29 Şubat 2016 Pazartesi

Sinan Paşa Camii ve Nefis Mantı

Geçen hafta rutin diş hekimi kontrolü için Beşiktaş’a gitmiştim. Diş kontrolü sonrası havanın da güzel olmasını fırsat bilerek Beşiktaş’ta biraz dolaştım. Öncelikle Mimar Sinan’ın eserlerinden biri olan Sinan Paşa camisine gittim. Sinan Paşa, Sultan Süleyman döneminde Kaptan-ı Deryalık yapmış bir paşa ve  adına yapılan bu cami  Mimar Sinan’ın yine büyük hünerini gösteriyor.

İç mekan...
 
Camiden çıktıktan sonra ise uzun süredir mantılarını tatmak istediğim bir yere Sinop Mantı’ya gittim. Çocukluğumdan beri hamur işine bayılırım. Mantı da bunlardan bir tanesi. Bizim Rumeli’de mantıyı biraz farklı yaparlar. Hamur açılır, Kayseri mantısından biraz daha irice parçalar koparılır ve içleri soğan/tavuk/baharat karışımı ile doldurulur sonrasında da üzerine tavuk suyu dökülerek fırına verilir. Yani klasik mantı gibi haşlanmaz. Bu mantıyı rahmetli babaannecim çok güzel yapardı L Neyse konumuza dönecek olursak Sinop Mantı’nın da mantısı klasik mantıdan biraz farklı. Mantı haşlandıktan sonra üzerine yoğurt yerine ceviz dökülüyormuş. Tabi isteyen için restoranda yoğurtlu mantı da bulunuyor. Ben karışık bir tabak tercih ettim ve cevizli mantıya bayıldım. Sanırım Beşiktaş’a gittikçe buranın müdavimi olabilirim.

19 Şubat 2016 Cuma

Mavi Yasemin (Blue Jasmine) ve Kafa Dağıtamayan Puzzle

Çok övgü almıştı,  Imdb puanı yüksekti ve ne zamandır seyredilmeyi bekliyordu. Sonunda seyrettim. Mavi Yasemin’den orjinal adıyla Blue Jasmine’den bahsediyorum. Mavi Yasemin bir Woody Allen filmi.  Çoğu insanın bayıla bayıla seyrettiği Woody Allen filmlerini maalesef ben sevemiyorum L Ancak bu film o kadar çok övgü aldı ki bu sefer beğenme umuduyla filmi seyrettim. Ama yok, yine çok hazetmedim. Film boyunca manyak bir kadının gel gitlerini izliyorsunuz. Ha film kendini seyrettiriyor mu, evet seyrettiriyor. Ancak bittiği zaman vaw ne güzel filmdi dedirtmiyor. Filmde en can alıcı detay bence Cate Blanchett’in oyunculuğu olmuş. Zaten filmdeki rolü ile oscar ödülünün sahibi olarak bunu kanıtlamış durumda.
Şimdi de filmden puzzle a geçelim. Puzzle yapmayı sevdiğimden ve bunun kafa dağıtmak için harika bir terapi yöntemi olduğundan burada defalarca bahsetmiştim. Şu sıralar kafam o kadar karışık ki gidip bir puzzle aldım. Hem de kış sever biri olarak güzel bir kış manzarası seçtim. Ancak normalde 4-5 gün içinde biten puzzle elimde nasıl süründü tarif edemem. İşten eve gidiyorum 5-10 parça ekliyorum sonra ara veriyorum. 3 gün sonra yine bi kaç parça ekliyorum sonra yine ara. Puzzle en sonunda bitti ama kafa mafa dağıtmadı L Kafam hala karışık, almam gereken bazı kararlar var ve nasıl hareket edeceğim konusunda çıkmazdayım. Bakalım her şeyin hayırlısı...

16 Şubat 2016 Salı

Gel Ne Olursan Ol Yine Gel

Demiş Mevlana..Hatta buna ilaveten bir sürü güzel söz söylemiş. Ancak hayat şartlarında maalesef çoğunu okuyup geçiyoruz, uygulamada sınıfta kalıyoruz yani.

Mevlevilik üzerine çok fazla araştırmam ve çalışmam yok. Öte yandan uzun süredir bir sema gösterisi seyretmek ve Galata Mevlevihanesi Müzesi’ni gezmek istiyordum. Gösteri seyretmeyi henüz gerçekleştiremedim ama müzeyi gezdim. Geçen yazıda bahsettiğim Rovouna 1906’da kahvemi içtikten sonra tünele doğru ilerleyerek mevlevihaneye ulaştım. Kuledibine inen yolun hemen başında yer alan mevlevihanenin küçük, gösterişten uzak bir girişi var.
O küçük girişten girdikten sonra asıl benim şaşırtan kocaman ve huzurlu avlusu oldu. Avlu tamamen Beyoğlu’nun karmaşasından uzak durumda. Bir banka oturup simit yiyerek ve sessizliği dinleyerek burada epey zaman geçirilebilir.
Avluda Adil Sultan Şadırvanı ve şadırvana ait bir kitabe bulunuyor.
Müzeye girişte müze kartı geçiyor. Flashsız fotoğraf çekmek de serbest. Müzede mevleviliğe dair bir çok eser sergileniyor. İşte bazıları;
Tarikatlara göre taclar...
Mevlevi kıyafeti örneği...
Ritm aletleri...
Bir oda...

Veee sema gösterilerinin yapıldığı alan...
Bahçede bir de kabristen bulunuyor. Mevlevi tabirine göre buraya Hamuşan denirmiş. Sessizler, susmuş olanlar manasına gelirmiş...

11 Şubat 2016 Perşembe

Taksim Maksemi, Rovouna1906 ve Beyoğlu

Hep söylüyorum İstanbul tarihi eserlere ev sahipliği yapması bakımından bir hazine. Sokaklarda, caddelerde hiç beklenmedik yerlerde bir sürü tarihi eserin önünden geçiyoruz ve farkına varmıyoruz.

Mesela Taksim Maksemi...Çocukluğumdan beri kaç kere Taksim’e gittim bilmiyorum ama girişinde tarihi bir su deposu olduğunun daha yeni farkına vardım. Yaklaşık 300 yıl önce inşa edilmiş bu depo vakti zamanında İstanbul’un kısmi olarak su ihtiyacını karşılıyormuş. Burada halka su taksimi yapılıyormuş. Hatta ve hatta semtin adı da buradan geliyormuş. Son gidişimde önünde durdum, inceledim ve fotoğrafını da çektim.
Sonrasında İstiklal Caddesi boyunca yürümeye başladım. İstiklal Caddesi her zaman ki gibiydi..Yine kalabalık, yine kozmopolit ve yine kırmızı tramvaylı. İyi ki bu kırmızı tramway kaldırılmamış, çok hoşuma gidiyor. Tramvayın hikayesinden daha evvel  http://yasamizi.blogspot.com.tr/2014/04/buras-dingonun-ahr-m.html yazımda bahsetmiştim.
Tünele yaklaşırken Rovouna 1906’da kahve molası verdim.
İlk defa gittiğim bu mekanı çok sevdim.Buram buram vintage kokan, güler yüzlü çalışanlara sahip bir mekan. Dekorasyonunu 1906 yılında kullanılan mobilyalar oluşturuyor. Şu an otel olarak hizmet veren mekanın giriş katında cafe/bar bölümü  de bulunuyor.
Ben şekerli türk kahvesi ve tiramisu tercih ettim.

5 Şubat 2016 Cuma

Kitaplar Üzerine

Piyasaya peş peşe yeni kitaplar çıkıyor. Okumayı seven biri olarak her kitabı okumak, yeni kahramanlarla tanışmak, yeni hikayeler içinde kendimi bulmak istiyorum. Ama ne mümkün...Bazen vakitsizlikten bazen de canım istemediğinden 2-3 haftada ancak bir kitap bitirebiliyorum. Son okuduğum kitaplar ise şöyle;

Aldatmak : Bir Paulo Coelho kitabı. Bunu okuyan bir arkadaşım çok sevdiğini 2 gün içinde bitirdiğini söylemişti. Ben de hemen aldım ve hevesle okumaya başladım. Ancak bana hikaye çok basit geldi. Sonuna kadar okuyup bitirdim ama sevemedim kitabı.
Aşkın Sanal Halleri : Bir Canan Tan kitabı. Internet yolu ile tanışmiş hiç bir araya gelmemiş çiftlerin aşklarını anlatan farklı öyküler içeriyor. Ben Canan Tan çok severim. Özellikle Piraye ve Hasret kitapları favorimdir. Ancak bu kitaptan çok keyif alamadım.
Belalı Bir Sevgilidir Ardımda Bıraktığım Şehir : Kitabın adı ne kadar havalı değil mi? İçeriği de güzel ve akıcı. Kitabın yazarı Aslı Tunç. Yazar benim Kabataş Erkek Lisesi’nden arkadaşım ve bu onun ilk kitabı. Kitapta farklı şehirlere ait farklı öyküler var. Seyahat etmeyi ve kitap okumayı sevenler için kesinlikle tavsiye ederim. Kitabı okurken kimi zaman kendinizi Dubai çöllerinde kimi zaman New York’ta bir gökdelende kimi zaman da Amsterdam'da bisiklet sürerken bulabilirsiniz.

2 Şubat 2016 Salı

Bugün Benim Doğum Günüm

Tam 36 oldum bugün. Daha dün gibi 35 yaşımı buradan duyurduğum gün. Ne çabuk geçmiş zaman... Son 1 senede çok güldüm, çok ağladım, çok sinirlendim, çok sabrettim ve her şeyden önemlisi çok şey öğrendim. 35 yaşım bana ders veren hayatı bir kez daha öğreten bir yaş oldu. Daha doğrusu sanırım bu yaşların başlangıcı oldu çünkü hayata dair öğrenecek daha çok şeyim var.

Hüzünle başladım güne. Her doğum günü sabahımda dedem arar “Kuzu doğum günün kutlu olsun” derdi. Bu doğum günüme onun sesini duyamamanın eksikliği ile başladım L Dedem artık anılarımda en güzel yerde olacak.
36 yaşıma girerken bugünüme şükürler olsun diyorum. Öyle çok aman aman şeyler beklemiyorum yeni yaşımdan. Sağlık olsun, sevdiklerim yanımda olsun yeter.

Nice yaşlar bana...