30 Ekim 2015 Cuma

Grease

Uzun zamandır film arşivimde duran bir filmdi Grease. Ne zaman izlemeye karar versem vazgeçip başka bir film seyrediyordum. Geçen hafta sonu artık klasik olmuş bu filmi seyredeyim dedim.

Film, 70’li yılların sonunda çekilmiş bir müzikal. Konu liseli bir grup öğrenci arasında geçiyor. Normalde, ben bu tip lise/ üniversite öğrencileri arasında geçen ya da yaz kapında geçen filmleri sevmiyorum. Ancak Grease’i keyifle seyrettim. Sanırım 80’li yılların ruhunu gözlemlemek hoşuma gitti. Ayrıca müzikler özellikle artık klasik olmuş final müziği çok hoştu.

İyi seyirler dilerim...

27 Ekim 2015 Salı

Martı ve Diğerleri

Okuduğum 3 tane kitaptan bahsetmek istiyorum. Bu kitaplar; Martı Jonathan Livingston, Ah Bre Sevda Ah Bre Vatan ve Özgür Kızın Hayat Rehberi.

Ancak gördüğünüz gibi başlığı Martı ve diğerleri diye attım. Çünkü bu 3 kitap arasında en sevdiğim bana kısa bir süre önce hediye edilen Martı Jonathan Livingston oldu. Kitap; öğretilmiş kavramlar, başarı, batıl inançlar ve hayat mücadelesi üzerine kurulu. Tıpkı gerçek yaşam gibi. Bir martının gözünden hayata bakmak isterseniz mutlaka okuyun derim.
Ah Bre Sevda Ah Bre Vatan ise bir mübadele romanı. Hikaye, İzmir ve Selanik’te geçiyor. 1.Dünya Savaşı öncesi gayet iyi geçinen iki milletin adım adım nasıl düşmanlığa sürüklendiği anlatılıyor. Kitapta farklı hikayeler ve karakterler var. Bir de tabi ki düşmanlık dinlemeyen bir aşk hikayesi. Yaklaşık 700 sayfalık kitabı ben severek okudum.
Son kitap ise Özgür Kızın Hayat Rehberi. Bu kitap bekar kadınlara hitap eden eğlenceli bir kitap. Evli iseniz pek sarmayacaktır ama bekarlar için son derece eğlenceli bir rehber niteliğinde.

23 Ekim 2015 Cuma

Beyoğlu Sahaf Festivali

Son yazımda Beyoğlu Sahaf Festivali’ne gittiğimden bahsetmiştim. Her ne kadar sahaflardan pek alışveriş yapmasam da sahaf gezmeyi çok severim. Beyoğlu’nda da böyle bir festival olunca kaçırmak istemedim. Festival alanı Odakule’ye kurulmuştu.
Alana ilk girdiğimiz zaman dikkatimi çeken eski tarihli gazeteler oldu. Gazeteleri incelerken eskiden verilen haberlerin ve kullanılan dilin ne kadar farklı olduğunu farkettim.
Biraz daha ilerleyince stantlarda sergilenen Texas/Tommiks ve diğer çizgi romanlar gözüme çarptı. Çizgi roman merakım olmadığı için bu stantları sadece fotoğraflayarak geçtim ama meraklı olanlar için bir çeşit hazineydi.
60’lı yılların popüler dergileri Ses ve Hayat ...İşte bunlara bayıldım ve almak istedim. Ancak sonradan annemin “her şeyi biriktiriyorsun, evi çöp ev haline getireceksin” sözü kulaklarımda çınladı ve hemen vazgeçtim:)
Veee oldukça fazla çeşit kitap sergileniyordu. Yerli/yabancı klasikler, popüler romanlar bunlardan bazılarıydı. Ben festivalden iki tane kitap aldım. Bir tanesi tam 1 senedir her yerde arayıp bulamadığım artık basımı olmayan bir kitap (bulunca ne kadar mutlu olduğumu söylememe gerek yok) diğeri de Jane Austen’ın hayatını anlatan bir kitap.  

20 Ekim 2015 Salı

Kahvaltı, Kahve ve Sahaf Festivali

Çok uzun süre olmuştu Aynur ile görüşmeyeli. En son bayramda konuştuğumuzda fazla geciktirmeden mutlaka görüşelim dedik. Bunun üzerine de hemen bayram akabinde buluştuk. Sabah kahvaltısı için buluştuğumuzdan ötürü soluğu önce Cihangir’de Van Kahvaltı Evi’nde aldık.
Ben ilk kez gittim Van Kahvaltı Evi’ne. Öncelikle çalışanlarının çok  güler yüzlü olduğunu söylemeliyim. Hani bazı restoranlarda garson ararsın bulamazsın, bulsan bişey istesen beş karış suratla  cevap verirler ya burada hiç öyle şeyler olmadı. Tüm çalışanlar çok ilgiliydi. Kahvaltısına gelecek olursak öyle muhteşem sunumları yok ama lezzetler çok iyi. Özellikle kavut diye Van’a özgü bir şey yedim ve ona bayıldım. İlk fırsatta evde yapmayı deneyecem.
Kahvaltı sonrası ise Symbol cafe’ye gittik.  Symbol cafe, İstiklal Caddesi’nin arka sokaklarında yer alan boğaz manzaralı güzel bir cafe. Cafenin asıl hizmeti ise fal J Aslında bulunduğu sokakta bir çok fal bakan cafe var ama biz ayak alışkanlığı ile Symbol’e gittik. Öyle çok fal düşkünü değilimdir ama güzel bakanı bulursam da kaçırmam J 2.5 senedir fal baktırmamıştım o yüzden hevesle gittim. Neyse boğaz mazarasına karşı kahvemizi yudumladık ve fal baktırdık. Valla her zaman ki gibi klasik şeyler söylendi. Biz de fal bahane muhabbet şahane diyerek muhabbetimize devam ettik.
Sonra Beyoğlu Sahaf Festivali’ne doğru yol aldık. Onun da detayı bir sonraki yazıya...

15 Ekim 2015 Perşembe

Alaçatı Pazarı

Çeşme’ye gitmeden evvel çevremdekiler bu pazarı o kadar çok övdüler ki pazarın kurulduğu günü kaçıracam diye ödüm koptu J Pazar,  Cumartesi günleri kuruluyormuş. Dolayısıyla tatilin ilk günü Cumartesi’ye alarmımı kurarak işi sağlama aldım.

Cumartesi sabahı Alaçatı’ya doğru yola çıktığımda dolmuşların kalabalıklığı pazarın popülerliğini kanıtlar nitelikteydi.
Pazar, yiyecek ve giyecek bölümü olmak üzere iki kısma ayrılıyor. Giyecek bölümünde günümüz modasına uygun şeyler satılıyor. Fiyatlar da gayet makul. Ancak öyle övüldüğü gibi aman aman ürünler bulamadım açıkçası. Yani bizim Beşiktaş pazarından çok da farklı değildi. Ben sanırım duyduğum övgülerden ötürü gözümde çok büyütmüşüm.
Yiyecek bölümü ise İstanbul pazarlarına göre daha güzeldi. Bir kere tüm sebze ve meyveler iştah kabartacak ölçüde canlıydı.
İlk defa kabak çiçeği gören ben uzun uzun bu tezgahta kaldım. Görüntüsü çok hoştu acaba yemeği nasıldır?
İstanbul’da bal kabağına çok rastlarız ama su kabağı az bulunur. Burada yeterince vardı...
Yöresel ürünler standı en sevdiğim bölüm oldu. Tarhanalar, erişteler, köy ekmekleri nefis görünüyordu.

Ege’de olup ot bölümü görmeden olmazdı. Envai çeşit bitki satılıyordu. Bazılarını almaya yeltendiysem de neme lazım alerji filan yapar diye geri bıraktım.
Pazarda gezim bittikten sonra ise  Alaçatı hatırası çektirerek hem Alaçatı’ya hem de Çeşme’ye veda ettim.

14 Ekim 2015 Çarşamba

Çekiliş Sonucu

Merhabalar;

2 hafta evvel blogumun doğum günü dolayısıyla gerçekleştirdiğim çekilişi bugün yaptım. Çekiliş için random.org sitesini kullandım.

Veee çekilişi kazanan Beauty Baby oldu J Beauty Baby  google+, facebook ve twitterdan toplam 3 duyuru linki bırakmış. Tebrik ediyorum. Hediyelerini güle güle kullansın.

Not: 1 hafta içinde kendisine ulaşamazsam 2.bir çekiliş gerçekleştireceğim.

12 Ekim 2015 Pazartesi

Alaçatı

Çeşme’ye kadar gidip Ilıca’da konaklayıp Alaçatı’yı gezmeden dönmek olmazdı. Dolayısıyla tatil esnasında  Alaçatı’ya da zaman ayırdık. 

Alaçatı’ya girişte bizi yel değirmenleri karşıladı. Yakın zamanda restore edilmiş olan yel değirmenleri fotoğraf çekenlerin uğrak noktasıydı.
İçerlere doğru ilerledikçe arnavut kaldırımlı sokakları, mavi panjurlu / mavi kapılı evleri ile Alaçatı çok hoş görünüyordu.
Kış hazırlıkları çoktan başlamıştı J
Kasabada en sevdiğim olay sokaklara yayılmış olan masalar oldu. Daracık sokaklarda, şirin masalar ve Ege lezzetleri misafirlerini bekliyordu.

Buranın meşhur yerlerinden biri de İmren pastanesiymiş.Pastanede mola vererek damla sakızlı kurabiyesini tattık. Nasıldı diye sorarsanız cevabım fena değil ama öyle muhteşem bir lezzet beklemeyin olacaktır. Tabi damak tadı da kişiye göre değişir.
Çarşıda bir çok hediyelik eşya dükkanı bulunmakta. Yalnız satılanların pahalı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İstanbul’da 40 TL olan bir nostaljik levha burada 350 TL'ye satılıyordu :)
Veee 4 gün sonra bir kez daha Alaçatı’ya gelme planı yaparak – bu sefer ki geliş amacımız Alaçatı pazarı olacaktı- otele döndük.

8 Ekim 2015 Perşembe

Çeşme Kalesi ve Marina

Ilıca’da konakladığımız zaman zarfında Çeşme Kalesi’ni gezme şansımız da oldu. Sabah erken saatlerde Çeşme merkeze gittik ve çarşının içinden yürüyerek kaleye ulaştık. Çeşme çarşısı, cumbalı evleri ve arnavut kaldırımı yolları ile klasik bir Anadolu kasabasına benziyor.
Çarşı’da en önemli dükkanlardan biri Tarihi Rumeli Pastanesi. Buranın sakızlı dondurması ve sakız macunu meşhur. Dondurması Türkiye’de ilk 10’a girmiş bir pastaneymiş. Hakikatten dondurması güzeldi ancak benim favori dondurmacım Ilıca’daki Veli Usta oldu.
Çarşının içinden biraz yürüyünce kaleye ulaştık. İçeri girdiğimizde burçlar arasında dolaşan bir çok kişi gördük. Ancak ne yazık ki tüm dolaşanlar yabancı turistlerdi. Yani 500 yıllık tarihi bir yapı var ancak yerli turist tarafından merak edilip ziyaret edilmiyor. Bu tabi diğer şehirlerimizdeki tarihi eserler için de geçerli. Binlerce kişi her sene Antalya’ya gider ancak çoğu Aspendos,Phaselis gibi yerleri görmeden döner. Buraları ziyaret edenler genellikle yabancı turistlerdir L
İçinde küçük bir müze de yer almakta.
Kalenin en üst noktasından nefis bir Çeşme manzarası gözüküyor.
Kaleden indikten sonra yukardan gördüğümüz marinayı bir de yakından görüp fotoğraflandıralım dedik :)
Böylece Çeşme merkezdeki kısa gezimiz bitmiş oldu.

5 Ekim 2015 Pazartesi

Bir Zamanlar Çeşme'de

Bir zamanlar dediğime bakmayın hemen bayram öncesi Çeşme’de 1 haftalık  tatil yaptık. Ayağıma spor ayakkabılar geçirip durmaksızın yürüyerek yeni yerler keşfetmeyi, yeni lezzetlerle tanışmayı, uzaklarda olmayı ne kadar seviyorsam şezlong üzerine uzanıp sadece dalga sesi eşliğinde dinlenmeyi de o kadar çok seviyorum. Bu tatil de tam öyle bir tatil oldu.
Tatilimizi Çeşme’nin Ilıca beldesinde geçirdik. Ilıca, geniş ve sakin plajı ile çok güzeldi. Eylül ayı olması dolayısıyla güneş o yakıcı sıcağını kaybetmiş ama pasparlak gökyüzünde hala ısıtmaya devam ediyordu. Bu tip tatillerde daha çok kendimle ve yapmak istediklerimle ilgili düşüncelerime yoğunlaşıyorum. Bir sürü plan yapıyorum. Tabi ki bu planların bir kısmı gerçekleşmiyor. Ancak şezlong üzerinde öylece uzanırken plan yapıp, notlar almak bile insana iyi geliyor.
Bazen planlara pembe bir vosvos eşlik etti :)
Tatilde yemek sınırım da kalmıyor. Zaten kendimi bildim bileli diyet yapan bir durumum olmamıştır. Ancak abur cubur konusunda kontrollüyümdür. Tatil de bu kontrolü tamamen koyveriyorum. Ilıca Plaj’da yediğim kumruların,  sayısını hatırlamadan lüplettiğim midye dolmaların, kemirdiğim mısırların tadı hala damağımda J
Ilıca bazı günler oldukça dalgalı oldu. Dalgalı deniz ile sıkıntım olmadığı için benim için hava hoştu.
Böylece 2015 yılının son tatili de bitti. Sıcak kumlarla, parıldayan güneşle, parmak arası terliklerle ve mis kokulu güneş kremleriyle önümüzdeki sene yeniden buluşmak üzere vedalaştık.