımız Balıklı Göl. Burası iki kısımdan oluşuyor Halil-Ür Rahman Gölü ve Ayn-i Zeliha Gölü.

Hz. İbrahim’in ateşe atıldıktan sonra gül bahçesinde düştüğü göl Halil’ül Rahman Gölü olarak biliniyor.

Gölün içinde birçok balık yaşıyor.               

                      

Nemrut’un kızı Zeliha’nın Hz İbrahim’e inanarak onun peşinden ateşe atladığı yer ise Ayn-i Zeliha gölü olarak biliniyor.

Akabinde Halil’ül Rahman Camisini ziyaret ediyoruz.

Kutsal mekanlardan ayrılmamızın ardından sırada Urfa Kalesi var…

Veee çarşı pazar. Çeşit çeşit baharatlar, kuru biberler, kuru patlıcanlar Urfa’da olduğumuzu iyice hissettiriyor.

Son olarak şehrin en bilindik hanlarından biri olan Gümrük Han’a uğrayıp kahve molası veriyoruz.

Veee turumuzun son durağına hareket zamanı...