Sabahın
erken saatlerinde İtalya’nın moda ve sanat başkentini görmek için yollara
düştük. Hava biraz puslu olmasına rağmen yağmur çok az çiseliyordu ve bu durum
sevindiriciydi. Milano’ya vardığımızda ilk ziyaret ettiğimiz nokta Leonardo Da
Vinci heykeli oldu.
Ardından
Duomo meydanında Duomo Katedrali tüm heybeti ile bizi karşıladı. Milano’da
vaktimiz o kadar kısıtlıydı ki maalesef içini gezemedik. Dışardan
fotoğraflarını çektikten sonra Galleria Vittorio Emanuele’ye yöneldik.
Galleria
Vittorio Emanuele dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden biri. Cam tavanı,
yerdeki mozaik süslemeleri ve duvar resimleri ile buram buram sanat kokan bir
alışveriş merkezi.
Zeminde yer
alan boğa mozağinin üzerinde 3 tur dönmenin uğur getirdiğine inanılıyormuş.
Tabi ki döndük J
Yola
çıkmadan evvel Milano’da tadabileceğimiz lezzetleri not almıştım. Bunlardan
biri Panzerotti adını verdikleri hamur kızartmasıydı. En iyi yapan yer de Luini
idi. Çok fazla zorlanmadan Luini’yi bulduk ve panzerottilerimizi aldık.
Panzerotti aslında bizim bildiğimiz hamur kızartmasının (pişinin) aynısı. Ancak
burada o kadar meşhur olmuş ki çok fazla çeşit yapmaya başlamışlar.
Mantar-zeytin-soğan, mozerella-domates…gibi.
İtalya’ya
gelip kahve tatlı keyfi yapmadan ayrılmak olmazdı.
Ve sarı
troleybüsler Milano’nun simgesi durumunda.
Sanat başkentinin ardından Como’ya hareket ettik. Como’ya vardığımız zaman sabah ki puslu hava
yerini yağmura bırakmıştı. Şöyle bir etrafı gezdikten sonra tekne
turu yapmaya karar verdik. İşte ne olduysa o anda oldu. Tekne henüz hareket
etmişti ki yağmur şiddetini arttırarak bardaktan boşalırcasına yağmaya başladı. Bu duruma aldırış etmeyerek biraz yağmur altında
ıslanmanın keyfini çıkardıktan sonra teknenin kapalı kısmında gezimizi
sonlandırdık.