27 Ağustos 2013 Salı

Nostaljik Bir Sokak

Bir tarafını yaklaşık 300 sene Osmanlı hanedanına başkentik yapmış Topkapı Sarayı’na, bir tarafını da yüzlerce senedir ayakta duran Ayasofya Kilisesi’ne dayamış bir sokak var Sultanahmet’te. Soğukçeşme Sokağı...Ne zaman o civarlarda geziye çıksam bu sokağa uğramadan edemiyorum. Soğukçeşme Sokağı, Arnavut kaldırımlı yolu, konakları ve eski çeşmeleri ile nostaljik bir hava estiriyor.
Sokak, boylu boyunca konaklardan oluşuyor. Vakti zamanında ülkenin ileri gelenleri, varlıklı aileleri bu sokakta oturuyormuş. Fakat geçtiğimiz 50-60 yıl içerisinde sokak sakinleri burayı terk etmiş. Son senelerde ise terkedilmiş konaklar restorasyondan geçmiş ve böylece sokak eski güzelliğine tekrar kavuşmuş.
Sokağın başlarında İspanya kraliçesi Sophia’nın onurlandırıldığı ev bulunmakta.Sokakta en beğendiğim konaklardan biri burası diyebilirim. Zarif, mavi bir konak...
Biraz ilerleyince 6.Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün doğduğu evi görüyoruz. Hanımeli sarmaşığı ile bezenmiş bu konak da epey dikkat çekici.
Çeşmeler ve lambalar da konakların görüntüsünü tamamlayan diğer nostaljik unsurlar.
Sokakta ayrıca istanbul Kitaplığı ve Bizans Sarnıcı bulunmakta. Sarnıç şu an restoran olarak hizmet veriyor.
Sokağı boylu boyunca yürüdükten sonra Gülhane Kapısına çıkmış oluyoruz. Böylece sessiz, sakin bir yerden sonra  bol gürültülü bir ortamda  buluyoruz kendimizi.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Balık Denince Akla Rumelikavaği Gelir

Ben 3 öğün balık yiyebilecek bir anne ile balığı senede 1-2 kez ağzına süren bir babanın kızıyım. Babamın çocukluğundan beri balıkla arası pek iyi olmamış. Öyle ki dedemin babama çocukluğunda balık yedirebilmek için verdiği ekstra harçlık bile işe yaramazmış. Şimdilerde ise arada sırada balık yiyor ancak maalesef evde balık yapılamıyor. Çünkü balığın temizlenirken ve kızartılırken yaydığı koku onu rahatsız ediyor. Bu yüzden iki seçeneğimiz var; birincisi dedemin kendi evinde balığı kızartıp bize göndermesi – yaşlandığı için artık biz onu yormak istemiyoruz- ikincisi ise dışarda balık yemek.

Balık denince aklıma ilk gelen yer ise her zaman Rumelikavağı oluyor. Orada çocukluğumdan beri gittiğimiz bir restoran vardı. Ancak restoran geçenlerde el değiştirince ve yeni halinden de memnun kalmayınca farklı restoran arayışı içine girdik. Haftasonu Rumelikavağına inerken yokuşun tepesinde Güzelyer diye bir restoran gördük ve hadi girip deneyelim dedik. Öncelikle restoranın muhteşem bir manzarası var. Açık terası sayesinde denizin üzerinde, karşı yakadaki ormanlara bakarak yemek yeme şansı elde ettik. Püfür püfür esen rüzgar da artısıydı.
İşte yemek yerken seyrettiğimiz manzara J

Deniz ürünlerine gelecek olursak ben de çok balık düşkünü değilimdir. Mezgit-tekir-hamsi üçlüsünü severim bi de midye ve kalamara hayır demem. Sipariş ettiğimiz her şey çok lezzetliydi.
 
Restorandan ayrılırken öğrendiğimize göre burada haftasonları da kahvaltı oluyormuş. En kısa zamanda kahvaltıya da gitmeyi istiyoruz.

15 Ağustos 2013 Perşembe

2 Günde Biten Kitap

Lise ve üniversite yıllarımda bir kitaba başladığım zaman 2-3 gün içinde bitirirdim. Ancak iş hayatına atıldıktan sonra o 2-3 günler, 2-3 haftaya döndü. Malum çalışanların gündüz kitap okuma şansı yok akşamları da yorgunluk mazereti var J Evet tamamen mazeret, dizi seyretmek ya da gezip tozmak daha kolay geliyor sanırım. Yine de iyi bir okuyucu olduğumu düşünüyorum. Eskisi kadar çok kitap okuyamasam da kitaplığımın rafları her sene biraz daha doluyor.

Son okuduğum kitap ise Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü oldu. Kitap fantastik türde yazılmış bir roman. Fantastik roman sever miyim? Hayır, fantastik türde ne roman severim ne film. Ancak nedense son günlerde şansıma bu tip filmler ve kitaplar çıkıyor. Bu kitabı da konusunu bilmeden aldım ve Cumartesi günü okumaya başladım. Cumartesi başladığım kitap Pazar günü bitti. Oldukça akıcı ilerleyen, merak uyandıran bir hikayeydi. Ancak öyle iz bırakacak kitaplardan değil. Zaman öldürmek için ideal diyebiliriz.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Bayram Tatlısı

Bir bayram daha geldi geçti. Yakın akrabalar ziyaret edildi, gezildi, tozuldu, bol bol tatlılar yendi...Evet bu son kısım olmasa iyi olacaktı ama yapacak bişi yok J Misafirlikte ikramı reddetmek olmaz amaaaan zaten senede kaç kez bayram oluyor dedik ve bir güzel tatlıları mideye indirdik.

Arefe günü ben de ev için tatlı yaptım. Kolay tarifli bir tatlı ararken internette Şambalı tatlısına denk geldim. Şambalı tatlısı beni bir anda ilkokul yıllarıma götürdü. Okul çıkışı kapının önüne tatlıcı gelir, bütün çocuklar tatlıcının başına toplanır ve birer dilim şambalı tatlısı alırdı. Ben hariç L Annem hijyenik nedenlerden ötürü hiç bir zaman sokaktan tatlı almama izin vermedi. Yani anlayacağınız şambalı yiyemeden büyüdüm, ben büyüyünce de zaten sokak tatlıcıları ortadan kalktı J
Neyse arefe günü bu tatlıyı yapmaya karar verdim. Tarif olarak da http://www.kekevi.com/blog/ adresindeki şambalı tarifini kullandım ve çok başarılı oldu. Ben tüm kek denemelerimde bu blogdan faydalanıyorum ve şu ana kadar yaptığım her kek çok lezzetli oldu. Şambalı tarifi de beni yanıltmadı. Şimdi tarifi aşağıda paylaşmak istiyorum.
Şambalı Malzemeler:
1) 1 su bardağı süt
2) 2 su bardağı toz şeker (ben çok tatlı sevmediğim için 1 parmak eksilttim)
3) 2 su bardağı irmik
4) 1 çay kaşığı karbonat
5) 1 kase kadar çiğ badem
Şerbeti için;
1) 2 su bardağı toz şeker (yine 1 parmak eksilttim)
2) 2 su bardağı su
3) Yarım limon
Yapılışı:
1) Şerbet için su ve toz şekeri eriyinceye kadar karıştırarak kaynatıyoruz. Daha sonra altını kısıp 5 dakika daha kaynatıyoruz. Ardından limonu sıkıp, ocağı kapatıyoruz ve soğumaya bırakıyoruz.
2) Hamur için badem hariç tüm malzemeleri bir kapta karıştırıyoruz.
3) Hafif yağlanmış ufak boy tercihen alümünyum bir kaba karışımı boşaltıyoruz. Kabın çapı 30 cm i geçmemeli. (Ben yuvarlak cam kap kullandım)
4 Karışımı 2 saat kadar irmiğin sütü çekmesi için bekletiyoruz.
5) Bıçakla dilimleri belirlemek için çiziyoruz ve soyulmuş bademleri tatlının üzerine diziyoruz. (Bademleri kaynar suyun için 20-25 dakika bekletirseniz hemen soyuluyor)
6) 170 derece fırında altı üstü kızarana kadar pişiriyoruz.
7) Fırından çıkarınca dilimleyip, soğumuş şerbeti üzerine döküyoruz.
8) 2 saat dinlendirdikten sonra servis yapılabilir. (Ben dondurma ile servis yaptım)

Afiyet olsun...

5 Ağustos 2013 Pazartesi

İstanbul'un 1.Tepesi ve En Neşeli Semti

İstanbul’un en neşeli semtini seç deseler kesinlikle Sultanahmet’i seçerim. Farklı dinlere, farklı ırklara sahip her yaştan, her cinsiyetten insanın buluşma noktası Sultanahmet. Gülümseyen yüzleri en çok burada görüyorum. Turistler sırtlarında çantaları, ellerinde haritaları meraklı gözlerle etrafı süzüyorlar. Çocuklar pamuk şekeri, haşlanmış mısır peşinde koşturuyor, tarihe meraklı gençler ise yeni bir şeyler keşfetme sevdasıyla geziyorlar.

Sultanahmet, ziyaretçilerini sadece neşesi ile değil aynı zamanda barındırdığı tarihi simgelerle de kucaklıyor. Bu semt, İstanbul’un 1.tepesinde yer alıyor. 7 tepeden ve özellikle 6.tepeden daha evvel ki http://yasamizi.blogspot.com/2013/04/istanbul-yedi-tepe-biz-altnc-tepede_17.html yazımda bahsetmiştim.
Peki Sultanahmet’te ne var? Ne yok ki...Her köşesinde tarihin izlerini sürmek mümkün. Burada hem Osmanlı döneminden hem de Roma döneminden yani iki büyük imparatorluktan kalan onlarca tarihi simgeyi görüyoruz. Örneğin; Osmanlı Hanedanına uzun yıllar ev sahipliği yapmış Topkapı Sarayı, yüzlerce yıldır kızıl çehresi ile insanları selamlayan Ayasofya Müzesi hemen karşısında Sultanahmet Camii,  1000 yılı aşkın süredir ayakta kalan Yerabatan Sarnıcı ....vs.
Geçen hafta Sultanahmet’e gitmişken camiye girip dua ettik. Bugün de hazır anılar taze iken Sultanahmet Camisinden bahsedeyim dedim. Sultanahmet Camii, 1.Ahmet tarafından inşa edilmiş bir cami. Aynı zamanda İstanbul’da 6 minareli olarak inşa edilmiş ilk cami. Bir hikayeye göre inşa edildiği dönemde 6 minareli tek cami Mekke Camiimiş. Dolayısıyla padişah 6 minareli cami yaptırdığı için saygısızla suçlanmış. Bunun üzerine 1.Ahmet, Mekke camisine bir minare daha ekleterek sorunu çözmüş ve 6 minareli Sultanahmet camisini tamamlatmış.
Benim çektiğim fotoğrafta minarelerin ikisi çıkmamış...
 
 
Cami aslında külliyenin parçalarından biri. Külliyenin diğer parçalarını medrese, çarşı, hamam, türbe..vs oluşturuyor. Ancak bir çok yapı maalesef günümüze ulaşamadan yok olmuş.

Sultanahmet cami, batı dünyası tarafından Blue Mosque yani mavi cami olarak adlandırılıyor. Bunun  nedeni ise içinde kullanılan mavi ağırlıklı çiniler. Eskiden içinde bir de devekuşu yumurtaları bulunduruyorlarmış. Buna sebep ise devekuşu yumurtasının örümcek ağı oluşumunu engellemesiymiş.

1.tepe işte böyle...Neşesi ile tarihi ile bizleri misafir ediyor. Her gidişimde yeni bir şeyler keşfediyor ve öğreniyorum orada. İlerde başka tarihi noktalarına da dokunuruz inşaallah...