Hafta sonu yine Eminönü civarındaydım. Şunu anladım ki ben orada
şarj oluyorum. Eminönü’nde kalabalık içinde dolaşırken, tezgahlardaki incik
boncukları incelerken, ufak tefek alışveriş yaparken kaybettiğim enerjimi
kazanıyorum.
Cumartesi günü uyandığımda hava puslu ve hafif yağmurluydu. Haliç’te metro’dan indiğim zaman bulutlar iyice alçalmış ve hava
kararmıştı. Ancak bu bile İstanbul’un güzelliğine gölge düşürememişti. Haliç’te bir manzara fotoğrafı çektikten sonra Tahtakale’ye
doğru ilerledim.
Tahtakale’ye girerken ilk gözüme çarpan eşyalar aşağıdaki
sobalar oldu. Bir kaç dakikalığına çocukluğuma gittim. Küçüklüğümde sobalı bir evde
yaşardık. Sobanın yanında minderimiz vardı. Orada oturur boyama yapardım.
Ayrıca soba üzerinde kestane yapar, ekmek kızartırdık. Ne
güzel kokardı evin içi.
Sobacıları
geçtikten sonra Tahtakale’nin olmazsa olmazı tahtadan malzemeler satan tezgahları
fotoğrafladım. Tahta kaşıkların ve havanların baş köşede olduğu tezgahlarda bal
kaşıkları favorim J
Boy boy,
çeşit çeşit sepetler alıcılarını bekliyor.
Bu ağaç
kalemler çok hoşuma gitti.
Tahtakale'de çok sayıda mutfak
malzemesi satan dükkan bulmak mümkün. Aşağıda görünen rengarenk muffin
kağıtları pek güzeldi.
Tezgahları
tek tek dolaştıktan sonra Mısır Çarşısı’na ulaştım. Çarşının 2.katında
gizlenmiş, çok eski bir restoran bulunuyor;Pandeli. 100 yılı aşkın süredir
hizmet veren bu restoran sunduğu klasik türk yemekleri ile bir zamanlar kralları,
kraliçeleri ağırlarmış. Şimdi daha çok turist yoğunluğunun gözlemlendiği
restoranda yine türk yemekleri servis ediliyor. Ben de burada kısa bir mola verip
yemek yedim.
Çini döşeli
merdivenlerle ulaşılan mekanın içi de çini ile dekore edilmiş durumda.
Ben köfte
tercih ettim.
Bademli
kurabiyeleri harikaydı J Bir daha buraya sadece kahve içip, bademli kurabiye yemek
için uğrayabilirim.
Dönüş youlda
ise bir kez daha Haliç’i fotoğrafladım J
Herkese iyi
haftalar...