29 Ağustos 2019 Perşembe

Yeni Yazarlar, Yeni Hikayeler


Bu sene bildiğim, okuduğum yazarların dışına çıkıp yeni yazarlar keşfetmeye çalışıyorum. Bu doğrultuda geçtiğimiz ay Ayla Kutlu’nun “Bir Göçmen Kuştu O” isimli eserini okudum. Hikaye, Kafkaslar’dan göç ile başlıyor sonrasında Urfa’ya akabinde de İstanbul’a uzanıyor. Yazarın cümlelerini, anlatışını sevdim. Yalnızca sürekli isyan halindeki, umutsuz tavrı hoşuma gitmedi. Kitabın devamı da varmış.İlk fırsatta edinmeye çalışacağım.
Diğer okuduğum kitap ise Dostoyevski’nin Beyaz Geceler isimli klasiği oldu. Rusya seyahati öncesi oralara dair bir hikaye okumak istediğim için bu kitabı seçtim. Yalnız ve hayalperest bir adamın Saint Petersburg sokaklarında bir kadına rastlaması ve ona karşı platonik ilgi duymasını anlatan bir kitap. Söz konusu Dostoyevski olunca fazla yorum yapmaya gerek yok sanırım.
Ve son olarak Nermin Yıldırım’ın Dokunmadan isimli kitabını okudum. Bu kitap için 2019 yılı başından beri okuduğum en iyi kitap diyebilirim. Çok zekice yazılmış, bir solukta okunan bir hikaye. Kitabın baş kahramanları Adalet ve bir pelüş ayı 😊Kitap,adalet isimli kadının çocukluğunda yaptığı bir hatayı telafi edebilmek adına yollara düşmesini konu ediyor. Çok severek ve merakla okudum. Fırsatı olanlara mutlaka tavsiye ederim.

27 Ağustos 2019 Salı

Kuğu Gölü, Nazım ve Rusya’ya Veda


Bugün Rusya’daki son günümüz. Erken saatlerde kalkıp Moskova nehri kenarına iniyoruz ve 1 saat süren bir tekne turu yapıyoruz.
İkinci durağımız ise Kuğu Gölü oluyor. Çaykovski’nin ünlü balesi Kuğu Gölü’ne ismini veren bu gölü görmek bizi mutlu ediyor. Yemyeşil bir korunun içinde yer alan göl, tam bir huzur yuvası.
Ardından Nazım Hikmet’in mezarını ziyaret etmek için Novodeviçi mezarlığındayız. Mezarının başında başka türklere de rastlıyoruz. Sonradan öğreniyoruz ki burası mezarlığın en çok ziyaretçi alan mezarıymış.
Veee tekrar şehir merkezine geçiyoruz. Moskova tarihi bir şehir. Dolayısıyla adım başı tarihi bir yapıya rastlamak mümkün. Örneğin; sadece su almak için girdiğiniz bir market, duvarları ve tavanı ile sizi şaşırtabilir 😊
Moskova’da en sevdiğim caddelerden biri de trafiğe kapalı bir cadde olan Arbat caddesi oluyor. Burada uzun uzun yürüyüp cafelerde konaklıyoruz ve butiklerden alışveriş yapıyoruz.
Alışveriş deyince tabi ki matruşkalar ilk göze çarpan objeler oluyor.
Son olarak da metro istasyonlarını geziyoruz. Moskova’da bir çok metro istasyonu, sanat eserleri barındırıyor ve görsel şölen yaşatıyor. Maalesef hepsini gezemeyeceğimiz için önemli bir kaç noktayı ziyaret ediyoruz.
Böylece dolu dolu geçen, binlerce adım attığımız, yeni lezzetler deneyip, yeni yerler gördüğümüz bir seyahat daha sona eriyor.

Rusya’ya Yolu Düşeceklere Notlar:

1) Para birimi ruble. Bir çok noktada Euro geçiyor ama kur farkından ötürü zarar edebilirsiniz. O yüzden gitmeden evvel ruble almak da fayda var. (Kapalıçarşı’daki dövizcilerde ruble satılıyor)
2) Rusların büyük çoğunluğu maalesef İngilizce konuşamıyor ve yardım etmeyi de pek sevmiyor. Dolayısıyla seyahat öncesi tüm araştırmalarınızı yapıp, yol haritalarını..vs indirip giderseniz daha iyi olur.
3)Biz Novgorod,Tver gibi şehirlere de gittik. Ancak bu şehirlerde çok da kaydadeğer bir şey yok. Gezinin yalnızca Saint Petersburg ve Moskova’yı kapsaması daha doyurucu olur.
4) Saint Petersburg da, Moskova da çok güzel şehirler. Ancak hem şehir yapıları hem de kültür yapıları birbirinden çok farklı. O yüzden ikisinden de ayrı tat alınıyor.
5) Ulaşım aracı olarak taksi kullanacaksanız mutlaka binmeden ücreti sorun ve pazarlık yapın. Belli bir noktaya gitmek için bir taksici 2000 ruble (Yaklaşık 200 tl) istemişken biz başka bir taksi ile 250 rubleye yani 25 tl’ye gittik 😊
6) Alfabenin kiril alfabesi olması sizi korkutmasın. Belli bir süre sonra restoran, cafe gibi kelimleri ayırt edebiliyorsunuz. Ayrıca Moskova metrosunda latince isimler de yer alıyor. Metro ulaşımı oldukça kolay.
7)Biz Temmuz ayında gittik. Ortalama sıcaklık 19-20 derece civarındaydı. Ancak gün içinde yağmur geçişleri mutlaka oluyor. Çantada şemsiye ya da daha pratiği naylon yağmurluk bulundurmakta fayda var.

23 Ağustos 2019 Cuma

Sanki Bir Masal Karesi


Metronun merdivenlerinden gün ışığına doğru yukarı çıkıyoruz. Merdivenlerin bittiği noktada yüzümde kocaman bir gülümse oluşuyor. Şaşkın şaşkın çevreme bakıyorum. Sonunda Kızıl meydandayız. Evet, renkli bir meydanla karşılacağımızı umuyordum ama bu kadar renklisini tahmin etmemiştim. Sanki bir masal karesinin içindeyiz.

Diriliş kapısından Kızıl meydana giriş yapıyoruz. Tabi ki girmeden evvel Iver Şapel’i fotoğraflamadan geçmiyoruz.
Veee Kızıl meydan…Her bir köşesi ayrı ihtişam…
Meydanın kuşkusuz en önemli yapısı ise Aziz Vasil Katedrali.
Biraz dolaştıktan sonra Moskova’nın tarihi ve ünlü alışveriş merkezi Gum’a uğruyoruz. Burası gerçekten çok şık ve çok hoş bir alışveriş merkezi. Alışveriş yapılmasa bile uğranması gereken yerlerden biri.
Ah bir de Nikholskaya caddesi var. Işıl ışıl, trafiğe kapalı bir cadde. Cadde üzerinde sağlı, sollu sıralanmış butiklere, cafelere bakarak ilerliyoruz.
Varış noktamız Khinkal’naya isimli Gürcü restoranı oluyor. Yer altında bulunan ve otantik bir şekilde dizayn edilmiş restoranın ambiyansını çok seviyoruz.
Sipariş verdiğimiz khinkali isimli mantı ise ortalama lezzette.
Ancak eritme peynir muhteşem.
Sonrasında tekrar Nikholskaya caddesine geçiyoruz. Bu keyifli caddede yürürken kışın caddenin karlar altındaki halini hayal ediyor ve umarım bir gün kışın da gelmek nasip olur diye içimden geçiyorum.
Böylece Moskova’da ilk günümüz sona eriyor.

19 Ağustos 2019 Pazartesi

Saint Petersburg’da Dolaşmaya Devam


Bugün hava kapalı ve ara ara yağmur çiseliyor. Aslında şanslı sayılırız, Rusya’ya geldik geleli hava hep güzel gitti dolayısıyla bu kadarcık kusur kadı kızında da olur diyoruz ve Hermitaj müzesine doğru yol alıyoruz.

Müzenin önünde upuzun bir kuyruk var. Hermitaj müzesi, dünyanın en büyük 5 müzesi arasında yer alıyormuş ve tamamını gezmek yaklaşık 1 hafta sürüyormuş. Hem o uzun kuyruğa girmeyi göze alamadığımız için hem de tüm günümüzü müzeye ayırmak istemediğimiz için sadece önünde fotoğraf çektirmekle yetiniyoruz.
Sıradaki noktamız nehir üzerinde küçücük bir adacık. Bu ada, Peter&Paul kilisesi ile ünlü.
Adada biraz gezdikten sonra yemek molası veriyoruz. Tercihimiz Koryushka isimli restoran oluyor. Burası nehir kenarında yer alan çok ama çok şirin bir restoran. Aynı zamanda geniş bir menüye sahip. Kızarmış balık ve Gürcü mutfağından Haçapuri karnımızı fazlasıyla doyuruyor.
Akabinde şehir merkezine geri dönüyoruz. Şimdi alışveriş zamanı 😊 Rusya, hediyelik eşya bakımından oldukça zengin bir ülke. Matruşkalar, atkılar/bereler, çeşitli tasarım ürünler bulmak mümkün.
Alışveriş esnasında ara sokaklarda karşılaştığımız sürprizler de günümüzü renklendiriyor.
Son olarak çok şık bir pastaneye uğruyoruz. Eliseevsky isimli mekan pastane olarak hizmet verdiği gibi aynı zamanda el yapımı reçellerin, likörlerin..vs satıldığı bir yer.
Burada şahane bir Rus tatlısı denedikten sonra artık Saint Petersburg ile vedalaşıyoruz. Sırada Moskova var.

9 Ağustos 2019 Cuma

Bataklıktan Romantikliğe Uzanan Yol


Saray sonrası nihayet Saint Petersburg’dayız. Bu güzel şehri gezmek için sabırsızlanıyoruz ama öncesinde karnımızı doyurmalıyız.  Şehrin ünlü mantıcısı Pelmenya’da 5 dakikalık bir sıra bekledikten sonra güzel bir masaya kuruluyoruz.

Nefis mantılar mideye indiriliyor. Sonrasında ise gezi başlasın.
İlk önce tarihi alışveriş merkezi Gostiny’e uğruyoruz. Maalesef hayal ettiğim gibi bir yer değil. Bizim eski usul pasajlara benziyor. Binanın eski olması dışında çok da fazla tarihsel bir şeye rastlamıyoruz.
Şehrin geniş caddelerinde yürürken yavaş yavaş kanallar karşımıza çıkmaya başlıyor. Kanallı şehirler gözüme nedense hep güzel gelmiştir. Bu tip şehirleri düzenli, romantik ve mutluluk verici bulurum. Saint Petersburg da böyle bir şehir. Aslında, yüz yıllar önce burası bir bataklıkmış ve 1.Petro’nun çalışmaları ile bataklıktan böyle bir şehir ortaya çıkmış.
Biraz daha yürüdükten sonra Kazan Katedrali’ne varıyoruz. Avrupa’da gördüğüm en havalı katedrallerden biri diyebilirim.
Katedralin karşısında ise Singer binası yer alıyor.
Bu binanın içinde kendi ismini taşıyan bir cafe ile kitap ve hediyelik eşya barındıran bir mağaza bulunuyor. Cafenin, Kazan Katedralini gören çok hoş bir manzarası var. Ancak epey yoğun çalıştıkları için sıra beklemek gerekiyor. Biz de 20 dakika civarında sıra bekleyerek içeri giriyoruz. 


İşte görünen manzara…
Pastalar da oldukça lezzetli…
Mağaza çok büyük. Hem Saint Petersburg’a dair hediyelik eşyalar alınabiliyor hem de kitapçı olarak hizmet veriyor.
Singer sonrası ise Dökülen Kan Kilisesini görüyoruz.
Yürümeye devam ediyoruz; bu sefer Chicky Picky isimli kuşun peşindeyiz. Niye mi? İşte efendim üstüne bozuk para atıyormuşsun ve dileğin gerçekleşiyormuş 😊 Tabi ki dilek için peşinde değiliz ama sembol olmuş bişeyi de görmeden dönmek istemiyoruz.

İşte bu minicik kuş…
Ve Summer Garden….Saint Petersburgluların yazları dinlendikleri, aileri ile vakit geçirip piknik yaptıkları büyük bir bahçe. Biz de biraz oturuyoruz ve günün yorgunluğunu atmaya çalışıyoruz.
Yarın şehri gezmeye devam…

8 Ağustos 2019 Perşembe

Deli Petro ve Sarayı


Saint Petersburg hakkında uzun uzun yazmak istiyorum ancak öncesinde şehrin yakınlarındaki küçük bir kasabaya gidelim; Petergof. Burası küçük, sakin bir kasaba ama Rusya için oldukça önemli bir yer. Çünkü Rus Çarı 1.Petro’nun ya da Osmanlı’da çağrılan ismi ile Deli Petro’nun yaşadığı yer.

Petro, Rus Çarlığı için oldukça önemli yöneticilerden biri olmuş. Kendisi hem Saint Petersburg’un kurucusu hem de Rusya’nın Avrupa’ya açılmasını sağlayan kişi. Deli Petro ya da Büyük Petro lakabı ile biliniyor. Deli denmesinin nedeni ise bir savaş esnasında gemide en alt kademede çalışması.

Saray, yıl içinde epey ziyaretçi alıyormuş. Girişinde uzun uzun kuyruklar oluyor. Biz de ağaçlık yolda yürüyerek giriş kapısına vardık.
Biletlerimizi önceden aldığımız için her hangi bir sıra beklemeden içeri girebildik.
Saray tam bir ihtişam örneği…Duvarlar ve tavanlar altın varaklarla bezenmiş durumda.
Sarayın sade döşenmiş(!) odalarından biri.
1.Petro ve eşi Ekaterina ‘nın (Ekaterina’yı Baltacı Mehmed Paşa’dan biliyoruz ) resimlerinin sergilendiği bir oda.
Sarayın içi kadar bahçesi de görkemliydi. Saray, Baltık denizi kenarında yer alıyor. Çar, Baltık Denizi ile saray arasına bir havuz yaparak denizden gelen teknelerin giriş kapısına kadar ulaşmasını sağlamış.
Ve Baltık denizi…

2 Ağustos 2019 Cuma

Veliky Novgorod ve Ahşap Açık Hava Müzesi


Seyahate çıkmadan evvel gideceğim yer hakkında uzun uzun çalışma yapar, nereler görülmeli, nerelere gidilmeli, ne yenilip içilmeli, neler alınmalı gibi detayları tek tek saptarım. Veliky Novgorod için de aynı şeyi yapmaya çalıştım ama maalesef başarılı olamadım. Interneti talan etmeme rağmen tek bir yazıya rastlamadım. En sonunda Veliky Novgorod’a giden ilk turistlerin bizler olacağımıza karar verip araştırmayı bıraktım 😊

Veliky Novgorod benim için tam bir sürpriz şehir oldu ve ben çok sevdim. Şehir, Rus çarlığının başladığı yermiş. Bu yüzden Tver’e göre daha fazla tarihsel öge içeriyor.

Kubbeli kilisesi…Kilisenin bulunduğu noktada eski sarayın izleri ve çeşitli anıtlar da yer almaktaydı.Ancak fotoğraflarını çekmemişim.
Şehrin ortasından geçen nehir, şehre harika bir doğal güzellik katmış durumda…
Gemi restoranlar Rusya’nın genelinde oldukça popülerdi. Aşağıda gözüken gemi de restoran olarak hizmet veriyor.
Tabi ki matruşkalar Rusya için olmazsa olmaz.
Novgorod’da biraz gezdikten sonra şehrin çok yakınlarında yer alan Yuriev Manastırına gittik. Manastır, Volhov nehri kenarında yer alıyor ve Rusya’nın en eski manastırı olarak biliniyor.
Manastır sonrası ise Rusya’nın geçmiş yıllardaki yaşamını yansıtan ahşap açık hava müzesine doğru yol aldık. Burada alt sınıf, orta sınıf ve üst sınıf ailelerin yaşamlarını yansıtan evler vardı.
Bir kaç sene önce Estonya’da buna benzer bir müze daha gezmiştim. O çok daha görkemliydi. O yüzden buradan fazla etkilendiğimi söyleyemeyeceğim.
Böylece günü sonlandırmış olduk. Ertesi gün ise seyahatim boyunca favori noktam olan yere Saint Petersburg’a doğru yola çıktık.