30 Temmuz 2013 Salı

Ramazan ve Sultanahmet

Sultanahmet, Ramazan ayında en fazla etkinliğin olduğu ve kalabalığın dolup taştığı semtlerden biri. Biz de bu kalabalığı biraz daha arttıralım dedik ve soluğu Sultanahmet’te aldık. İftara 1-1.5 saat kala gittiğimiz semtte herkes iftar için yerini almıştı bile. Neyse zamanız var yer buluruz diyerek dolaşmaya başladık.

At meydanının arka tarafına ramazan dolayısıyla uzun bir çarşı kurulmuş. Çarşıda çeşitli yiyecek standları (ünlü baklavacılar, dondurmacılar kahveciler), süs eşyası tezgahları ve geleneksel türk sanatları standları bulunuyor.
İlk girişte son derece yöresel bir ekmek tezgahı vardı. Tezgahın hemen yan tarafında ise leblebici yerini almıştı. Etrafı saran kavrulmuş leblebi kokusu oruçlu iken daha bir güzel geliyordu J
 
 
Çarşı içinde biraz ilerleyince geleneksel türk el sanatlarının tanıtıldığı tezgahlarla karşılaştık. Örneğin; bir cam ustası marifetlerini sergiliyor ve çok güzel cam objeler üretiyordu.
Biraz daha ilerleyince ebru sanatının gösterildiği bir stand gördük. Hatta 5 tl karşılığında isteyen misafirler ebru çalışması yapabiliyor.
El yapımı bu bebekler de çok şirindi. Eve gelince almadığıma pişman oldum L
Boza tezgahı ve bakır eşyaların satıldığı tezgahlar da yerini almıştı. Yaz günü boza içmek cazip gelmediği için bu tezgaha uğramadık.

Çarşıyı gezdikten sonra Sultanahmet meydanında bir tur attık ve iftar saati geldi. Orucumuzu bozup, karnımızı doyurduktan sonra tekrar çarşı içine girdik ve dondurma ile yiyecek faslını noktaladık. Biz dondurmamızı alırken coşkulu sesler gelmeye başlamıştı. Ön tarafa doğru ilerleyince minik bir amfi tiyatro kurulduğunu ve mehter takımının sahne aldığını gördük. Biraz seyrettikten ve sonrasında eve doğru yola çıktık.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Asırlar Öncesine Gitmeye Ne Dersiniz (3.Bölüm - Son)

Arkeoloji müzesinde son olarak Çinili Köşk’ü gezdik. Çinili köşk sergilenen eserlerden dolayı müzenin en az rağbet gören bölümü. Burada eski dönemlere ait çini eserler sergileniyor. Benimse burası müzede en sevdiğim bölüm diyebilirim.

Çinili Köşk, Fatih döneminde çiniler kullanılarak yapılmış bir yazlık saray. Fatih Sultan Mehmet yaz aylarını bu köşkte geçirirmiş. Gerçekten de en bunaltıcı sıcakta bile köşkün içi oldukça serin oluyor. Köşkün arka tarafı Gülhane Parkı’na yani o dönemin has bahçesine bakıyor. Gülhane Parkı’na bakan pencereden ne zaman baksam geçmişte bu köşkte yaşayan insanları düşünürüm. Salonda ne konuşuyorlardı, bahçede ne seyrediyorlardı hep merak ederim.
Çinili Köşk’te çeşitli vazolar, süs  eşyaları ve Osman Hamdi Bey’in Ab-ı Hayat Çeşmesi isimli tablosunun kopyası bulunmakta.


Eveeet, böylece 3 binayı da ayrıntılı bir biçimde gezerek İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki gezimizi tamamladık. Ancak bakmayın siz benim ayrıntılı gezi dediğime müzeye her gidişte yeni bir şey keşfetmek mümkün J

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Asırlar Öncesine Gitmeye Ne Dersiniz ?(2.Bölüm)

Eski Şark Eserleri bölümü ile başladığımız İstanbul Arkeoloji Müzesi gezimizi Arkeoloji Müzesi binası ile devam ettirdik. Bu binada da paha biçilmez eserler bulunmakta.
Binanın bir salonu lahitlere yani sandık şeklindeki mezarlara ayrılmış durumda. Bu salonda göze çarpan en önemli lahitler ise  İskender Lahdi ve Ağlayan Kadınlar Lahdi...
İskender Lahdi aslında Büyük İskender’e ait değil. Büyük İskender’in mezarı  hala kayıp. Ancak lahitin üzerindeki simgelerden dolayı İskender Lahdi ismi ile anılıyor.

Ağlayan Kadınlar Lahdi ise üzerindeki cenaze merasimi sahnesi ve 18 ağlayan kadın ile en ilginç lahitlerden biri.
 
 
Müzede ayrıca önemli heykeller de yer almakta. Afrodit heykeli,  ilk kadın şair Soppho’nun başı ve Okeanos heykelini örnek olarak sayabiliriz.
Uluslararası bir müzeye gönderilirken Afrodit heykelinin kolu kırılmış maalesef L
 

 

Sultanahmet’e gittiğimiz zaman bir sütun görürüz. Bu sütun Burmalı Sütun ya da Yılanlı Sütun olarak bilinir. 3 tane birbirine sarılmış yılan vardır. Ancak bu 3 yılanın da başı yoktur. Bu başlardan iki tanesi kaybolmuş, geri kalan tek baş da burada sergileniyor.


Müzenin bir bölümü de batıklara ayrılmış durumda. Marmaray kazısında bulunan bir çok batık şu an sergileniyor. Hayvan iskeletleri, anforalar ve ayak izleri ...Binlerce yıl öncesine ait bu ayak izleri metro kazısı esnasında bulunmuş epey ilgi çekici buluntular.
 
 

Bu müzeyi de enikonu gezdikten sonra yine aynı bahçe içinde yer alan Çinili Köşk’ e geçtik.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Asırlar Öncesine Gitmeye Ne Dersiniz?

Tarihte yapılan ilk antlaşmanın belgesi, ilk aşk şiiri, ilk borç seneti, hammurabi kanunu nerede biliyor musunuz? Hepsi İstanbulluların hemen ulaşabileceği bir yerde: İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde. Topkapı Sarayı sınırları içinde yer alan İstanbul Arkeoloji Müzesi, çok sayıda tarihi simgeyi içinde barındırıyor. Binlerce yıl öncesine ait heykeller, lahitler, eski paralar, süs eşyaları ve daha bir çok nesneyi bu müzede görmek mümkün.

Ben, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni iki kez ziyaret ettim. Birinci ziyaretim yüzeysel olurken ikinci ziyaretimde biraz araştırarak gittim ve ilk ziyaretimde gözümden kaçan bir çok şeyi yakaladım.
İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne Gülhane’nin içinden ya da Sultanahmet’ten ulaşabilirsiniz. Girişte “Müze Kart” kullanılabiliyor. Müze Kart çok işe yarıyor, bir kere hiç sıra beklemiyoruz. O uzun kuyruğa selam çakıp hemen müzeye giriyoruz.
Müzeye girdiğimiz zaman bizi geniş bir bahçe karşılıyor.Bahçede 3 tane yapı var; Eski Şark Eserleri Müzesi, Arkeoloji Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi.
Biz gezimize Eski Şark eserleri müzesi ile başladık. Eski Şark Eserleri müzesi aslında okul olarak inşa edilmiş. Osman Hamdi Bey tarafından inşa ettirilen okul, güzel sanatlar okulu olarak hizmet vermiş (Sanayi –i Nefise).Daha sonra müzeye çevrilmiş.
Müzede islam öncesi Arap Yarımadası eserleri ve Yunan dönemi öncesi Anadolu ve Mezapotamya eserleri sergileniyor.
Bu binada çok değerli tarihsel simgeleri bulmak mümkün. Örneğin, dünyada imzalanan ilk antlaşma - Kadeş Anlaşması- burada bulunuyor. Mısır firavunu ile Hitit Kralı arasında imzalanan bu barış antlaşması bugüne kadar yapılan kazılarda bulunmuş en eski uluslararası antlaşma.
Müzenin diğer ilgi çekici parçası ise dünyada yazılmış ilk aşk şiiri...Sümerler döneminde krala yazılmış bu aşk şiiri müzenin önemli eserleri arasında yer alıyor.
Müzede bir de Asurlular döneminden kalma, dünyanın en eski borç seneti bulunuyor.
Suudi Arabistan’da bulunup, İstanbul’a getirilen güneş saati de diğer kıymetli parçalardan biri.
Müzede ayrıca çeşitli mumyalar ve Babil tören yolu süslemeleri bulunmakta.
Eski Şark Eserleri müzesinde geziyi tamamladıktan sonra müzenin hemen karşısından yer alan Arkeoloji Müzesi’ne geçtik.

12 Temmuz 2013 Cuma

Sıradışı Bir Çocuk

Geçenlerde Timothy Green’in Sıradışı Yaşamı isminde bir film seyrettim. Filmin tanıtımını ilk kez Gülşah’ın blogunda görmüş ve izlenilecek filmler listeme kaydetmiştim. Evet böyle bir listem var J Hatta başka listelerim de var; izlenecek filmler, okunacak kitaplar, gezilecek yerler, yapılacak yemekler....vs. Bu listeler yüzünden yapacaklarım hiç bitmiyor.Bişiler eksik olduğunda da kendimi iyi hissetmiyorum. Sürekli plan, plan, plan....Bu huyumdan kurtulmam gerek ama bakalım nasıl olacak?

Neyse filme gelecek olursak;  film, fantastik türde bir film. Aslında gerçek yaşam ile bağlantısı olmayan, olağandışı filmleri pek sevmem. Ancak bu film bir istisna oluşturdu diyebilirim. Filmi başından sonuna kadar sıkılmadan seyrettim. İzleyecek olanlar olabilir diye konusundan bahsetmeyecem. Ancak şunu söyleyebilirim Timothy’i oynayan çocuk çooook sevimli.
İyi Seyirler...
 

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Patlıcanlı Börek

Hayırlı ramazanlar... Ramazan ayı dün itibari ile başladı ve ailece ilk iftarımızı yaptık. Her hangi bir sağlık sorunu yaşamazsam inşallah bu sene de oruç tutmak istiyorum.

Bugün, hafta sonu yaptığım, hem sahurda hem de iftarda yediğimiz bir börek tarifini paylaşmak istiyorum. Patlıcanlı börek...Bu böreğin tarifini 2-3 sene evvel http://www.burcinindenemeleri.com/ adresinde görmüş ve denemiştim. O günden beri de benim favori böreğim oldu. Her yaz mutlaka bu böreği yapıyorum. Tarife aşağıda ulaşabilirsiniz.
Malzemeler:
1)      5 adet yufka

2)      ½ su bardağı sıvıyağ

3)      ½ su bardağı süt

4)      1 tane yumurta
İç Harcı :
1)      3 büyük boy patlıcan

2)      3 tane sivri biber (ben hafif acılı biber kullanıyorum daha lezzetli oluyor)

3)      1 orta boy soğan

4)       2 tane domates

5)      1 çay bardağı sıvı yağ

6)      Tuz
Üstüne Sürmek İçin:
1)      2 tane yumurta

2)      Çörek otu
Yapılışı:
1)      Önce iç harcını hazırlıyoruz. Bunun için patlıcanları alacalı olarak soyup, minik küpler halinde doğradıktan sonra tuzlu suda bekletiyoruz. (Tuzlu su kararmaması için)

2)      Bu esnada biberleri, domatesleri ve soğanları yine minik küpler şeklinde doğruyoruz.

3)      1 çay bardağı sıvıyağda sırasıyla soğan, biber ve domatesleri kavuruyoruz.

4)      Ardından patıcanları tencereye ilave ediyoruz. (patlıcanları tencereye ilave etmeden evvel suyunu iyice sıkalım ki acılık vermesin)

5)      Bir miktar daha kavurduktan sonra yarım bardak kadar sıcak su ilave edip malzemeler suyunu çekene kadar pişiriyoruz.

6)      Malzemeler pişerken yufka aralarına sürülecek yağ süt ve yumurta karışımını hazırlıyoruz.

7)      Yufkalardan birini serip üzerine yaptığımız karışımı iyice sürüyoruz. (Ben ilk yufkada biraz fazla kaçırdım, her tarafını ıslatmanız yeterli, yoksa yağlı olabilir)

8)      Yufkanın önce alt ve üst kenarını katlayıp ortada buluşturuyor ve o katlar üzerine de yağ-süt-yumurta karışımı sürüyoruz.
9)      Ardından katlanmamış kenarları da katlıyoruz ve böylece bir kare elde ediyoruz.
10)  Kareyi 4 eşit parçaya ayırıyoruz. (Benim ki biraz dikdörtgene benzedi :) )

11)  Her bir parçaya iç karçtan koyup 4 taraftan bohça gibi katlıyoruz. (yufkaların ucu yapışmazsa, yapıştırmak için yumurta sarısı kullanabilirsiniz, ben öyle yaptım)
12)  Üstüne yumurta sarısı sürüp, çörek otu serperek 180 derece fırında üstü kızarana kadar pişiriyoruz.
Afiyet olsun...

4 Temmuz 2013 Perşembe

Kolera Günlerinde Aşk

Marmaris’teki tatilim esnasında okuduğum diğer kitap “Kolera Günlerinde Aşk” oldu. Kolera Günlerinde Aşk aslında yeni bir kitap değil epey de eski sayılır. Ben defalarca kez almaya niyetlendiysem de hep erteliyordum. Son kitapçı gezimde, sohbet ettiğim bir kızın tavsiyesi üzerine aldım. Roman, Gabriel Garcia Marquez’e ait.  Bu kitap, Latin yazarın okuduğum ilk kitabı oldu. Peki kitabı sevdim mi? Evet sevdim ama okurken zaman zaman da sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Anlatımı güzel  olan, karakterlerin ve çevrenin güzel tasvir edildiği bir roman olmuş. Ancak biraz daha kısa olsaydı sanki daha iyi olurdu.

Şimdi yazarın başka kitaplarını da aldım, bakalım onlar nasıl?

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Marmaris Yakınlarında Küçük Bir Şelale

En son yazımda Kızkumundan bahsetmiştim. Kızkumunda gezimizi tamamladıktan sonra buranın çok yakınında yer alan Turgut Şelalesi’ne gitmek üzere yola çıktık. Şelalenin yakınında minibüsten inip yürüyerek Turgut Şelalesi’ne ulaştık. Yürüyüş yolumuzda çeşitli alabalık tesisleri ve balcılıkla uğraşan köylülerin bal kovanları vardı. Taze ballardan almaya niyetlendik ama sonra kim taşıyacak ta İstanbul’a diyerek vazgeçtik.

Yine yürüyüş yolunda rastladığımız ağaçlar içinde yer alan gölette, ördekler sıcak havaya inat gölgenin keyfini çıkarıyordu.
 
Şelale girişinde gözümüze ilk çarpan taze kekik, adaçayı satan tezgahlar oldu.

Şelaleye doğru yürümeye devam ettik. Yemyeşil ağaçların arasından geçerek şelaleye vardık.
Turgut şelalesi öyle Manavgat, Düden, Kurşunlu şelaleleri gibi gösterişli değil ama şirin güzel bir şelale diyebiliriz.

 
Dönüş yolunda ise koruma altına alınmış bir ağaç ile karşılaştık. Bu ağacın üzerine yıldırım düşmüş. Ancak yıldırım ağacı tamamen tahrip etmemiş ve içini boşaltmış. Ağacın altından baktığınız zaman tepe açıklığından gökyüzünü görebiliyorsunuz.


Son olarak da eski bir değirmenin içini gezdik ve gezimizi noktaladık.