31 Ocak 2014 Cuma

Salep ve Mavi Karanlık

Kış ayları gelince, soğuklar iyiden iyiye yüzünü gösterince benim için vazgeçilmez olan tek içecek salep oluyor. Çocukluğumda yanımızda bir pastane vardı. Her gün o pastaneye gidip salep içerdim. Sonraları o pastane kapandı. Kış mevsimi başlayınca salep sayıklar olmuştum. Bir gün babam eve toz salep alarak geldi. Ancak bu salep benim pastaneden aldığıma hiç benzemiyordu, tadını beğenmemiştim. Yıllarca o pastaneden içtiğim salebin peşinde koştum durdum ama bir türlü bulamadım.

Şimdilerde ise market raflarında kutu salep çıkıyor karşımıza. Aynı kutu sütler gibi, cezveye boşalt,ısıt, iç...Çeşitli markaların bu şekilde salepleri mevcut.  Tadı da fena değil. (Tabi o bizim komşu pastanenin salebine benzemiyor)
Geçen akşam kitap okurken bana böyle bir salep eşlik etti. Son okuduğum kitabın ismi “Mavi Karanlık”. Mavi Karanlık 1980 öncesi dönemi anlatan bir Vedat Türkali kitabı. Hikaye oldukça sürükleyici.

27 Ocak 2014 Pazartesi

Sımsıcak Bir Mekan : Şark Kahvesi

Eğer Kapalıçarşı’ya gitmişsem, vaktim de varsa mola yerlerimden biri çoğu zaman Şark Kahvesi oluyor. Kapalıçarşı içindeki bu mekan bildiğimiz kahve olarak hizmet veriyor. Yani son yıllarda alışık olduğumuz pasta çeşitlerinin olduğu, atıştırmalıkların tüketildiği cafelerden farklı bir yer. Sadece kahve - çay çeşitleri ve soğuk içecekler bulunuyor. Yiyecek bir şey yok J İçeri girildiği anda burna gelen çay buharı ve kahve kokusu sımsıcak bir hava estiriyor.
Çarşıda biraz dolaştıktan sonra bir türk kahvesi içme vaktinin geldiğini düşünerek Şark Kahvesi’ne uğradım. Dışardaki masalarda boş yerler olmasına rağmen daha sessiz olur düşüncesi ile iç mekana geçerek kahve siparişini verdim.

Kahve bol köpüklü, tam istediğim gibi geldi.
Mekan geleneksel tarzda dizayn edilmiş. Eskilerden kalma bir saat, bir semaver, ibrikler otantik bir hava yaratıyor.


Ayrıca duvar süslemeleri de oldukça ilgi çekici.


Kısacası burası Kapalıçarşı’da gezerek yorulanlar için güzel bir mola mekanı.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Kapalıçarşı, Kapalı Kutu

Kapalıçarşı deyip geçme;
Kapalı çarşı
Kapalı kutu

Orhan Veli, Kapalıçarşı şiirini yukardaki dizelerle bitiriyor. Bugüne kadar yazılarımda tarihi yarımadadan ve üzerindeki eserlerden çok bahsettim. Ancak  geçmişi 500 sene evvele dayanan bu kapalı kutudan hiç bahsetmediğimi farkettim. (http://yasamizi.blogspot.com.tr/2013/02/labirent-icinde-labirent.html yazısını saymazsak)

Kapalıçarşı yaklaşık 500 sene evvel inşa edilmiş kubbeli, dev bir alışveriş mekanı. Tam 24 tane kapısı bulunuyor. Ben ne zaman tarihi yarımadaya gitsem buraya uğramadan edemem. Bazen Mahmutpaşa kapısından bazen Beyazıt kapısından bazen de Örücüler kapısından çarşıya süzülürüm. Son gidişimde Mahmutpaşa kapısını tercih ettim.
Kapalıçarşı yüksek kubbesi, kubbelerindeki süslemeleri, yazın serin, kışın sıcak olması ile büyüleyici bir mekan olma özelliğini her zaman koruyor. Çarşı labirent şeklinde inşa edilmiş dolayısıyla içinde kolayca kaybolunabiliyor. İçerde gezerken bir yerden bir şey almaya karar verirsem mutlaka alıyorum. Dönüşte alırım gibi bir kavram bu çarşı için söz konusu değil çünkü dönüş hangi sokaktan hangi kapıdan olacak allah bilir.
Labirent şeklindeki bu çarşının sokakları Fesçiler, Yağlıkçılar, Yorgancılar şeklinde isimlendirilmiş. Bu da eskiye dayanıyor. Eskiden aynı mesleği yapan esnaflar bir arada bulunurmuş. Yani yorgan diktirecekseniz direk yorgancılar sokağına gidermişsiniz. Bir çeşit lonca olayı diyebiliriz. Şu an tabi ki böyle bir durum söz konusu değil.
Çarşıda çoğunlukla hediyelik eşyalar satılıyor. Çeşitli fincan takımları, oyma süs eşyaları, üfleme cam abajurlar, çini desenli objeleri kolayca bulabiliyoruz. Ayrıca çantacıları, halıcıları, kuyumcuları, şal-eşarp gibi tekstil ürünleri satan dükkanları da görmek mümkün.
 
 

 
Çarşı içinde bir çok çeşme, mescit ve han bulunuyor. Hanlar hakkında da çok anlatılacak şey var ancak bu yazıya sığmaz diye düşünüyorum. Başka zamana artık...
Son gidişimde labirent içinde biraz dolaştım. Farklı kültürlerden  gelen ve farklı diller konuşan turistlerin seslerine kulak kabarttım. Konuşmalardan pek bişi anlamasam da insanların yüz ifadelerinden yeni bir yer görmenin mutluluğunu okuduğumu söyleyebilirim. Biraz yorulunca ise Şark Kahvesi’nde mola verdim ve kahvemi yudumlayarak dinlenme fırsatı yakaladım.

17 Ocak 2014 Cuma

Şile Gezisi (2.Bölüm)

Eveeet Şile gezisine kaldığımız yerden devam edelim J Şile’de çarşıyı ve feneri gezdikten sonra sahile doğru yürümeye başladık. Plaja vardığımız zaman ufak bir şaşkınlık yaşadık. Hırçın karadeniz dalgalarının bizi karşılamasını beklerken son derece sakin bir deniz bize hoşgeldin diyordu. Masmavi, ışıl ışıl parlayan deniz ufuk çizgisine kadar uzanıyordu.
Biraz daha yürüyünce Şile Kalesine vardık. Tadilatta olan kalenin bir kaç fotoğrafını çekmemizin ardından limana doğru hareket ettik.
 
Limanda irili ufaklı tekneler yan yana sıralanmıştı. Hemen hemen hepsi balık restoranı olarak hizmet veriyordu. Temiz hava ve yürüyüş sonrası acıkmış olduğumuz için hemen teknelerden bir tanesine girdik ve siparişimizi verdik. Tıngır mıngır sallanarak balığımızı yedikten sonra ise dönüş için yola koyulduk.


14 Ocak 2014 Salı

Şile Gezisi

İstanbul’da bir çok yer görmeme rağmen bu yaşıma kadar Şile’ye gitme fırsatım hiç olmadı. Her sene bahar ayları gelince Şile’ye gitmeye niyetleniyor ama bir türlü gidemiyordum. Geçtiğimiz Pazar sabahı babamın Şile’de bir işi vardı. Hadi “ben işimi hallederken sen de görmüş olursun” dedi. Açıkçası o sabah kendimi çok iyi hissetmiyordum ama bir kez daha Şile’ye  gitme fırsatını tepmek istemedim ve hazırlanmaya başladım.Hazırlanırken de iyileşiverdim J Evden çıkarken annemin de bize katılması ile hep beraber yola çıktık.

Yaklaşık 50 dakikalık bir yolculuk sonrası Şile’ye vardık. Babam, annem ve beni merkezde indirip kendi işine gitti. Biz de böylece Şile Çarşısı’nda dolaşmaya başladık. Çarşı son derece temizdi. Restorosyondan geçmiş bazı ahşap evler çarşının havasını değiştiriyordu.
Çarşı içinde gezerken en çok gözümüze çarpan tabi ki Şile bezi kıyafetler oldu. Çeşit çeşit elbiseler, etekler, gömlekler, bluzlar vitrinleri süslüyordu. Bazı elbiseleri çok beğendim ancak denemeye üşendim ve bir daha ki gelişime kalsın dedim. Artık bir daha ne zaman geleceksem J
Çarşıdaki gezimizi tamamladıktan sonra meşhur Şile Feneri’ni görmeye gittik. Bir kaç kişiye yol sorduktan sonra feneri bulduk. Şile’nin sembolü haline gelen bu fener yaklaşık 150 senelik bir geçmişe sahip.  
Fenerin alt katını küçük bir müze haline getirmişler. Burada eski fenerler, dümenler..vs sergileniyor. Üst katlarına ise çıkmak yasak.

Fenerden gözüken manzara da oldukça göz alıcıydı.
Fenerdeki gezimizi bitirdikten sonra sahile doğru yürümeye başladık. Gezinin devamı da artık bir sonraki yazıya...

7 Ocak 2014 Salı

2014'ün İlk Yazısı

Geçtiğimiz hafta yeni bir yılı karşıladık. Ancak 1 haftadır fırsat bulup da iki satır bişi yazamadım.2014 yılı nasıl başladı derseniz, benim için epey yoğun başladığını söyleyebilirim. Yılın ilk günleri iş yerinde müthiş bir trafik söz konusuydu.Hafta sonu ise biraz dinlenme şansı elde edebildim. Dinlenme derken evde ayaklarımı uzatıp yatma olayından bahsetmiyorum tabi. O ancak senede 1-2 kez oluyor J

Güzel bir Cumartesi gününün ardından plansız bir Pazar sabahına uyandım. Güneş, dışarıya çıkarak gezip tozmam ve bol bol fotoğraf çekmem konusunda baştan çıkartıcıydı. Ancak temin etmem gereken bazı eksiklerim vardı ve onları bir an önce almalıydım. Kısa bir tereddütten sonra gezip tozma olayını başka bir güneşli güne bırakıp Metrocity’nin yolunu tuttum. Alışveriş merkezinde kısa sürede işimi hallettim. Ardından sinemaya gitmeye karar verdim. Başrollerini Timuçin Esen (oyunculuğunu çok beğenirim), Selma Ergeç ve Nevra Serezli’nin paylaştığı “Senin Hikayen” filminde karar kıldım. Filmde oyunculuklar çok çok iyiydi. Ancak sonu başından tahmin edilen filmlerden biri olmuş. Yine de beğenerek seyrettim.

Herkese iyi haftalar...