25 Mart 2016 Cuma

Huzur, Dua, Şükür

Geçtiğimiz hafta sonu yine anne-kız günü yaptık ve şöyle bir Şehzadebaşı’na doğru uzanıverdik. Amacımız önce Şehzadebaşı Camisini gezmek, ardından Kapalıçarşı’ya uğramak sonrasında da Eminönü’ne inmekti.  

Bunu gerçekleştirmek için Mimar Sinan’ın çıraklık eserim dediği Şehzadebaşı Camisine giriş yaptık. Daha bahçeye girdiğimiz anda çok etkilendiğimizi söyleyebilirim. Kocaman ve düzenli bahçede tam bir sessizlik ve huzur hakimdi.
Şehzadebaşı camii, Sultan Süleyman adına yapılmaya başlanmış ancak bu esnada Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın büyük oğulu Şehzade Mehmet ölünce ona ithaf edilmiş bir cami.
İç avluda gösterişten uzak bir şadırvan vardı.
Mimariden anlamasam da iç mekanın çok sade ve bir o kadar da güzel olduğundan bahsedebilirim. Caminin içinde hissettiklerim 3 kelime ile anlatılabilir; Huzur, dua ve şükür..
Cami, diğer selatin camileri gibi külliye olarak inşa edilmiş. Ancak diğer yapılar maalesef günümüze ulaşamamış. Yalnızca türbeler duruyor. Burada Şehzade Mehmet’in, Şehzade Cihangir’in, Hatice Sultan’ın ve Rüstem Paşa’nın türbeleri yer almakta.
Cami sonrası yürüyerek Kapalıçarşı’ya ulaştık ve burada en sevdiğim mekanda kahve molası verdik. Şark kahvesinden daha önce bahsetmiştim. http://yasamizi.blogspot.com.tr/2014/01/smscak-bir-mekan-sark-kahvesi.html
Kahvemizi de içtikten sonra Kapalıçarşı ve Eminönü turuna hazırdık artık J

22 Mart 2016 Salı

İftarlık Gazoz ve Karışık Kaset

Son zamanlarda iki tane film seyrettim. Bu filmlerden biri sinemada seyrettiğim İftarlık Gazoz. Hikaye 70’lerde bir Ege kasabasında geçiyor. Cem Yılmaz ve çocuk oyuncu Berat Efe Parlar boş rolleri paylaşıyor. Filmde usta çırak ilişkisi, dayanışma ve 70’lerin Türkiyesi çok güzel anlatılıyor. Seyrederken çok güldüğüm sahneler de oldu, duygulandığım sahneler de. Oyunculuklara bakacak olursak hem Cem Yılmaz hem de Berat Efe Parlar muhteşemler. Özellikle Berat Efe Parlar’ın oyunculuğu gelecek vadediyor.
İkinci izlediğim film ise Karışık Kaset oldu. Karışık Kaset bir kitap uyarlaması. Bi aralar kitabını çok okumak istemiştim ama kısmet olmadı. Hazır filmi bulmuşken de seyredeyim dedim. Çocukluğu benim gibi 80’li yıllara denk gelmiş olanlar karışık kaset olayını çok iyi bilirler. Önce evde sevilen şarkılardan oluşan bir liste hazırlanır, sonra kasetçiye gidilir ve istenilen karışık kaset doldurulurdu. Bıkana kadar da o kaseti dinlerdik. Bana çocukluğumu yaşatacağı için bu filmden çok umutluydum ama maalesef umduğumu bulamadım. Konu kopuk kopuk geldi bana L Öyle arka fonda bizi o yıllara götüren şarkılar da pek çalmadı. Kısacası kitabı nasıldı bilmiyorum ama filmi pek sevemedim.
Filmleri izlemek isteyenler olursa keyifli seyirler diliyorum...

18 Mart 2016 Cuma

Tutunamayanlar, Yumi, Agapi ve Bir Duyuru

Bugün birbirinden farklı 3 tane kitap paylaşmak istiyorum.

Birincisi; Oğuz Atay’ın yazmış olduğu edebiyat dünyasının önemli eserlerinden biri sayılan Tutunamayanlar. Kitap bana hediye gelmişti ve ne zamandır kitaplığımda bekliyordu. Yeni yılın ilk günlerinde okumaya başladım. Kitabın bazı yerlerini merakla ve hevesle okuyarak geçtim ancak bazı yerlerinde ne kadar zorlandım anlatamam. Ancak zor ilerlememe rağmen okumaktan vazgeçmedim. Çünkü yazarın yaşama,sanata ve bir çok konuya dair engin bir bilgisi var ve bunu cümlelerine yansıtıyor. Dolayısıyla okumayı bırakmadan kitabı sonlandırdım. Bitirdiğim zaman kitabın bende bıraktığı izlenim ise şu oldu : Bu kitap tekrar okuncak nitelikte güzel bir kitap.
Okuduğum ikinci kitap ise Yumi. Kitabın yazarı daha önce ismini duymadığım Erdal Güven. D&R’ın sitesinde dolaşırken kitabın fiyatını ucuz görüp Japon kültürüne ait bir şeyler öğrenirim diye kitabı satın almıştım. Öncelikle şunu belirtiyim kitabın adı neden Yumi hiç anlamadım. Çünkü kitaba ismini veren Yumi isimli kadın yalnızca bir kaç sayfada geçiyor. Kitap, Ertuğrul Fırkateyn’in batması ile başlıyor ve Abdülhamit dönemini –o dönemdeki Osmanlı-Japon ilişkilerini- anlatıyor.  O döneme ait bilgi edinmek için faydalı bir kitap. Yalnız bazı yerlerde devam hataları ve tekrarlayan cümleler var L
Son okuduğum kitap ise Sarah Jio’nun Agapi isimli kitabı oldu. Sarah Jio’nun daha önce de bir çok kitabını okumuştum. Kitapları kafa dağıtmak için bire bir. Ancak sonrasında kitabın konusunda dair hiç bir şey hatırlamıyorum. Aynen bu kitapta da öyle oldu. Şu an konusunu hiç hatırlamıyorum J
İşte okuduğum kitaplar böyle. Okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar dilerim. Bir de bugün ufak bir paylaşım yapmak istiyorum. Tülin Abla’nın vesile olduğu çok güzel bir etkinlik var. 23 Nisan’da lösemili çocuklar oyuncaklarla mutlu edilmek isteniyor. Aşağıdaki linkten konuya ulaşılabilir. Minik yüzlerde kocaman bir gülümsemeye neden olmak ister misiniz?

16 Mart 2016 Çarşamba

Bağdaş Kurmadan ve Ommm Demeden Meditasyon :)

İş stresi, ekonomik şartlar, terk etmeler, terk edilmeler, yenilen kazıklar, duyulan laflar filan derken iyice stresli bir bünyemiz oldu. Biraz olsun stres atmak için de çeşitli yollara başvuruyoruz. Bunlardan bir tanesi de meditasyon. Bağdaş kuruluyor ve uygun müzikle beyin stresten ve karamsarlıktan arındırılıyor. Bu hepimizin bildiği klasik anlamda meditasyon. Bir de keyif aldığımız şeyler var bence onların üzerimizdeki etkisi klasik meditasyondan çok daha fazla.

Mesela ben gezmekten, yeni yerler görmekten çok keyif alıyorum. Gezerken fiziksel olarak yorulsam da beyinsel olarak dinlendiğimi hissediyorum. Örneğin geçen hafta ki Sultanahmet turu bana gayet iyi geldi. İbrahim Paşa Sarayı’ndan çıktıktan sonra biraz daha dolaştım ve akabinde bir çay / kahve molası vermek istedim. Tercihim bir teras cafe oldu. Bir tarafımda boğaz manzarası, görüş açımda da Ayasofya vardı. 1500 senelik tarihi bir yapıya karşı elma çayı yudumlamak beynime “her şey olacağına varır, hayırlısı” sinyalini  göndermeye yetti. Böylece bağdaş kurmadan ommmm demeden meditasyonumu gerçekleştirmiş oldum:)
Molama son verdikten sonra ise Çemberlitaş’a da doğru yürümeye başladım. Çemberlitaş ismini semtin ortasında yer alan sütundan alıyor. Sütun, MS 330 yılında 1.Konstantin adına yapılmış. Zaman içinde de çeşitli değişikliklere uğramış ve en son 3.Mustafa döneminde demir çembelerle sarılarak sağlamlaştırılmış ve böylece Çemberlitaş semtine de adına  vermiş.
Sütun çevresinde kuş yemi satıldığı ve kuşlar beslendiği için üzerinde yüzlerce kumru vardı J
Çemberlitaş sonrası Beyazıt’a doğru yürüyüp sonrasında da eve dönerek günü noktalamış oldum.

10 Mart 2016 Perşembe

İbrahim Paşa Sarayı (2.Bölüm)

İbrahim Paşa Sarayı’na kaldığımız yerden devam edelim.

Sarayı ilk ziyaretimde olmayan şimdi ki gidişimde gördüğüm yeni bir bölüm daha var o da “Kutsal Emanetler” bölümü. Burada Hz.Muhammed’e ait Sakal-ı Şerif sergilenmekte.
Alem yani sancak direği...
Kıblenüma...(Kıbleyi gösteren mekanizma)
Sedef işlemeli mahfaza...
Osmanlı dönemine ait çeşitli gereçler...(Fotoğraftaki sahleplik)
Seccadeler... ( Tanımına seccade yazılmıştı ama eserler halı büyüklüğündeydi )
Sarayın bahçesinin görünümü de işte böyle...
Bahçedeki  içi tamamen kurumuş ama hala yaşama direnen bu ağaç tam 200 yaşındaymış....

8 Mart 2016 Salı

İbrahim Paşa Sarayı

Hafta sonu İstanbul’da hava çok güzeldi. Dolayısıyla ne kapalı spor salonuna gidip spor yapmak ne de avm de gezmek istedim. Aklıma gelen bir kaç alternatifi eledikten sonra Sultanahmet’e doğru yola çıktım.

Burada gezime İbrahim Paşa Sarayı ile başladım. İbrahim Paşa, Sultan Süleyman döneminde sadrazamlık yapmış bir paşa. Aynı zamanda Sultan Süleyman’ın yakın arkadaşı ve kızkardeşi Hatice Sultan’ın eşi. Yunanistan’ın Parga şehrinde dünyaya geldiği için kendisine Pargalı İbrahim de deniyor. Hanedanın damadı ve Sultan Süleyman’ın yakın arkadaşı olmasına rağmen bir gece Sultan Süleyman’ın emri ile boğduruluyor. Boğdurulmasının ardından  bir çok neden ileri sürülüyor ama tam neden nedir bilinmiyor.
Gezdiğim saray İbrahim Paşa’nın, eşi Hatice Sultan ile oturduğu at meydanında yer alan bir yapı.
Yapının girişinde ilk göze çarpan Roma dönemine ait kalıntılar oluyor. Bu benim sarayı ikinci ziyaretimdi ancak ilk ziyaretimde bu kalıntıları gözden kaçırmışım. Kalıntılar Roma dönemindeki hipodroma ait. Eskiden at meydanı dediğimiz bu alanda bir hipodrom varmış. Yapılan kazı çalışmaları sonucu da o döneme ait bazı kalıntılara rastlanmış. Şimdi o kalıntılar koruma altına alınarak ziyarete açık hale getirilmiş durumda.
Saray şu an Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet veriyor. Tarih boyunca kurulmuş müslüman devletlere ait eserler sergileniyor. Uzun koridor boyunca sıralanmış odalarda eserler tek tek incelenebilir.
Mescid Kitabesi...
Abbasiler dönemine ait mutfak gerçeleri...
Artuklu dönemine ait eserler...
Eyyubi dönemine ait eserler...
Memluk dönemine ait çok şık bir vazo...
Kaçar dönemine ait kalemlik ve ayna/tarak takımı...

Devam edecek...

5 Mart 2016 Cumartesi

Mimmm

Evet bir mim daha geliyor. Bu mimin konusu da blog yazma ile ilgili. Bakalım sorular nelermiş?

Yakın Çevrenizde İnsanlara Blogunuzdan Bahsediyor musunuz?
Evet. Blog yazdığımı şu an a kadar gizleme ihtiyacı duymadım. Bloguma daha çok yaşadığım güncel olayları aktardığım için  herkese bahsedebiliyorum. Bana özel anları ise burada paylaşmıyorum.

Neden Blog Yazıyorsunuz?
Aslında daha önce bir kaç kez bunun cevabını vermiştim. Kağıt kalem ile tutmayı beceremediğim günlüğümü sanal ortamda tutmaya çalışıyorum. 3,5 senedir de istikrarlı bir şekilde devam ediyorum. Umarım uzun yıllar burada olurum.

İlk Yazınız ile Son Yazınız Arasında Ne Gibi Farklar Var?
Bence öyle aman aman farklar yok. Dışardan takip edenler belki daha iyi anlar. Ben şimdi dönüp ilk yazıma bakınca çok fark görmedim.

Blog Yazmak Normal Yaşantınıza Neler Kattı?
Gezmeyi, seyahat etmeyi çok severim. Blogumda da gezi yazılarına sık sık yer veririm. Blog yazmadan evvel daha yüzeysel gezerdim yani gezerken çevreme çok alıcı gözle bakmazdım. Blog yazmaya başladıktan sonra ise detayları yakalamaya başladım. Ayrıca daha iyi fotoğraf çeker oldum.

Yakın Arkadaşlarınıza Blog Yazmayı Önerir misiniz?
Hem de nasıl J Hatta bir kaç arkadaşıma ısrar ettim ama olmadı . Aaa bir dakika arkadaşlarımdan bir tanesi ısrarlarım sonucu blog açtı ama 2 yazı ile sonlandırdı. Keşke devam etseydi diyorum ama tabi insanın içinden gelmiyorsa yapacak bir şey yok.

Hangi Kaynaklardan İlham Alıyorsunuz?
Blog yazarken en büyük kaynağım aşık olduğum şehir İstanbul.

Diğer Blog Sahipleri ile İyi İletişim Kuruyor musunuz?
Blogger yazmaya başladıktan sonra takibe aldığım henüz yüz yüze görüşmediğim ama sosyal paylaşım sitelerinde arkadaş olduğum bazı bloggerlar oldu. Örneğin; Ness’in Kelebekleri (Nesrin), Hayat İzlerim, Kitap Sesleri (Özlem), Macera Kitabım (Özlem), Kedili Evin Tarzı (Havva)...Umarım görüşme şansı da yakalarız.

Rahatsız Olduğunuz Konular Var mı?
Evet var L Blogunda sürekli reklam yayınlayanlar okuma şevkimi kaçırıyor Maalesef o tip blogları takip etmek istemiyorum. Ayrıca yazdığımı doğru düzgün okumadan takipçi çekmek ya da yorum almak için yorum bırakanlara da sinir oluyorum. Mesela bir gün 10 sene evvel sinemada oynamış bir filmden bahsetmiştim. Filmi ben dvd den seyretmiştim. Neyse bir arkadaş bloguma gelmiş ve film için şu yorumu bırakmış “bu filmi ben de çok merak ediyorum, en kısa zamanda sinemaya gidicem” J O sinemaya gitti mi bilmiyorum ama ben onun bloguna hiç gitmedim onu biliyorum J

Şimdi gelelim kimleri mimlediğime;  eğer vakitleri olursa Ness’in Kelebekleri, Hayat İzlerim Kitap Sesleri ve Kedili Evin Tarzı...