25 Haziran 2015 Perşembe

Güneş Tam Tepemdeyken Okuduklarım

2 hafta evvel Marmaris’te tatil yaptığımdan bahsetmiştim. Bu tatilde 3 tane kitap bitirdim. İlk okuduğum kitap İtalyanca Aşk Başkadır oldu. Bu kitabı bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine aldım. Maeve Binchy’nin yazmış olduğu kitap vakti zamanında çok satanlar listesinde yer almış. Kitap,  yolları bir İtalyanca kursunda kesişen farklı yaşlarda ve cinsiyetlerdeki kişilerin yaşamlarını anlatıyor. Valla işin doğrusunu söylemek gerekirse ben bu kitabı pek sevemedim. Zaten böyle içinde 10 tane konu olan ne kitapları ne de filmleri severim. O yüzden sıkılarak bitirdim. Kitabı ancak çoook ama çok geniş vakti olanlara öneririm.
 
Bir diğer kitaba ise heyecanla başladım. Kürşat Başar’ın yazmış olduğu Yaz romanı. Kürşat Başar’ın daha evvel 2-3 tane kitabını okumuştum. Bunlardan bir tanesi de Başucumda Müzik’ti. Bayılmıştım Başucumda Müzik’e... Dolayısıyla yazarın bu romanına da yüksek beklentilerle başladım. Ancak maalesef aradığımı bulamadım. Romanın konusu adından da anlaşılacağı gibi bir yaz mevsiminde geçiyor. Ancak hikaye o kadar yavaş ilerliyor ki sıkılmamak elde değil. Umarım bundan sonra Kürşat Başar’dan daha güzel romanlar gelir. 
Üçüncü ve son okuduğum kitap ise Böğürtlen Kışı oldu. Böğürtlen Kışı bir Sarah Jio romanı. Sarah Jio’nun daha evvel okuduğum Mart Menekşeleri ve son Kamelya kitaplarından da burada bahsetmiştim. Her ikisini de beğenmiştim. Bu roman da beni hayal kırıklığına uğratmadı. Çok güzel ve sürükleyici bir hikayesi vardı. Severek okudum. Bu arada Böğürtlen Kışı, yüzyılda bir Mayıs ayında görülen kar yağışı ve fırtınalı bir hava olayıymış :)
Keyifli okumalar...

22 Haziran 2015 Pazartesi

Ben Küçükken Mimi

Sevgili Ness'in Kelebekleri beni mimlemiş. Mimin konusu da küçükken nasıldık, ne yapardık, alışkanlıklarımız nelerdi..vs . Kısacası küçükken biz J

Ben küçükken yaramaz olmayan ama çok meraklı,  çok konuşan bir çocuktum. Annemin arkadaşları gelince ortalarına oturur pür dikkat konuşulanları dinler (bi çocuğun üstüne vazife olmayan konular) gerekli gereksiz bir sürü soru sorardım. Bu durumdan başta annem olmak üzere herkes rahatsızdı tabi. Hadi git sen oyuncaklarınla oyna sözünü çok işitmişimdir J
Ben küçükken pek iştahsız bir çocuktum. Evimizin en önemli konusu benim yemek yememdi. Hem annem hem de babam beni yedirmek için 40 takla atardı. Öyle her şeyi yemez, yediğimi de az yerdim. (Kim derdi o çocuk şimdi böyle iştahlı biri haline gelecek?)

Öte yandan abur cubura her çocuk gibi bayılırdım. Tombi favori cipsim,  topitop favori şekerimdi.
Ben küçükken evcilik oynamayı (evi birbirine katarak), saklambaç ve yakar top oynamayı çok severdim. 80’li yıllarda sokakta büyüyen son çocuklar arasındayım sanırım.

En sevdiğim çizgi film Şirinler idi. Bi de ilkokula filan giderken baya baya pembe dizi seyrederdim. Rahmetli babaannemle çekirdek çıtlatarak izlediğimiz Zenginler de Ağlar’ı hiç unutmam mesela.
Süse püse bayılırdım. Saçlarıma abuk sabuk bir sürü şey takardım. Uyumsuz kolyeler, bilezikler de çabası.

Ben küçükken...ben küçükken...O kadar çok anlatılacaklar var ki. Bunun sonu gelmez sanırım. Beni mimleyen Nesrin’e bir kez daha teşekkür ediyor ben de BademleBuduk ve Gülşah'la Hayata Dair bloglarını mimliyorum.

16 Haziran 2015 Salı

Tatil Dediğin

Kişiden kişiye göre değişir.

Kimisi için tatil;  5 yıldızlı bir tatil köyünde konforlu bir hafta geçirmektir. Sabah, akşam ne yiyecem, hangi plaja gidecem, akşam nasıl eğlenecem derdi yoktur. Otel zaten envai çeşit yiyecek- içecekle, çeşitli havuz ve plajlarla, gece / gündüz animasyonlarla 7/24 hizmettedir. Geriye sadece tatile giden kişinin ayaklarını uzatması, deniz, kum ve güneşin tadını çıkarması kalır.
Kimisi için tatil; tatil köyleri yerine ufak pansiyonlarda konaklayıp canının istediği cafede/restoranda yemek yemektir. Bazen limanda bir balık lokantasında gün batımına karşı kadehler tokuşturulurken bazen seyyar midyeciden alınan nefis midye dolmalar mideye indirilir.
Kimisi için tatil; öyle otele, pansiyona filan ihtiyaç duymamaktadır. Bir sırt çantası ve bir çadır pekala iş görür. Gece ateş başında bol kahkahalı muhabbetler edilir ve yıldızlar seyredilerek uykuya dalınır.
Kimisi için tatil, gezmek, yeni yerler keşfetmektir. Yeni kültürler tanımak, değişik tatlarla buluşmaktır. Her ziyaret edilen noktada ayakların yorulması ama ruhun dinlenmesi demektir.
Kimisi için tatil evde boş boş oturup hem bedenen hem de ruhen dinlenmektir.

Ben yukardaki maddelerin hepsine varım J Geçen hafta Marmaris’te geçirdiğim tatilin sarhoşluğundan henüz çıkmadan bu yazıyı kaleme almak istedim :)
Sağlıcakla kalın...

12 Haziran 2015 Cuma

Japon Bahçesi Hayal Kırıklığı Yarattı

Ortaköy’deki kahvaltı sonrası boğaz boyunca yürüyüş yaptığımdan bahsetmiştim. Yürüyüşteki amacım biraz da Baltalimanı’ndaki Japon Bahçesi’ni görmekti. Böylece ayaklarıma kara sular inerek Baltalimanı’na kadar yürüdüm. Bir iki kişiye yeri de sorduktan sonra Japon Bahçesi’nin kapısında bitiverdim.

Öncelikle neden burada Japon Bahçesi yapılmış ondan bahsetmek istiyorum. Japonya’da İstanbul’un bir kardeş şehri varmış. Şimoneseki... Bu kardeşliği pekiştirmek için de buraya bir Japon Bahçesi kurulmuş. Ayrıca bu iki şehir arasında şaşırtıcı derecede benzerlik söz konusu. Aşağıdaki fotoğrafta (Şimoneseki) bunu görebilirsiniz.

Neyse hevesle kapıdan giriş yaptım. Girişte ilk dikkatimi çeken Şimoneseki belediyesi tarafından dikilmiş bu anıt oldu.

Biraz daha ilerleyince minik bir gölet (su birikintisinden hallice) ile karşılaştım.

Az ilerde ise minik bir yapay şelale bulunuyordu.
Evet hepsi bu. Japon bahçesi diye övülen yer 1-2 anıt bir de ufak göletcikten ibaret. Ben Japon Bahçesi deyince envai çeşit çiçeğin olduğu (hatta çok hoş çiçek süslemelerinin bulunduğu), Japon kültürüne ait farklı şeylerle karşılaşacağım bir bahçe beklemiştim. Valla güzel bir bahçe gezmek istiyorsanız Emirgan ya da Yıldız Korusunu öneririm. Hatta daha geniş bir alan ve bol bitki topluluğu ile iç içe olmak isterseniz istikamet Atatürk Arboretumu J

10 Haziran 2015 Çarşamba

Büyük Mecidiye Camii (Ortaköy Camii)

Ortaköy meydanına çıkan ara sokaklarda dolaştıktan sonra kendimi yeniden deniz kenarında buldum. Bu esnada uzun süredir tadillatta olan Büyük Mecidiye Camisinin (halk arasında Ortaköy Camii olarak biliniyor) tadilatının bittiğini farkettim. Bunun üzerine de camiyi gezmeye karar verdim.

Büyük Mecidiye Camii, boğazın en güzel yerinde inşa edilmiş 150 senelik bir cami. Hem konum hem de mimarisi itibari ile oldukça güzel bir cami.
Caminin çok güzel bir girişi var.
Sultanahmet, Süleymaniye, Yeni Cami gibi camilere kıyasla oldukça küçük olan iç mekan çok zarif.

Özellikle tavan süslemesini çok beğendim.
Camiden ayrıldıktan sonra ise boğaz yolunda yürüyüş başladı :)

8 Haziran 2015 Pazartesi

Güne Ortaköy’de Kahvaltı ile Başlamak

Geçtiğimiz Pazar sabahı  esen rüzgar ve parıldayan güneş beni boğazda yürüyüşe davet etti J Hafif bir kahvaltı edip hemen çıkayım diye düşünürken son anda vazgeçerek kahvaltıyı da dışarda yapmaya karar verdim. Evdekiler dışarda kahvaltıya pek sıcak bakmayınca da yalnız çıktım. Tercihim Ortaköy’deki Beltaş oldu. Mekana varınca madem geldim bari denize sıfır masalardan birine oturup keyif çatayım diye düşünerek 5-10 dakika sıra bekledim. Ardından da deniz kenarındaki masalardan birine yerleşerek Boğaz Köprüsü’ne karşı dalga sesleri eşliğinde kahvaltımı yaptım.

Kahvaltı sonrası ise Ortaköy meydanına kurulmuş tezgahlar arasında dolaşmaya başladım. Uzun süre olmuştu Ortaköy’e gitmeyeli. Bu süre zarfında meydanın ne dokusu ne de görüntüsü değişmiş. Kendimi eski zamanlarımda hissederek takı tezgahlarının, incik/boncukcuların arasında kayboldum.
Ortaköy’ün olmazsa olmazı aksesuarcılar...
Deniz kabuğu üzerine resmedilmiş figürler çok hoşuma gitti. Magnet ve çerçeve olanları vardı. 
Bu nineler de pek hoştu. Bir daha yolum düşerse almayı düşünüyorum.
Köylü güzelleri...
Duvar süsü olarak yapılmış dükkan ve evler de ilgi çekiciydi.
Bir sanatçının fırçasından en sevdiğim çiçek  papatya..

4 Haziran 2015 Perşembe

Yeni Bir Hobi, İnci Küpeli Kız ve Niyazi Gül

Çocukluğunda boyama yapmayı sevenler parmak kaldırsın? Ne güzeldi rengarenk kalemler ile boya defterlerini doldurmak, hayal gücünü çalıştırmak di mi? Peki o günler çok mu uzak? Hiç de değil JArtık yetişkinler için de boyama kitabı çıkmış. Tabi ki hiç durmadan gidip aldım ve boyamaya başladım. Stres atmak, kafa dağıtmak için bire bir tavsiye ederim.
Bu arada 2 tane de film seyrettim. Bunlardan biri  “İnci Küpeli Kız”. Hollandalı ressam Jan Vermeer’in tablosundan yola çıkılarak yapılmış olan film, 1600’lü yıllarda Hollanda’da geçiyor. Başrolleri Colin Firth ve Scarlett Johansson paylaşıyor. Film konu olarak durağan olmasına rağmen sonunu merak ettirerek ilerliyor. Oyunculuklar ise çok beğendim. Özellikle Scarlett Johansson iyi iş çıkarmış ve tablodaki kıza da şaşırtıcı derece benziyor.
İzlediğim diğer film ise Niyazi Gül Dört Nala oldu. Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah” serisini sevdiğim için tereddüt etmeden bu filme de gittim. Film, Eyvah Eyvah’ın tadını vermese de güzeldi.

2 Haziran 2015 Salı

Germinal

Germinal, geçtiğimiz kış bir yakınım tarafından hediye edilen bir kitaptı. Kitabı hediye eden yakınım Germinal’in biraz bunalım ama harika bir kitap olduğunu ve kesinlikle okumam gerektiğini belirtmişti. 550 sayfalık kitap kalınlığı başta gözümü korkuttu. Ancak bir gün kendimi kitabın ilk sayfasını okurken buldum. Veee devamı çorap söküğü gibi geldi. Sayfalar arasında adeta koşturak kitabı bitirdim.

Yazarı Emile Zola olan kitabın konusu Fransa’da geçiyor. Madende çalışan Fransız bir ailenin ve komşularının hayatları tüm detayları ile gözler önüne seriliyor. Yaşadıkları zor hayat koşulu kitabı okurken zaman zaman beni karamsarlığa sürüklese de okumaktan kendimi alamadım. Kitap aynı zamanda Gerard Depardieu’nun baş rolünde oynadığı bir filme de aktarılmış.
Kısacası Germinal’i büyük bir keyifle okudum. Maheu ve ailesi uzun süre hatıralarımdan çıkmayacak. Yakınım hala benim blogumu okuyor mu bilmiyorum ama okuyorsa böyle güzel bir kitap ile beni tanıştırdığı için çok teşekkür ederim.