Sabahın erken saatlerinde uyanıp yola
çıkıyoruz.
Mezopotamya Ovası boyunca yol alırken ilk durağımız Deyrulzafaran
Manastırı oluyor. 5.yy’dan kalma Süryani manastırı oldukça büyük bir yapıya
sahip.
İçinde farklı kiliseler ve patrik
mezarları yer alıyor.
İkinci durağımız ise Kasımiye
Medresesi oluyor. Artuklular’dan kalma medreseyi ziyaret ediyor ve hikayesini
dinliyoruz.
Akabinde artık eski Mardin
sokaklarındayız. Sokaklar, evler o kadar güzel ki sanki gerçek bir mahallede
değil de bir film platosunda dolaşıyor gibi hissediyorum.
Eski Mardin kısmı Mardin’in meşhur
alışveriş caddesine açılıyor. Böylece kahveler, badem şekerleri ve sabunlar arasında
kayboluyoruz.
Bıttım sabunu Mardin’in ünlü bir
sabun çeşidiymiş.
Hayalet şeker dedikleri mavi badem
şekerleri :)
Alışveriş yaparken karnımızın oldukça
acıktığını fark ediyoruz. Gitmeden evvel araştırmalarım sonucu not aldığım
yöresel bir restorana gidiyoruz. Saat 13:00 ama restoran görevlileri öğle
yemeği servisinin başlamadığını hala kahvaltı servisinin devam ettiğini
söylüyor. Mardin’e özgü bir yemek olan sembüsek deneyemeyeceğim için biraz
üzülüyorum. Ancak elden bir şey gelmeyeceği için ikinci seçeneğimiz olan
Kebapçı Rıdo’ya gidiyoruz ve kebaplarımızı söylüyoruz. Bu esnada sipariş alan
arkadaşa "sizin buralarda meşhur olan sembüsek deneyecektik ama ilgili restoran
kapalı olduğu için deneyemedik" diyoruz. Bir süre sonra kebaplar servis
ediliyor ve görüyorum ki kebapların yanında sembüsek de var 😊
Dışarıdan sizin için getirttik diyorlar :)
Karnımız iyice doyduktan sonra bu sefer Zinciriye
Medresesi’ne gidiyoruz. Bir gün yolunuz Mardin’e düşerse buraya mutlaka uğrayın
derim. En güzel Mezapotamya manzarası buradan gözlemleniyor.