30 Eylül 2025 Salı

Yaz Bitmeden Denizle Buluşma

Son bir yıl, önceki yıllardaki yoğunluklarımı unutturacak kadar zor geçti. Hem fiziken hem de mental olarak çok yoruldum. Bir yıl içinde toplamda sadece 4 gün yıllık izin kullandım ta ki Eylül’e kadar. Eylül’de ise nihayet 1 haftalık izne çıktım ve ailece Fethiye’ye gittik. Fethiye uzun yıllardır tatil için tercih ettiğimiz bir yer. Orada güne başlamak, günü batırmak, yürüyüş yapmak hepsi ayrı ayrı keyif veriyor.

Tatil boyunca sabahları güne erken başladık. Gün batımını severim ama gün doğumuna sanırım aşığım. Sabah uyanır uyanmaz o denizin üzerindeki eflatun, pembe sarı renk cümbüşünü seyretmek tam bir göz ziyafeti.

Henüz kimseler yokken kuşlar bile yeni yeni cıvıldamaya başlamışken plaja inip çakıl taşlarının üzerine oturarak denizi ve gökyüzünü seyretmek çok güzel.

Peki ya sabah kahvesi? Ben gün içinde çok sık kahve içen biri değilim ve kahveyi daha çok sabah saatlerinde sevenlerdenim. Bir de sabah kahvesine güzel bir manzara eşlik ediyorsa daha ne olsun…

Sanırım tatilin en kötü yanı kilolara katılan yeni kilolar 😊

O zaman yemekten sonra biraz yürüyüş yaparız.

Renga rengarenk…

Tabii ki tatilin olmazsa olmazı kitaplarım 😊Okuduğum kitapları ayrı bir yazıda paylaşacağım.

Ya gün batımları?

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

İşte böyle… Lezzetli yemekler, buz gibi içecekler, gün doğumları, gün batımları, tuzlu su ve dinlenerek senenin yorgunluğunu atma derken bir tatil sona erdi. Darısı isteyen herkesin başına :)

24 Eylül 2025 Çarşamba

Galatasaray’dan Galata’ya

Birkaç hafta önceydi…Bir arkadaşımla buluşup kahvaltı yapacaktık. Ancak onun planı son dakika değişince benim program da boşa çıkmış oldu. Bu yüzden defalarca gitsem de bıkmadığım Beyoğlu için kendime yeni bir program çizdim.

Sabahın erken saatlerinde Galatasaray Meydanı’nın hemen aşağısında yer alan Cafe da Giovanni’ye kahvaltı etmek için uğradım. Burası İtalyan isimli bir Fransız kafesi😊Böylece lezzetli ve doyurucu bir kahvaltı ile güne başlamış oldum. 

Kahvaltı sonrası ise Beyoğlu’nda en sevdiğim kitapçılardan biri olan Yapı Kredi Kültür Yayınları'na uğradım. Buradan birkaç tane kitap aldım (Hatta bazılarını okudum, yakında paylaşırım)

İstiklal Caddesi boyunca yanından geçip gittiğimiz çoğu zaman farkına bile varmadığımız harikulade mimari örnekler yanyana sıralanmış durumda. Bunlardan biri de Mısır Apartmanı. Mısır prensi Abbas Halim Paşa tarafından yaptırılmış bina, dönemin en ünlü ve havalı binalarından biri. Aynı zamanda Mehmet Akif Ersoy’un da bir dönem yaşadığı bir yer.

Santa Maria Kilisesi… Beyoğlu’nda bulunan Katolik kiliselerden biri. Her ne kadar Saint Antuan’ın gölgesinde kalmış olsa da yaklaşık 300 senedir Katolik cemaate ev sahipliği yapıyor.


İstiklal Caddesi’nin sonlarına doğru yaklaşırken Narmanlı Han’ı da fotoğraflamadan edemedim. Daha önce buradan bahsettiğim için yeniden yazmayacağım ama merak edenler https://yasamizi.blogspot.com/2019/10/bir-kacs-hikayesi-ve-illuzyon-muzesi.html yazımı ziyaret edebilir.

Vee Galata Kulesi…Her zaman olduğu gibi yine başı kalabalıktı.

Son olarak da Galata’da bir kahve molası verdim ve yeni aldığım kitaplardan birine gömüldüm.

12 Eylül 2025 Cuma

Okuduklarım

Geçtiğimiz haftalarda birbirinden farklı 3 tane kitap okudum. Onları burada da paylaşmak isterim.

Birincisi; Feride ve Kızları… Bir Ülker Banguoğlu Bilgin kitabı. 70’lerde başlayıp 90’lara kadar uzanan hikaye, iki kız kardeşin yaşamını ve birbirleri ile olan ilişkisini anlatıyor. Kitap oldukça sürükleyici. Yazarın ilk kez bir kitabını okudum. Her ne kadar hikayede bana uymayan, ters noktalar olsa da romanı beğendim.

İkinci okuduğum kitap ise Ahmet Ümit’in Sis ve Gece isimli polisiye romanı oldu. Genç bir kızın ortadan kaybolması üzerine kurulu romanı da beğendim. Özellikle romanın içinde geçen 90’lar ayrıntıları beni çocukluğuma götürdü. Bu arada bu kitap Ahmet Ümit’in ilk eseriymiş.

Son olarak ise Yaşar Kemal’in Çakırcalı Efe isimli kitabını paylaşmak istiyorum. Çocukluğumdan beri Yaşar Kemal okumamıştım. Kitapçıda gezerken bir anda gözüme takıldı ve almak istedim. Kitapta, geçtiğimiz yüzyılda Ege’de bir efsane haline gelen bazılarına göre eşkıya bazılarına göre mazlum dostu olan Çakırcalı Efe’nin hayatı anlatılıyor. Keyifle okuduğum bir kitap oldu.

8 Eylül 2025 Pazartesi

Biraz Daha Edirne...

Edirne’ye yolunuz düşerse her tarafta kavala kurabiyesi satan dükkan görebilirsiniz. Bu dükkanlar içinde bizim favorimiz ise Selimiye Arasta Çarşısı’nın arkasında yer alan Arslanzade. Özellikle tereyağlı kavala kurabiyesini tavsiye ederim.

Sıra geldi Eski Cami’ye…Eski Camii Edirne’nin başkentlik döneminde yani neredeyse 600 sene evvel inşa edilmiş bir cami.

Ara Güler, klasikler içine girmiş ünlü fotoğrafını burada çekmiştir.

Caminin içi de çok güzel…

Cami sonrası çarşıyı gezmeye başlıyoruz…

Kapalıçarşı olarak da bilinen Ali Paşa Çarşısı…

Biraz daha yürüyünce Edirne’nin eski mahallelerine ulaşıyoruz.

Şehrin ünlü yapılarından biri, Edirne Büyük Sinagog’u…

Ve final tabii ki tava ciğer ile yapılıyor Arnavut ciğerini de severim ama tava ciğerin yeri bir başkadır ya 😊

28 Ağustos 2025 Perşembe

Selimiye ve Arasta Çarşısı

Edirne nedir? Edirne biraz Meriç’tir, biraz tava ciğer, biraz deva-i misk, biraz üj-bej ama en çok da Selimiye’dir. Koca Sinan yüzyıllar önce ustalık eserim dediği bu cami ile taçlandırmıştır şehri. Cami, daha Edirne’ye ilk girişte uzaklardan gözükür, dışı ayrı güzel içi ayrı güzeldir. Yüzyıllardır Edirne ile bütünleşmiştir.

Peki Sinan kimdir? Kayseri ocağından devşirilen Sinan… Mohaç Meydan Muharebesinin kazanılmasında önemli rol oynayan mimar Sinan…Yurdun dört bir tarafına eserler bırakan, Osmanlı İmparatorluğu’nun baş mimarı Sinan. Ustalık eserini serhat şehrine bırakan Koca Sinan. İyi ki bu topraklardan geçmiş ve böyle değerli eserler bırakmış.

Selimiye Camii tadilatta o yüzden içinden fotoğraflar ekleyemiyorum. Ancak bundan nerdeyse 10 sene önce blogda yazdığım bir yazım var. İsteyenler buradan https://yasamizi.blogspot.com/2016/07/bir-ustalk-eseri.html ulaşabilir.

Caminin hemen yanında bir de camiye ait Arasta Çarşı’sı bulunuyor. Çarşıda çeşitli hediyelik eşyalar bulmak mümkün.

Edirne’nin meşhur meyve sabunları. Dedeciğim Edirne ziyaretlerinde bana hep bunlardan getirirdi 😊

Vee aynalı süpürge…Bu da Edirne’ye özgü bir eşya. Onun hikayesini de buradan https://yasamizi.blogspot.com/2016/07/ne-olacak-bu-tembel-gelinin-hali.html okuyabilirsiniz.


26 Ağustos 2025 Salı

Memleket Havası

Baba tarafından memleketim Edirne kendimi huzurlu ve mutlu hissettiğim şehirlerden biri. Meriç’in dinginliği, çarşının neşesi, ciğer tavası, mahallelerindeki huzur bana iyi geliyor. Ağustos ayı başında ailece günübirlik memleket havası almaya Edirne’ye gittik.

İlk durağımız her gidişte kahvaltı adresimiz olan Meriç kıyısındaki Lalezar oluyor.

Nehir kıyısındaki masada yerimizi aldıktan sonra kahvaltıya başlıyoruz. Kahvaltıda en sevdiğim şeylerden biri sanırım lokma. Ama bu lokma bildiğiniz ballı lokma tatlısı değil, hamur kızartması. Bizim Trakya’da hamur kızartmasına pişi denmez, lokma denir😊 Ayrıca lokma sadece kahvaltıda yapılan bir yiyecek değildir aynı zamanda kandillerde de lokma yapılır. Rahmetli babaanneciğim her kandilde yarısı peynirli yarısı sade lokma yapardı.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra Karaağaç’a doğru yol alıyoruz. Karaağaç eski ana tren garına ev sahipliği yapan bir ilçe. Şimdilerde gar kapalı olduğu için sadece sembolik bir tren bulunuyor.
Gara girerken bizi ilk karşılayan Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin hoş binası oluyor.

Sembolik tren…

Gar içinde bir de müze yer alıyor. Önceki yıllarda gidişimizde bu müze yoktu.

Müzede çeşitli canlıları görüp bilgi edinmek mümkün…

Kelebeklerin çeşitliliği…

Bir pelikan…

Müzeden çıktıktan sonra Lozan Anıtı’nı fotoğraflıyoruz. Karaağaç’ta yer alan bu anıt Lozan anlaşmasının anısına yapılmış.

Artık Karaağaç sokaklarındayız. Üniversite bölgesi olması dolayısıyla burada birçok lokal cafe yer alıyor.

Cafelerden birine girip türk kahvemizi yudumlayarak bir sonraki adımımızın planını yapıyoruz.

25 Ağustos 2025 Pazartesi

Her Köşende Zaferler Şampiyonluklar

     Her taşında şerefli hatıramız var

     Uçurumlardan derin kalbimizde yerin

     Yalnız kalmayacaksın sonsuza kadar

Hem anne tarafından hem de baba tarafından Beşiktaşlıyım. Çocukluğumda evde Beşiktaş ile ilgili defalarca kez galibiyet sevincine, yenilgi hüznüne ve şampiyonluk coşkusuna şahit oldum. Soğuk kış günlerinde annem ve babam siyah beyaz berelerini, atkılarını kuşanır maça giderler beni de babaanneme bırakırlardı. Bazen de maça babam ve iki dedem gider sesleri kısılmış olarak dönerlerdi. 5-6 yaşlarındayken 1’den 10’a kadar saymanın yanı sıra Beşiktaş’ın kadrosunu da sayardım 😊 Böyle Beşiktaş ile dolu dolu geçti çocukluğum. Büyüyünce ise fanatik bir taraftar olmamakla beraber haftalık maçlarını hep takip ettim.

3-4 hafta önce baba kız günü yaparak Beşiktaş Müzesi’ni gezdik. Ne zaman stadın önünden geçsek müzeyi görmek ister ama vakit darlığından bir türlü gidemezdik. Bir Cumartesi günü sırf bu amaçla evden çıktık ve stada ulaştık.

Müze iki kattan oluşuyor. İlk katında Beşiktaş’ın kuruluşu ve tarihsel hikayesi sergileniyor.  

Beşiktaş Jimnastik Kulübü kurucuları…

Sözlerini Behçet Kemal Çağlar'ın yazdığı ilk marş…

İlk flaması…

Yıllara bölünmüş olarak kazandığı başarılar…

Şampiyonluk posterleri…

Alt kat ise daha büyük ve daha kapsamlı.

Kupaların, formaların ve kramponların olduğu vitrinler…

Eskiden maç skorları defter üzerinde tutulurmuş. Bu da o zamanlardan kalan bir defter.

Beşiktaş’ın efsane başkanı Süleyman Seba için ayrılmış bir köşe…

Beşiktaşlılığı ile bilinen iş adamı Rahmi Koç için ayrılmış bir köşe…

Müzede yukarıda paylaştığım kısımlar haricinde taraftar köşesi, marşları söyleyebileceğimiz yalıtımlı bir oda, stadın mimarisine ve tarihçesine ilişkin bilgiler içeren bölüm gibi birçok alan da vardı. 

Baba kız keyifle gezdiğimiz sonrasında da Dolmabahçe’de kahve molası verdiğimiz çok güzel bir gün oldu.