29 Ocak 2013 Salı

Adı Sahaflar Çarşısı

Hepimiz Kapalıçarşı’ya bir kez olsun gitmişizdir. Buna karşın Kapalıçarşı’nın hemen arkasında yer alan Sahaflar Çarşısını çok azımız görmüştür. Kapalıçarşı’ya en son gidişimde vaktim de varken sahaflar çarşısına uğrayayım dedim. Kapalıçarşı’nın Beyazıt Kapısı’ndan çıkıp hemen sağa dönünce sahaflar çarşısına  ulaşıyoruz.

Internetten yaptığım araştırmaya göre çarşı 15.yy’dan beri varlığını sürdürüyor. Ancak içinde artık çok az dükkan var. 20-30 tane dükkan bulunuyor ve bu dükkanların da bir çoğu sahaf değil. Hatta ben yalnızca 2 tane sahaf gördüm. Bir tanesi eski kitap alıp satıyordu bir diğeri de el yazması kitaplar satıyordu. Kısacası artık sadece adı  Sahaflar Çarşısı.

Çarşının meydanında İbrahim Müteferrika'nın büstü bulunuyor.

Her ne kadar eski dergi, kitap, poster satan dükkanlara burada ulaşamasak da çarşının hala varlığını sürdürmesi güzel. En azından kitap alışverişi yapabilmek için bir alternatif oluşturuyor.
Çarşının İstanbul Üniversitesi tarafına açılan arka kapısı..

23 Ocak 2013 Çarşamba

Kahve Kokusu

Öyle çok kahve düşkünlüğüm yoktur. Hani bazıları sabahları der ya bir kahve içeyim de kendime geleyim, benim hiç öyle bir durumum olmadı şuana kadar. Ben ya dışarda dolaşırken mola vermek maksadıyla bir kahve zincirine uğrarım ya da gerçekten canım isterse ocakta cezveyi tıngırdatır, türk kahvemi hazırlarım. Buna karşın kahvenin kokusu çok hoşuma gider. Mısır Çarşısı’na gittiğim zaman eğer çarşının Kurukahveci Mehmet Efendi’ye bakan kapısından çıktıysam çevreye yayılmış olan taze kavrulmuş kahve kokusu beni kahvecinin önündeki sıraya girmeye zorlar. Son gidişimde de öyle oldu. Yağan yağmura aldırmadan sıraya girdim ve kahvemi aldım. Kurukahveci Mehmet Efendi 100 seneyi aşkın süredir taze kavrulmuş kahve satıyor. Özellikle Eminönün’ndeki dükkanın önünde sıra hiç eksik olmuyor. Ancak çalışanlar çok pratik bir şekilde satışı gerçekleştirdiği için sırada fazla beklenmiyor.

Akşam gelince kendime ve anneme şekerli, babama da orta şekerli birer kahve hazırladım. Televizyon karşısında kahvelerimizi yudumladık.


18 Ocak 2013 Cuma

Beyoğlu'nda Saklanmış Bir Pasaj

Beyoğlu’nda dolaşırken Atlas, Aznavur, Halep, Çiçek pasajlarını hepimiz görmüş ve en az bir kez olsun içini gezmişizdir. Ancak Avrupa Pasajı çoğu kimsenin uğrak noktası olmaz. Bir kapısı Balık Pazarı girişinde diğer kapısı ise Galatasaray’ a bakan ara sokakta olan Avrupa Pasajı yaklaşık 125 senelik bir pasaj. Pasajın diğer bilinen adı ise ilk yapıldığında dev aynalar içermesinden ötürü “Aynalı Pasaj” . Geçen balık pazarında gezerken pasajın içerisini daha evvel hiç gezmediğimi fark ettim ve içeri girdim. Avrupa Pasajı dar, uzun bir koridordan oluşan küçük bir yapı. Pasajın en ilgi çekici noktası ise dükkanların üzerinde yer alan heykeller. Pasaj Avrupa’da ki bir pasajdan esinlenilerek  yapılmış. Koridor boyunca karşılıklı dükkanlar var. Bu dükkanların kimilerinde hediyelik eşyalar, kimilerinde antika ürünler, kimilerinde ise çeşitli posterler bulmak mümkün.

Pasajın balık pazarından girişi
Pasajın genel görünümü
 2.katta sıralanmış heykeller
Pasajın girişinde karşılaştığım ilk dükkan iğne oyaları,şallar ve çeşitli tekstil ürünleri satan bu dükkan oldu.İğne oyasını çok sevdiğim için güzel bir tane satın aldım :)


  
Antika eşyalar satan bir dükkan
Aşağıda foroğrafı olan dükkanda ise ilginç biblolar,takılar ve süs eşyaları vardı.Özellikle fotoğrafta görülen Hacivat Karagöz objeleri çok güzeldi.


Yine aynı dükkanda siyah beyaz İstanbul fotoğrafları bulmak mümkün.

15 Ocak 2013 Salı

Tarifi Dedemden Miras : Amerikan Salatası

Çocukluğumdan beri çok sevdiğim amerikan salatasını nedense dışarıda hiç yiyemem. Dışarda tattığım amerikan salataları bana lezzetsiz gelir. Zamanında aşçılık yapmış olan dedemin hazırladığı salatayı ararım hep. Ben küçükken dedem senede 4-5 kez amerikan salatası yapardı. Dedem, amerikan salatası değil rus salatası derdi. Biz de yapılan salatayı yardımcı yemek olarak değil direk ekmek arası yapıp ana yemek olarak yerdik J O kadar lezzetli hazırlardı ki bize gelecek misafirler önceden anneme kayınpederinin salatası olacak mı diye sorarlardı. Sonunda dedem anneme öğretti ve bu işi devretti. Uzun yıllardır annemin yaptığı salatayı yiyoruz. Pazar sabahı acaba ben denesem nasıl olur diye düşündüm ve mutfakta yapmaya koyuldum. Meğer bu salatayı hazırlamak dışardan görüldüğü kadar kolay değilmiş. Epey vakit alıcı bir işmiş. Ayrıca mayonezini tutturmak da maharet ve biraz şans istiyor. (Mayonez yaparken annemden yardım aldım)Yine de sonuçta ortaya çıkan salata yorgunluğa değiyor.

Yaptığım salatanın tarifini burada da paylaşmak istiyorum.
Malzemeler


1)6-7 adet büyük boy patates
2)6-7 adet havuç
3) 12-13 adet salatalık turşusu

4) 1 adet haşlanmış yumurta

5)Yaklaşık 700 gr bezelye
6)Tuz
Mayonez İçin; (Kesinlikle ev yapımı mayonezi tavsiye ediyorum, hazır mayonez salatanın tadını bozuyor)

1) 1 adet yumurta sarısı
2)Çiçek yağı (Tam ölçü veremiyorum, göz kararı yaptık. Yaklaşık 2 su bardağı olabilir)
3)Limon suyu (Yine göz kararı. Yaklaşık 2-3 yemek kaşığı)

Yapılışı
1)Öncelikle patatesler ve soyulmuş havuçlar haşlanır.
2)Haşlanan patatesler soğuyunca en fazla kesme şeker (hatta daha küçük) büyüklüğünde doğranır.
3)Havuçlar, turşular ve haşlanmış yumurta yarım zar büyüklüğünde doğranır.
4)Havuç ve turşuların suyu el ile sıkılır (suyu salataya geçerse salatanın acı olmasına neden olur)
5)Tüm malzeme karıştırılır, tuzu ilave edilir.
6)Metal bir kaba yumurta sarısı konur. Üzerine incecik yağ akıtılır. El Blender ı ile orta hızda çırpılmaya başlanır. Bu esnada incecik yağ akıtmaya devam edilir.1-2 damla limon ilave edilir. Mayonez hafiften tutmaya başladı ise gerisi de gelecek demektir. Yine ince bir şekilde yağ akıtmaya ve ara ara limon eklemeye devam edilir. Yaklaşık 15 dakika sürer.
7)Karışmış malzemeye mayonez ilave edilir ve karıştırak salata tamamlanır.

Afiyet olsun…


10 Ocak 2013 Perşembe

Bir Pazar Kahvaltısı

2012 yılının son Pazar gününde kuzenimle dışarda kahvaltı edelim dedik. Soğuk ve rüzgarlı Pazar sabahı atkılarımızı, berelerimizi taktık ve Taksim’ e doğru yola çıktık. Amacımız Cihangir’de bulunan 5.Kat’da kahvaltı ziyafeti yapmaktı. Daha evvel gittiğim 5.Kat’ın hem manzarası hem de brunch ı oldukça hoşuma gitmişti. Yurtdışında yaşayan kuzenimin de İstanbul’u buradan seyretmesini istemiştim. Ancak 5.Kat’ a vardığımızda bizi kötü bir sürpriz bekliyordu. Cafenin kapalı terası tadilattaydı ve rezervasyonsuz gittiğimiz için içerde de oturacak doğru düzgün yer kalmamıştı. Canımız sıkkın, karnımız zil çalarak cafeden ayrıldık. Ne yapalım ne edelim derken aklıma  Gezi Pastanesi geldi. Daha evvel ismini duyduğum Gezi Pastanesine hiç gitmemiştim ama kahvaltısının güzel olduğu söyleniyordu. Cihangir’den Taksim’ e doğru tekrar geri yürümeye başladık ve sonunda pastaneye ulaştık. Masamızda yerimizi aldıktan sonra birer kahvaltı tabağı ve ortaya sucuklu yumurta siparişi verdik. Biz kahvaltı tabağını beklerken masaya önce bir sepet geldi. İçinde farklı çeşitlerde sıcacık poğaçalar, simitler, tuzlu kurabiyeler bulunuyordu. Bunları iştahla yerken kahvaltı tabaklarımız ve sucuklu yumurta da masaya eklendi. Hem kahvaltı tabağının içeriği hem de sucuklu yumurtanın lezzeti çok iyiydi.





Gezi pastanesinden karnımız tıka basa doymuş biçimde (hatta öyle çok doymuşuz ki akşama kadar canımız başka bişi yemek istemedi) ayrıldık. Ayrılırken pastanenin vitrinine baktığımızda  sergilenen pastalar, kurabiyeler ve diğer çeşitler epey göz alıcı görünüyordu. Bunların da fotoğrafını çekmeyi ihmal etmedik.

İştah açıcı poğaçalar, kurabiyeler ve simitler...

Birbirinden ilginç yeni yıl ve kış pastaları


7 Ocak 2013 Pazartesi

Oku Bakiiim :)

Bugün son okuduğum iki kitaptan bahsetmek istiyorum. Güneş Yiyen Çingene ve Baharat Kokulu Hayatlar…

Güneş Yiyen Çingene bir Buket Uzuner kitabı. Buket Uzuner kitapları ile lise öğrencisi iken tanıştım. Arkadaşımın tavsiyesi üzerine İki Yeşil Su Samuru Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri  ilk okuduğum kitabı oldu Buket Uzuner’in. Bu kitabı Kumral Ada Mavi Tuna, İstanbullular ve Su izledi. Geçen gün ise internette gezerken Güneş Yiyen Çingene  kitabını gördüm ve bu kitabı okumadığımı fark ettim. D&R’ a uğradığım zaman kitabı aldım ve o akşam okumaya başladım. Yazar bu kitapta 9 ayrı öyküye yer vermiş. Zaten az sayfadan oluşan kitabı 1 gecede bitirdim. Ancak bu kitap Buket Uzuner' in diğer okuduğum kitaplarına göre daha az keyif verdi bana.

Diğer okuduğum Baharat Kokulu Hayatlar ise Amerikalı bir yazara ait. Kitabın ismi dikkatimi çektiği için almıştım. Kitabın öyle aman aman bir konusu yok. Lillian isimli bir kadının açtığı yemek kursu ve bu kursa katılan kişilerin  özel hayatları anlatılıyor. Kısacası çok sürükleyici olduğunu ve merak uyandırdığını söyleyemem. Ancak okuması kolay, yormayan bir kitap. Bir de kitapta şahane yemek tarifleri veriliyor. Kitapta anlatılan tatlı, makarna ve diğer yemek tarifleri o kadar güzel betimlenmiş ki insanda hemen mutfağa koşup deneme isteği uyandırıyor .