Hem bu şarkıyı severim hem İstanbul’u. Tabi ki tepelerden
İstanbul’a bakmayı da severim ama en çok Pierre Loti’den İstanbul’u seyretmek
keyif verir bana. Müze sonrası rotamızı Pierre Loti’ye çevirdik. Yağmur
damlaları arabanın camına vururken az sonra Pierre Loti’de olacak olmanın
heyecanı içimdeydi.
Vardığımızda mis gibi kokan leylakların içinden geçerek manzarayı seyre
koyulduk.
Boşuna altın boynuz dememişler…Üşüyene kadar manzarayı seyrettikten sonra hemen orada bulunan cafeye yöneldik. Küçücük ama samimi bir mekandı. Bana hafiften Kapalıçarşı’daki Şark Kahvesini anımsattı. Burada Yaseminella ile türk kahvelerimizi yudumlayarak sohbete devam ettik. Az ötemizde yer alan soba buraya kışın gelme fikrini aklıma getirdi. İstanbul karlar altındayken buraya gelip sıcacık sobanın yanına kurulup bişiler içmek çok hoş olur diye düşünüyorum. Evet benden bu kadar, keyifle kalın…