31 Ağustos 2018 Cuma

Pera Palace,İstanbul Modern ve Galata


Geçtiğimiz haftalarda bir Pazar gününü anne kız günü yaptık ve kahvaltı sonrası Beyoğlu’na doğru yol aldık. Önce Pera Palace’ta kahve molası verdik. Otelin asıl pastanesi tadilatta olduğu için bahçesinde geçici bir pastane oluşturmuşlar. Orada püfür püfür rüzgar eşiliğinde - ki dışarda hava inanılmaz sıcaktı- kahvemizi içtik ve günün planını yaptık.
Kahve sonrası 50 metre ilerdeki İstanbul Modern’in önündeydik. İstanbul Modern geçici bir süre Beyoğlu’nda misafirlerini ağırlıyor. Biz gittiğimizde 3-4 farklı sergi vardı. Bazı sergileri sıkıcı bulsam da kimileri gerçekten ilgi çekiciydi. İşte sergilerden bazı fotoğraflar…
Sergi gezisinin ardından Galata’ya doğru yürüdük. İstanbul’un her yerinde olduğu gibi burada da epey turist yoğunluğu vardı. Dolayısıyla satılan eşyalar da turistlere hitap eder olmuş. Sabunlar, peştamaller…vs. Yine de dükkanları, araya sıkıştırılmış butikleri ve cafeleri ile eğlenceli bir semt Galata.
Galata Kulesi’ne varıp bir kez daha kuleye hayranlıkla baktıktan sonra ise İstiklal Caddesi’ne geri döndük.
Otantik’e uğrayarak yediğimiz bol hamurlu yiyeceklerle kilomuza kilo kattık
J
Uzun süredir anne kız böyle bir gün yapmamıştık,  o yüzden ikimiz de geçen günden mutlu eve döndük.

24 Ağustos 2018 Cuma

İstanbul’da Geçen Günler…


Uzun süredir İskandinavya tatilimden bahsettiğim için İstanbul’da geçen günleri anmaz oldum. Oysa İstanbul’da da çok yoğun bir yaz geçiyor. Tatil öncesi Yaseminella ile beraber Maçka Parkı’nda piknik yaptık.
Pikniğe son dakikada karar verdiğimiz için hazırlığımız fazla yoktu. Ancak bu durumun eksikliğini çok fazla hissetmedik. Sohbet, muhabbet bizi doyurmaya yetti. Bu arada yaprak sarması Yaseminellamdan :)
Kuş sesleri ile kulağımızın pası silinirken, toprağa dokunarak bütün stresimizi boşalttık.
Seyahat dönüşü ise İstanbul Modern’de çok güzel sergiler gördüm. Kısmet olursa o sergilerden başka bir yazımda bahsetmek istiyorum.

Geçtiğimiz hafta sonuna gelecek olursak yine Beyoğlu’nda idim. Favori kahvecim Noir Pit’de kahve içerek başladım güne.
Ardından kendimi İstiklal Caddesi’nin kalabalığına bıraktım.
Sonrasında ise Ali Muhitti Hacı Bekir’den bayramlık lokumlarımızı alarak hafta sonunu noktaladım.
O zaman herkese iyi bayramlar…


20 Ağustos 2018 Pazartesi

Son Olarak Stocholm


Gezimizin son 2 gününü Stocholm’de geçirdik. Stockholm Baltık denizi kıyısında güzel ve kozmopolit bir şehir.

Stocholm’ü gezmeye ilk önce belediye binasından başladık.
Ardından en meşhur yeri Gamla Stan’a geçtik. Stocholm çok sayıda adadan oluşuyor. Gamla Stan da bu adalardan biri. Rengarenk evlerden oluşan eski şehir merkezinin fotoğrafı aşağıda yer almakta.
Bu da gündüz görüntüsü…
Gamla Stan’a çok yakın başka bir adada ise seyir terası bulunuyor. Gitmişken o seyir terasına da çıkalım ve manzarayı seyredelim dedik.
Daha sonra tekrar merkeze dönerek Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürüdük.
Hediyelik eşya dükkanlarını gezdik. Satılan her şeyin pahalı olduğunu söylememe gerek yok sanırım J
Son olarak da şehrin en eski cafesinde kahve molası verdik. Yörenin en meşhur tatlıları olan tarçınlı çöreği ve kahveli Hindistan cevizli toplarını denedik.
Böylece 8 günlük dolu dolu geziyi sonlandırdık.  İskandinav ülkelerine gitmek isteyenlere bazı tavsiyeler…

*** Biz yaz döneminde gittik. Hava gayet iyiydi. Tüm tatil boyunca üzerime ince bir hırka dahi almadım. Sıcaklık 25-29 derece arasındaydı. Sanırım küresel ısınmadan bu ülkeler de nasibini almaya başladı. O yüzden eğer yaz dönemi gidecekseniz kalın giysileri abartmayın.

*** 3 ülke de pahalı. Her ülkenin para birimi farklı. Dolayısıyla gitmeden evvel burada para birimini çevirtirseniz iyi olur. Yoksa orada kur farkı yaşayabilirsiniz.

*** Doğa çok güzel, şehirler çok güzel..Şehirler yürüyerek gezilebilir.Toplu taşıma kullanmaya lüzum olmuyor.

***Mutfağı?? Pek mutfağı yok, denk geldiğiniz yerde bişiler atıştırabilirsiniz. Çeşmeden akan su içilebiliyor.

Seyahatle ve keşifle kalın…

16 Ağustos 2018 Perşembe

O Beklenen Gün : Fiyortlar


Sabah gözüme vuran ışıkla uyanıyorum, saat epey geç olmuş olmalı diye düşünürken aslında saatin 04:30 olduğunu farkediyorum. Beyaz geceler dedikleri bu olsa gerek. Gece 12:00 civarı batan ve 03:00 da yeniden doğan bir güneş…Bugün beklenen gün, fiyortları göreceğiz.

05:30 gibi yola çıkıyoruz. Bizi fiyort turuna çıkaracak geminin yolundayız. Öyle güzel manzaralardan geçiyoruz ki fotoğraf çekmekten yoruluyor ve makineyi bir kenara bırakarak sadece manzarayı seyre dalıyorum. Ardından mola vermek için göl kenarı bir noktada duruyoruz.
Göle doğru yürüdüğüm zaman sessizlik dikkatimi çekiyor. Neredeyse kalp atışlarımı duyacam. O sessizlik, gölün berraklığı o kadar huzur verici geliyor ki oradan ayrılmak istemiyorum. Beni bıraksınlar ve orada bir kaç gün geçireyim istiyorum. Sene boyunca yaşadığım yorgunluğu işte o anda farkediyorum.
Tabi ki böyle bir şansım olmadığı için göl kenarında park etmiş karavana son kez imrenerek bakıyorum ve otobüsün yolunu tutuyorum. Ve sonunda fiyortların başlangıç noktasındayız.
Orada küçük bir Viking köyü de kurmuşlar. Sandallar, ocaklar, Viking canlandırmaları her şey çok güzel.
Fiyort turu başlıyor ve tam 2 saat sürüyor.
Bir çok fiyort köyüne selam çakarak ilerliyoruz ve Flam kasabasında iniyoruz.
Şimdi yeni bir tur başlayacak; tren turu.
Yine çok güzel manzaralardan geçiyoruz. Gözümüz iyice yeşile, maviye doyuyor.
Şu an ismini hatırlayamadığım büyük bir şelalenin önüne gelince duruyoruz. Şelalede aynı zamanda bir de gösteri var. Kuzeyliler troll diye bir hayali varlığa inanıyorlar. Kırmızılar giymiş iki troll müzik eşliğinde dans ediyor.
Tren turu da bittikten sonra Oslo’ya doğru tekrar dönüşe geçiyoruz. Ancak bir mola noktamız daha olacak. O da çok eski bir Viking kilisesi. Onu da gördükten sonra yorgun ama mutlu bir şekilde günü tamamlıyoruz.


14 Ağustos 2018 Salı

Kuzeye En Kuzeye Doğru


Eveet sıra geldi Oslo’ya. Sabahın erken saatlerinde rotamızı Norveç’in başkenti Oslo’ya çevirdik ve bu yolculuk esnasında çok güzel manzaralardan geçtik. Şahitlik ettiğimiz manzaralardan biri aşağıdaki gibiydi…
Şehre girmeden evvel kış olimpiyatlarının ve çeşitli kayak yarışlarının yapıldığı pistlere uğradık.
Orada aynı zamanda sanal olarak kayak yarışı deneyimleyebilmek için simülatör de vardı. Denedim mi? Evet…Beğendim mi? Hayır. Hiç bir özelliği yoktu ve gerçek olmaktan çok çok uzaktı. İstanbul’da çok daha iyi simülatörler var J
Sonrasında şehrin girişinde yer alan Vigeland heykel parkını ziyaret ettik. Gustav Vigeland’ın eserlerini barındıran park devasa bir alana kurulu. Heykeltraş tüm ömrünü bu parka adamış. Aile, arkadaşlık ve ilişkiler üzerine çeşitli eserler ortaya koymuş.
Parkın en meşhur heykeli de işte bu veletti J Ağlayan çocuk isimli heykel epey popüler…
Ve Oslo… Oslo nasıl bir şehirdi diye bana soracak olsanız “zengin, yaşam standartları yüksek ve bir o  kadar da güneşli” bir şehir olarak tanımlarım. Evet güneşli...İskandinavya standartlarına göre inanılmaz güneşli bir havaya denk geldik. O yüzden Norveç aklımda hep güneşli kalacak :)
En eğlenceli bölgesi liman bölgesiydi.
Biz de zamanımızın çoğunu limanda geçirdik . Limandayken elimizde dondurmalarımızla ertesi günkü gezinin meraklı muhabbetine dalmıştık bile…

10 Ağustos 2018 Cuma

Malmö ve Goteborg


Gezimizin üçüncü gününde İsveç’in sevimli şehri Malmö’ye doğru yola çıktık. Kopenhag’dan Malmö’ye yarım saatlik bir kara yolculuğu ile ulaşılıyor. Sevimli, sakin ve bir o kadar da modern bir şehir Malmö.

Şehrin içine girmeden evvel şehir dışındaki hayvanat bahçesine uğradık. Hayvanat bahçesine doğru ilerlerken çocukluğum gözlerimin önünden geçti. Rahmetli dedem ara sıra bize gelir, zile basar ve anneme “Esra’yı (bana ailede Esra diye hitap ederler) hazırla onu gezmeye götürecem” derdi. Nasıl sevinirdim anlatamam. Bu gezilerimizin çoğu Gülhane parkındaki hayvanat bahçesine olurdu. Küçücük ellerimi dedemin kocaman avucuna bırakır seke seke yanında yürürdüm. Hayvanat bahçesine girdiğimiz zaman bana hayvanları tek tek anlatır, sonrasında da tost ve gazoz ısmarlardı. Ah dedem…Şimdi o çok uzaklarda çocukluğumun mutlu anılarında gizli. Neyse konuyu dağıttım biraz. Çocukluğumda severek gezdiğim hayvanat bahçelerine artık gitmiyorum. Hayvanların doğal yaşamlarından uzakta, kafes arkasında sergilenmesi hiç hoşuma gitmiyor. O yüzden Malmö’de de içine girmedim. Sadece dışındaki doldurulmuş bazı hayvanları fotoğrafladım.
Ardından Malmö merkeze yani Old Town’a geçtik. Old Town küçük küçük butiklerin, cafelerin sıralandığı hoş bir yer.
Burada bir de el sanatı ürünlerin satışının yapıldığı ayrı bir yer var. Oraya da uğradık. Ancak ben pek kaydadeğer bişi görmedim.
Bir de şehirde çok meşhur bir cheesecakeci varmış. Gitmeden evvel bloglarda ve tripadvisor'da cafeye dair övgü dolu yazılar okumuştum.  O yüzden gelmişken deneyelim dedik ama tam bir hayal kırıklığıydı. Türkiye’de çok daha iyi cheesecake yapan yerler var.
Öte yandan cafenin dizaynı çok sıcaktı. Zaten kitabın girdiği her yer çok sıcak :) 
Malmö’de geçirdiğimiz keyifli saatlerden sonra konaklamak üzere Goteborg’a doğru yol aldık. Goteborg deniz kenarı ve yüksek sayıda göçmen nüfus barındıran bir şehir. 1-2 saat şehir turu attıktan sonra günü noktaladık.