30 Kasım 2015 Pazartesi

Neye Niyet Neye Kısmet

Aslında bu hafta ki planımda Eminönü’ndeki Rüstem Paşa Camisinden bahsetmek vardı. Geçen hafta camiyi gezmek ve fotoğraf çekmek için Eminönü’ne gittim. Ancak o gün bazı şeyler oldu ve benim yüreğimi kocaman bir hüzün kapladı. Yine camiyi gezdim gezmesine ama eve gelince moral bozukluğu ile çektiğim fotoğrafların o kadar güzel olmadığını farkettim. En kısa zamanda  Eminönü’ne gidip Koca Mimar’ın eserini hakkını vererek yeniden fotoğraflamak istiyorum.

Neye niye neye kısmet diyelim ve gelelim bugünkü yazımın konusuna. Hafta sonu çok güzel bir film seyrettim. Meryl Streep, Alec Baldwin ve Steve Martin’in baş rollerini paylaştığı filmin ismi It’s Complicated, türkçeye çevrilmiş adıyla İlişki Durumu Karışık. Bu isimle şu an tv de bir dizi oynuyor.Onunla uzaktan yakından ilgisi yok onu belirteyim. Film orta yaşlarını sürmekte olan boşanmış bir çiftin hikayesini konu ediniyor. Üç başrol oyuncusu da yılların tecrübesini sahnelere yansıtmış. Espriler çok güzel. Uzun süredir sesli kahkaha atmamıştım J Kesinlikle tavsiye ederim.

26 Kasım 2015 Perşembe

Zorlu Işık Festivali

Bilboardlarda festivalin reklamını gördüğüm anda gitmeyi kafama koymuştum. Geçen hafta da gidip gezme şansım oldu. Zorlu Avm’nin bahçesi üzerine kurulmuş olan festival alanında bir çok sanatçının ışık eseri sergileniyordu.

Festivalde ilk gözüme çarpan rengarenk ışıklar saçan yer döşemesi oldu. Belli aralıklarla renk değiştiren zeminin müdavimi çocuklardı :)
Kuşlarla donatılmış ağaçlar...
Rengarengarenk...
Festival alanında ayrıca kapalı mekanlar oluşturulmuştu ve en dikkat çekici eserler buralarda sergileniyordu. Ekranlarla kaplanmış iç mekanda ışık gösterisi yapılıyordu. Her gösterinin de bir teması vardı. “İşte bu ışık gösterisi ile sanatçı burada doğanın oluşumunu..vs anlatıyor” gibi temalar. Valla sanatçı yanım olmadığından mıdır nedir bilmem ben hiç tema filan anlamadım. Seyredip, çıkıverdim. Bu arada kabinlere girmek için epey kuyruk beklemek gerekiyor. O yüzden ilk iki yer sonrası vazgeçtim.
Kabinlerden birinde sergilenen eserlerden biri...
 
Işık tavşanı... İşte bana bunlarla gelin. Gayet net, tavşan işte J

Bir de son zamanlarda oldukça popüler olan mandala köşesi vardı. Burası ilginç köşelerden biriydi. İsminizi yazıyorsunuz ve karşınıza bir mandala şekli çıkıyor.
Özetlersek ben bu ışık festivalini sevdim. Böyle ilginç festivallerin çoğalması dileği ile...

24 Kasım 2015 Salı

Yaz Kitapları

Durum ve mevsim gözetmeksin kitap okumayı seviyorum ama galiba en çok yazın şezlonga yayılıp okumaktan hoşlanıyorum. Kafam günlük şehir hayatının karmaşasından uzaklaşmış, güneşin sıcaklığı ve ılık esen rüzgar çevremi sarmışken dalga sesleri eşliğinde kitap okumak çok keyifli oluyor. Eylül’de Çeşme’de gerçekleştirdiğim tatilde böyle 3 tane kitap okudum.

Kitaplardan ilki Piruze ve yazarı Sinan Akyüz. Süpermarkette dolaşırken düşük fiyata satıldığını görüp almıştım. Kitapta babası bürokrat olan bir kızın Suriyeli bir Arap aileye gelin gitmesi ve o ailede  yaşadıkları anlatılıyor. Olay tamemen gerçek hikayeye dayanıyormuş. Bir solukta, merakla sayfaları çevirerek okudum. Hikaye bana çocukluğumda okuduğum Kızım Olmadan Asla’yı anımsattı.
İkinci kitap Sarah Jio’nun Elveda Haziran kitabı...Diğer Sarah Jio kitapları gibi  su gibi okundu bitti. Best seller tarzında yazılmış kitabın konusu nedir diye soracak olursanız valla biraz düşünmeliyim. Best seller kitaplar hemencecik okunuyor, çok da güzel kafa dağıtıyor ama sabun köpüğü gibi akılda hiç bir şey kalmıyor J

Tatilde son okuduğum kitap ise Gabriel Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık oldu. Yazarın daha evvel Kımızı Pazartesi ve Kolera Günlerinde Aşk kitaplarını okumuştum ve her ikisini de çok beğenmiştim. Ancak bu kitap için aynı şeyi söyleyemeyecem L Okurken inanılmaz derece sıkıldığım ve bir an önce bitsin diye çaba gösterdiğim bir kitap oldu. Domuz kuyruklu çocuklar, ensest ilişkiler, 150 sene yaşayan kadınlar gibi olağan dışı durumlar okumamı oldukça zorlaştırdı. Evet kitap Nobel ödülü almış ve belli bir yere konmuş ama ben sevemedim.

20 Kasım 2015 Cuma

Blogger Alışveriş Etkinliği

Geçen hafta sonu ilk defa bir blogger etkinliğine katıldım ve onu da beğenmedim L Katılım davetiyesiz ve ücretsizdi . Yani isteyen herkes (blogger olması da şart değil) gidip etkinlik alanını ziyaret edebiliyordu. Maslak’ta bir otelde gerçekleşen etkinlikte bazı bloggerlar el emeği ürünlerini sergiliyordu bazı bloggerlar da eşyalarını ikinci el olarak satışa çıkarmışlardı.

Etkinliğe giderken ilginç bişiler bulabileceğimi düşünmüştüm. Ancak kaydedeğer hiç bir şey bulamadım. Çok sıradan şeyler satılıyordu ve bazı bloggerlar inanılmaz suratsızdı. Beğendiğim bazı stantları fotoğrafladım.
Açılışta ilk gördüğüm stant, teraryum (fanus içinde bitki üretmeymiş, orada öğrendim) standıydı. Çok güzeller di mi? Acaba bunların kursuna mı gitsem?
Burası da çok hoşuma gitti. Karikatürden farklı farklı şeyler yapılmıştı.
El yapımı bebek çok severim demiş miyim? Yalnız standın sahibi “Soran Anne” kendisini bilmiyorum diye bozuldu. “Nasıl bilmezsiniz senelerdir blog dünyasında varım” dedi. Neyse öğrenmiş olduk.
El işi ürünler...
Bu küçük prens ne kadar popüler oldu ya. Benimse hiç ilgimi çekmiyor L
Burası da çok güzel stantlardan biriydi. Blogger arkadaş el boyaması saatler yapıyordu. Özellikle mantarlı olana bayıldım.
İşte ilk defa katıldığım blogger etkinliği böyleydi.

17 Kasım 2015 Salı

Bir Sonbahar Günü

Kızıl – sarıya boyanan bir doğa, dökülmüş yapraklar, kozalaklar, meşe palamutları, kestane, balkabağı, hafif bir rüzgar, eskisi gibi terletmeyen ama yine de ısıtan bir güneş ve işte sonbahar. Seviyorum ben bu mevsimi.

Hava artık ne terletecek kadar sıcak ne de üşütecek kadar soğuk. Dolayısıyla dışarda bol bol vakit geçirmeye, yürüyüş yapmaya olanak sağlıyor. Biz de bu durumu fırsat bilerek geçen Pazar gününü dışarda geçirdik. Mekanımız da Ulus Parkı oldu. Güzel manzarası ve sakin ortamı ile Ulus Parkı hoş bir yer.
Öncelikle sıkı bir kahvaltı yaptık.
Çay içen biri olmasam da manzaraya karşı çay fotoğrafı çekmeden edemedim. Valla herkes aynı kareyi çekiyordu, çekmeyeni dövüyorlardı :)
Kahvaltı sonrası ise park içinde yürüyüş yaptık.
Böylece temiz hava ve oksijen depolayarak günün ilk yarısını bitirmiş olduk. 

13 Kasım 2015 Cuma

Saray Koleksiyonları Müzesi

Anne kız Beşiktaş’ta geçirdiğimiz günde bir yere daha uğradığımızdan bahsetmiştim. İşte o yer Saray Koleksiyonları Müzesi. Burası, Dolmabahçe Sarayı ile Denizcilik Müzesi arasında kalan küçük bir müze.
Yapı eskiden Dolmabahçe Sarayı’nın kiler ve kısmi olarak mutfak bölümünü oluşturuyormuş. Hatta o devirde kullanılan mutfak şu an yer altında kalmış durumda. Öncelikle cam kapak ile korumaya alınan mutfağın fotoğrafını çekerek müzenin asıl kısmına yöneldik.
Müzenin girişinde kısa bir tanıtım yazısı ve Dolmabahçe Sarayı’nda yaşamış padişahların listesi yer almakta. Zaten sergilenen ürünler de listede yer alan padişahlara ve ailelerine ait.
Küçük bir müze olmasına rağmen içerde oldukça fazla sayıda parça sergilenmekte. Çeşitli mutfak eşyaları, çalışma odası örneği, desenli vazolar, o dönemde kullanılan sağlık malzemeleri, Darrüşehvar Sultan’ın oyuncakları ve dikiş malzemeleri bunlardan bazıları. Flashlı ya da flashsız fotoğraf çekmek yasak olduğu için maalesef hiç bir eşyayı fotoğraflayamadım. Sadece görevlinin izni ile panaromik bir fotoğraf çekebildim.

10 Kasım 2015 Salı

Hafta Sonundan Geriye Kalanlar

Geçtiğimiz hafta sonu benim için koşturma ile geçti. Öncelikle Cuma akşamı iş arkadaşlarımla Arnavutköy’deki bir Rum restoranına gittik. O Maestros isimli restoran 3 katlı, ahşap klasik bir Arnavutköy evinde hizmet veriyor. Mekanda canlı Rumca/Türkçe Ege şarkıları seslendiriliyor. Müzik eşliğinde muhabbet etmek için ortam çok iyi. Ancak amaç kurtları dökmek ise müzik biraz yetersiz kalabiliyor. E bizim orada bulunmamızın ana amacı eğlenip stres atmak olunca birazcık şarkılara müdahalemiz oldu J Sonuçta ritm hızlanınca biz de eğlencenin tadını çıkardık.
Fotoğraf internetten alıntıdır...
Cumartesi günü ise hazırlıkla geçti. Çocukluk arkadaşım Hilal, annesi ve kızkardeşi ile beraber bize gelecekti. Çocukluk arkadaşları ile hala görüşenler bilir küçükken kurulan arkadaşlık bağının devam etmesi harikadır. Küçük yaşlarda ip atlamak, top oynamaktan ibaret olan arkadaşlık büyüdükçe sıkı bir dostluğa dönüşür. Hilal ve ben de böyleyizdir. Uzun süre görüşemesek bile bir araya gelince saatlerin nasıl aktığını anlamayız, anlatacaklarımız hiç bitmez.
Pazar günü de aynen böyle bir gün oldu. Hilal, güzel kızı, annesi ve yine güzel kardeşi (bu ailede herkes güzel) Ferhunde ile bize geldiler. Börekli, kısırlı günde zaman nasıl aktı, akşam nasıl oldu anlamadım. Günün sonunda aklımda tek düşünce vardı “iyi ki 30 yılı aşkın süredir dostluğumuz devam ediyor”.

6 Kasım 2015 Cuma

Pişili Kahvaltı

Geçen hafta sonu annemle Beşiktaş’ta işimiz vardı. Madem Beşiktaş’a gidiyoruz kahvaltımızı da orada yapalım dedik. Böylece soluğu Beşiktaş’ta kahvaltıcılar sokağında aldık. Sokakta pişileri ile meşhur olan – bu arada biz buna bugüne kadar hamur kızartması diyorduk meğer resmi bir adı varmış o da pişiymiş J - bir mekana gittik. Mekanın ismi de zaten Pişi. Neyse tam nereye oturacaz diye bakarken sıra olduğunu öğrendik. Hatta önümüzde 7-8 kişi daha varmış. O kadar sıra beklemeye değer mi diyerekten diğer mekanlara şöyle bir göz gezdirdik ama ne mümkün tüm cafelerde sıra vardı. Bu sokak gitmeyeli epey popüler olmuş anlaşılan. Yaklaşık yarım saat bekledikten sonra ise bir masaya yerleştik. Kahvaltı ortalama standartlardaydı ve tabi ki annemin hamur kızartması daha güzel J
Sonrasında madem bugünü ana kız günü yaptık o zaman bi de kahve içelim dedik ve benim çok sevdiğim Valonia Chocolate'a uğradık. Burası Beşiktaş’ta sevdiğim mekanlardan biri. Bir kere çalışanlar çok nazik, ayrıca ürünler lezzetli ve sunumlar şahane.
Kahve sonrası ise Beşiktaş sokaklarını arşınlamaya başladık. Bir yere daha uğradık ama o da bi daha ki yazıya ...    

3 Kasım 2015 Salı

Reçel Sevmeyen Birinin Reçelle İmtihanı

Evet başlıktaki biri ben oluyorum. Kahvaltı sofrasında en son aradığım şey reçeldir. Yumurtaya bayılırım, zeytin, peynir severim, şarküteri ürünlerini makul ölçüde tüketirim ama reçel hiç olmasa da olur. Tüm bunlara karşılık bu yaz reçel yapma sevdasına tutuldum. Maksat kış hazırlığı, süslü püslü kavanozlar, rengarenk kurdeleler olunca reçel sevip sevmememin bir önemi kalmadı.

İlk önce çilek reçeli denedim. Sonuç gayet başarılı oldu.
Malzemeler

1) 1 kilo çilek

2) 800 gr şeker
3) Yaklaşık yarım limon suyu

Yapılışı
1)Çilekleri ayıklayıp yıkadıktan sonra yayvan derin bir tencereye alıyoruz. (Ben çok tatlı olmayan, küçük ebatlarda çilek seçtim)

2)Üzerine şekeri döküyoruz ve tencerenin kapağını kapatıyoruz. Gece boyunca bu şekilde bekliyor.
3)Sabah şeker iyice suyunu vermiş oluyor. Hemen ocağa alıyoruz. Orta ateşte(kısığa yakın) kaynatmaya başlıyoruz. Köpürdükçe köpüğünü alıyoruz. Ben bu şekilde yaklaşık 45 dakika kaynattım.

 **Ne kadar kaynatacağımıza ise şöyle karar veriyoruz : Reçeli ocağa koyunca bir tabağı da buzdolabına koyuyoruz ve soğutuyoruz. Belli bir süre kaynattıktan sonra kıvamı oldu mu diye reçelden bir tatlı kaşığı alıp soğutulmuş tabağa döküyoruz. Tabağı dik duruma getirdiğimizde reçel akmıyorsa olmuş demektir.
4)Limonu ilave edip ateşi iyice kıstıktan sonra 5 dakika daha kaynatıyoruz ve reçelimiz hazır oluyor.

5)Soğuduktan sonra kavanozlara yerleştirilebilir.
Aynı bu şekilde bir de kayısı reçeli yaptım J