28 Mart 2019 Perşembe

Doğru Zaman


Yavaş yavaş müzeye doğru yürüyorum. Yürürken yeni açılan bir kafe gözüme çarpıyor. Durup bi kahve molası versem mi diye düşünürken dönüşte uğramaya karar veriyorum. Önce o büyük oteli geçiyorum sonrasında ise önünde bayraklar dalgalanan binanın önünde öylece kalıveriyorum. Bina çoktan terkedilmiş… Belki içerde tanıdık birileri vardır diye zile basıyorum. Yok hiç kimse yok. Ne kapı açılıyor ne de o duymaya alıştığım ciao sesi kulağıma çalınıyor. Giden gitmiş, anılar artık geçmişte kalmış. Oysa 3 sene önce böyle miydi?

3 sene önce…

Bir Ağustos sabahı, güneşin yakıcı ve kavurucu etkisinin hissedilmediği erken saatler… Elimde bir kitap, üzerimde salaş bir elbise metronun Şişhane çıkışından çıkmış yürüyorum. Mutlu hissediyorum. Oysa mutlu hissetmeme neden olacak belirgin bir şey yok. İşimden ayrılmışım, özel hayatımda heyecan hissedeceğim bir durum yok. Ancak keyfim oldukça yerinde, belki de kafamın boş olması böyle sebepsiz mutlu olmama neden oluyor. Stres yok, kafamı taktığım bişiler yok… Yürürken dersin başlamasına daha çok zaman olduğunu farkederek yol üzerinde ki o butik kahveciye uğruyorum. Tazecik bir kruvasan ve türk kahvesi söylüyorum. Kruvasanı kemirirken masanın üzerinde duran ve üzerinde Parlo Italiano yazan kitabım gözüme ilişiyor. O anda yüzümde kocaman bir gülümseme beliriyor. Uzak bir hayaldi benim için Italyanca öğrenmek oysa şimdi bir ucundan tutmuştum bu hayalin. Demek ki her şeyin bir zamanı vardı ve doğru zaman bu zamandı. Biraz daha oyalandıktan sonra kahvemden son yudumu alıp Italyan Kültür’e doğru hızlı adımlarla yürümeye başlıyorum. Binanın o ağır kapısını itip içeri girdiğim anda her yerden neşeli italyanca kelimeler yükseliyor, minik selamlaşmalar ve kısa sohbetler sonrası sınıfta yerimi alıyorum.

Şimdi…

Anılardan sıyrılarak terkedilmiş binaya uzun uzun bakıyorum. 2 sene boyunca bu binanın yollarını aşındırmıştım. Dil öğrenmek kolay değildi her ne kadar zorlansam da mezun olup sertifika aldığım güne kadar sabırla devam etmiştim. O gün sertifikamı alırken bir de üzücü  haber almıştım. Yılların İtalyan Kültürü kapanıyordu. Bir yandan üzülmüş bir yandan da doğru zamanda gelmişim diye içimden geçirmiştim. Ve şimdi terkedilmiş binaya son bir kez daha bakıyor, anılarımı beynimin uzak köşelerine yollayarak müzeye doğru yöneliyorum.
Müzeyi anlatmak da başka yazıya kalıyor J

12 Mart 2019 Salı

Felatun Bey ve Rakım Efendi


Uzun süre olmuştu tiyatroya gitmeyeli. Bu sene aklıma koymuş şehir tiyatrolarında bir kaç oyun seyredecektim. Ancak şehir tiyatrolarına bilet almak o kadar da kolay değilmiş. Biletin internette satışa çıktığı ilk 10 dakika içinde salon doluyor. Dolayısıyla satışa çıktığı saat tetikte olmak gerekiyor ya da internette satışa çıkmadan 1 saat önce gişeden almak lazım. İşte tüm bu zorlukları aşarak Felatun Bey ve Rakım Efendi oyununa bilet aldık J

Tiyatroya bir arkadaşımla gidecektim fakat iptal ettiği için baba kız gittik. Oyun, Ahmet Mithat Efendi’nin aynı isimli romanının tiyatro uyarlaması. Baba parası yiyen Felatun Bey ile yoksul bir çocukluk geçirdikten sonra çalışıp çabalayarak bir yere gelen Rakım efendinin hikayesi anlatılıyor. Bazı müzikler hariç oyunun genelini beğenerek seyrettim. Güzel, keyifli bir gün oldu benim için J

8 Mart 2019 Cuma

Taj Mahal ve Alman Kitabevi


Kendimi geliştimeyi çok sevmeme ve sürekli bir geliştirme içinde olmama rağmen bazı konularda maalesef sabit fikirliyimdir ve alışkanlıklarımdan kolay kolay vazgeçemem. Mesela her zaman aynı kuaföre giderim, aynı kozmetik ürünlerini kullanırım, her gün içtiğim su miktarı bile aynıdır. Buna karşın yeni tatlar denemeyi, yeni yerler görmeyi ve yeni insanlarla tanışmayı çok severim.

Geçtiğimiz günlerde üniversite arkadaşım Yaseminle Beyoğlu’nda buluşarak Taj Mahal isimli restoranda Hint mutfağı deneyimledik. Daha önce Sultanahmet’te Dubb Indian’da bir denemem olmuştu ancak kesinlikle Taj Mahal daha iyiydi.
Restoranın ortamı çok hoştu.
Yemekler de oldukça lezzetliydi. Acıyla aranız iyiyse ki ben acılı yemekleri çok severim buradaki yemekleri bayılarak yiyebilirsiniz.
Biraz muhabbet, biraz dedikodu sonrası kahve içmek için Alman Kitabevi’ne geçtik. Kitlesinin büyük çoğunluğunu öğrencilerin ve akademisyenlerin oluşturduğu Alman Kitabevi ne zaman gitsek dolu. Bu yönünü hiç sevmiyorum. Ancak alman pastası çok güzel J
Burada biraz daha oturduktan sonra ise ayrıldık. Günden geriye kalan yeni bir restoran keşfi, yeni bir tat ve tabi ki hoş bir muhabbet oldu.

5 Mart 2019 Salı

Bir Aşk İki Hayat ve Uydurma Tatlı


Uzun süre sonra hafta sonu sinemaya gittim. Tercihim ise Bir Aşk İki Hayat oldu. Başrollerini Bergüzar Korel ve Engin Akyürek’in paylaştığı filmin ilginç bir konusu var. (Yazının bundan sonrası spoiler içerir). Engin Akyürek filmin başında bir tercih yapıyor, aslında öyle büyük bir tercih değil, evden dışarı çıkmak ve çıkmamak arasında bir seçimi oluyor. Bu seçime göre de hayatı şekilleniyor. Filmde hem evden dışarı çıkması ile gelişen olayları hem de çıkmaması sonucu gelişen olayları paralel izliyoruz. Aslında benzer konular daha önce Hollywood sinemasında işlenmiş durumda ancak ben yine de filmi beğendim. Ne kadar hayatı kontrol etmek istersek isteyelim küçücük bir seçimin insanın yaşamını kökten değiştirebileceğini bir kez daha görmüş oldum.
Hafta sonu vaktim bol olunca evde bir de tatlı denemesi yaptım. Mutfağa ilk girdiğim yıllarda internetten aldığım tariflere harfiyen bağlı kalırdım. Tarifte ki ölçülerin ve malzemelerin asla dışına çıkmazdım. Hatta anneme bana bulgur pilavı yapmayı öğretir misin dediğimde her şeyin ölçüsünü göz kararı verdiği için epey sitem etmiştim J Şimdilerde ise yine ölçüleri dikkate almama rağmen tarifte epey esneyebiliyorum. İşte internetten ilham aldığım kadayıflı pudingi de tamamen böyle yaptım. Fena da olmadı J
Keyifli haftalar…

1 Mart 2019 Cuma

Süreya Kuaför Salonu, Gitme Gül Yanakların Solar ve İkigai (Uygulama Rehberi)


Yoğun tempolu iş hayatım devam ederken bir yandan da okumaya çalışıyorum. Gönül isterdi ki her hafta bir kitap bitireyim ama bu yoğun tempoda sene başından beri sadece 4 kitap bitirmişim. Yani 15 güne bir kitap düşmüş.Türkiye’nin okuma ortalamasına bakınca buna da şükür diyor ve okuduğum kitaplardan 3  tanesini paylaşmak istiyorum.

Birincisi Süreya Kuaför Salonu…Bir Şebnem Burcuoğlu kitabı. Konu İstanbul’un eski semtlerinden biri olan Kurtuluş’ta geçiyor. Zengin bir adamla evlenip mahalleyi terk eden bir kadının mahalleye yeniden dönüşünü ve akabinde meydana gelen olayları anlatıyor. Aslında bu kitabı almamdaki amaç iki kahkaha atıp kafamı dağıtmaktı. Ancak Şebnem Burcuoğlu maalesef eskisi kadar güldürmüyor. Yine de biraz kafa dağıtmak için iyi bir kitap.
İkinci okuduğum kitap ise Gitme Gül Yanakların Solar oldu. Kitabın yazarı İrem Uzunhasanoğlu..İlk defa bir kitabını okuduğum yazarın anlatımını beğendim. Akıcı bir dili vardı. Kitabın konusu ise yazarın kendi hayatından alıntılar içeriyor. Selanik ve Midilli’den Ege’ye uzanan bir göç hikayesi.
Okuduğum  son kitap ise İkigai (Uygulama Rehberi) oldu. İkigai, iyi ve kaliteli yaşam üzerine kurulmuş bir japon öğretisi. Seri iki kitaptan oluşuyor;  İkigai ve İkigai (Uygulama Rehberi). İlk kitabı geçen sene okumuş ve açıkçası çok faydalı bulmamıştım. Çünkü bizim kültürümüz, mutfağımız ve yaşam şeklimiz Japonlardan epey farklı. Dolayısıyla ikinci kitabı almayı düşünmüyordum. Ancak kitap bana hediye geldi J Bu kitap bir uygulama kitabı ve çeşitli egzersizler içeriyor. Ayrıca çok fazla Japon kültürü odaklı değil. Bundan dolayı severek okudum ve tavsiye ederim.
Keyifli okumalar…