29 Eylül 2015 Salı

Blogum 3 Yaşında ve Çekiliş Zamanı :)(KAPANDI)

3 yaşına geldi benim blogum. Başlarken devam ettirebilme konusunda tereddütlerim vardı. Ancak korktuğum gibi olmadı. Yazdıkça yazmayı sevdim. Anılarımı paylaşmak, yeni bloggerlar tanımak ve onları takip ederek yeni şeyler öğrenmek hoşuma gitti. Böylece 3 sene boyunca aktif olarak yazdım. Umarım daha uzun yıllar burada olurum.

Şimdi blogumun 3.yaşı dolayısıyla geçen sene yaptığım gibi yine bir çekiliş düzenliyorum. Çekilişe katılmak için blogumu takibe alma zorunluluğu yoktur. Ama tabi ki yazılarımı okuyup beğenir de takibe alırsanız çok mutlu olurum.
Çekilişe katılmak için bu yazının linkini sosyal paylaşım sitelerinde (blogspot, google+,facebook, instagram, twitter) yayınlamanızı rica ediyorum. Yorum kısmına da paylaşım linki ile beraber yorum bırakmanızı belirtiyorum. Böylece çekilişe katılmış oluyorsunuz. Her link +1 hak getirir. (Lütfen mail adresinizi de bırakmayı unutmayın)

*Bu arada instagramda takibe almak isterseniz gamzeesrae kullanıcısı ile yer alıyorum.
Çekiliş sonucu vereceğim hediyeler aşağıda yer almakta.

1)Nivea makyaj temizleme suyu

2)Olay tonik
3)Essence maskara (volume mascara)

4)Flormar 5’li far paleti (Siyah/Gri tonlarında)
5)Flormar allık

6)Maybelline lip gloss
7)BeeBeauty vücut sabunu (summer night)

8)BeeBeauty vücut sabunu (french riviera)
9)BeeBeauty portakallı vücut losyonu

10)Note oje (Pembe tonlarında)

11)Pastel oje (koyu mavi tonlarında)
12)Golden Rose oje (mint yeşili tonlarında)
  
Çekilişe son katılım tarihi : 13/10/2015'dir.
Çekiliş 14/10/2015 tarihinde gerçekleşecektir.
Kargo yurt içi gönderimde bana aittir.
Katılanlara şimdiden bol şans dilerim :) 

14 Eylül 2015 Pazartesi

Milena’ya Mektuplar, Kamelyalı Kadın ve Yol

Bugüne kadar Kafka ile ilgili o kadar çok övgü yazısı okudum ki onun bir kitabını okumamış olmanın eksikliğini hissediyordum. En nihayetinde Milena’ya Mektuplar ile bu eksikliğimi gidermeye karar verdim ve kitaba başladım. Başladım başlamasına da kitap bir türlü bitmek bilmedi. Herkesin övgülerle söz ettiği kitap benim elimde resmen süründü. Mektuplar tek taraflı olduğu için yani Milena’nın karşılık olarak yazdığı mektuplar olmadığı için konuları takip etmekte epey zorlandım (kitabın en sonunda index benzeri yardımcı bir bölüm varmış, bunu sonradan farkettim) ama sonunda bitti. Bir daha Kafka okur muyum bilmiyorum ama tabi ki bu durum Kafka’nın önemli bir yazar olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Diğer okuduğum kitap ise Kamelyalı Kadın oldu. Markette dolaşırken gördüğüm ve 3 TL gibi bir fiyata satın aldığım Alexandre Dumas’ın kitabı klasikler içinde yer alıyor. Hikaye Paris’te geçiyor ve Fransız bir fahişenin kısa hayatını konu alıyor.
Son okuduğum kitap ise Yol oldu. Metin Hara’nın yazdığı kitap kişisel gelişim türünde. Tüm kişisel gelişim kitaplarında olduğu gibi bu kitabı okurken de acayip gaza geldim. Bi mutluluk hallerine büründüm ama kitap bittikten ve üzerinden biraz zaman geçtikten sonra o halin etkisinin  gitmesi uzun sürmedi J
Keyifli okumalar...

11 Eylül 2015 Cuma

Sonunda Audrey Hepburn’u Sevdim Galiba

O sinemanın sevilen, hayran olunan, oscarlı starı. Zamanında her yaptığı olay olmuş bir moda ikonu. Audrey Hepburn’den bahsediyorum. Fotoğrafını ilk gördüğümde ne güzel ve asil bir kadın diye geçirmiştim içimden. Çok sonraları da filmlerini seyretmeye başladım. İlk seyrettiğim filmi meşhur “My Fair Lady” olmuştu ve filmde hiç sevememiştim Audrey’i L Kulak tırmalayan  sesi ve abartılı hareketleri beni çok rahatsız etmişti. Bir süre sonra bu sefer Breakfast at Tiffany’s ‘i seyrettim. Iıı ıhh yine sevememiştim. Böylece Audrey Hepburn’den vazgeçtim ta ki geçtiğimiz hafta sonuna kadar. Geçen hafta sonu dvd arşivimde uzun süredir bekleyen Roman Holiday filmi gözüme takıldı. “Hadi bakalım  Audrey’i sevmesek de en azından Roma görüntüleri seyrederiz” dedim. Veeee, sadece Roma görüntüleri değil Audrey’in oyunculuğu da bana filmi seyrettirdi. Ya yıllar içinde beğenilerim değişti ya da diğer filmlerine hakkını veremedim bilmiyorum ama bu film hakkaten güzel ve Audrey Hepburn de çok başarılı.
Son zamanlarda seyrettiğim diğer film ise “Karışık Aile” oldu. Adam Sandler ve Drew Barrymore’un başrollerini paylaştığı film romantik komedi türünde. Film klasik Holywood klişelerine benziyor ama 1-2 saat kafa dağıtmak için seyredilebilir.

10 Eylül 2015 Perşembe

Porvoo ve Dönüş

Hani tabağınızdaki en sevdiğiniz yemeği sona saklarsınız ya meğer Porvoo da bizim için tatilin sonuna saklanmış. Seyahatin son günü Porvoo’ya doğru yola çıktığımızda açıkçası böyle güzel bir yer beklemiyordum.
Porvoo, Helsinki yakınlarında nehir kenarına kurulmuş bir kasaba. Doğanın içinde olması, arnavut kaldırımı sokakları ve rengarenk evleri ile  size kendinizi bir masal şehrinde hissettiriyor.
Kasabada çok güzel tasarım dükkanları da buluyor. İlginç eşyalar arayanlar burada çok hoş şeyler bulabilir. Ancak fiyatlar pahalı olduğu için ben pek alışveriş yapamadım. Öte yandan önüne bir masa iki sandalye atılmış şirin cafelerinde tatlı yemeden de yoluma devam edemedim.
Cafe Clockan lezzetli cheese cake ini bize sunarken artık dönüş vaktimizin geldiğini de hatırlatıyordu.
Dönüşte Helsinki’de bir kaç saat boş zamanımız vardı. Bu boş zamanda büyük bir bit pazarına rastladık. Eski eşyalar arasında dolaşarak biraz zaman geçirdik.
Böylece 8 gün dolu dolu geçen tatilimizi  bitirmiş olduk ve dönüş yoluna geçtik :)

7 Eylül 2015 Pazartesi

Tam Yol İleri : İstikamet Helsinki

Estonya’da uyandığımız son sabah içimde garip bir heyecan vardı. Kuzeyin büyük bir şehrine Helsinki’ye gidecek ve bu yolculuğu gemi ile yapacaktık. Deniz yolculuğu deneyimim Avrupa-Anadolu yakası arasında sınırlı olduğu için tabi ki çok heyecanlandım. Limana gelişimizin ardından 9 katlı bir gemide yerimizi aldık. Yolculuk ettiğimiz gemi,  içinde restoran, süper market  ve çeşitli dükkanlar barındıran büyük bir gemiydi. Dolayısıyla dükkanları gezerken vaktin nasıl geçtiğini ve Finlandiya’ya nasıl ulaştığımızı anlamadık. Dükkanların birinde gördüğüm elinde çatal bıçak ve ketçap hazır bekleyen ayı baskılı t-shirt Finlandiya’nın kutup bölgesine atıfta bulunuyordu ve benim çok hoşuma gittiJ
Finlandiya aynı zamanda binlerce adaya ev sahipliği yapması ile ünlü. Dolayısıyla  karaya adımımızı atmadan evvel ada manzaraları ile göz banyosu yaptık
Karaya çıkınca ilk durağımız Helsinki Katedrali oldu.
Şehirde demiryolu ulaşımı inanılmaz derecede gelişmiş durumda. Ben hiç bir Avrupa şehrinde bu kadar fazla tren hattı gördüğümü hatırlamıyorum. Dolayısıyla gar binası da oldukça görkemli.
Gar binasından biraz daha ilerleyince meşhur alışveriş caddesine ulaşıyoruz (adını unuttum valla) Burada ünlü markaların dükkanlarını ve çeşitli cafeleri bulmak mümkün. Yurt dışı tatillerimde kıyafet, ayakkabı peşinde pek koşmadığımdan bu cadde açıkçası çok ilgimi çekmedi. Öte yandan Helsinki’de yaşayan biri olsam müdavimi olabilirdim J
Caddeden ayrılınca ise açık hava pazar yerine ulaştık. İşte burası tam benlikti. Pazar yerinde geyik boynuzundan yapılmış objeler ve yöresel bebekler başı çekiyordu.

Yeme içme olarak çoğunlukla balık eti, geyik eti ve ayı eti tüketiliyormuş. Ayı etini denemeyi aklımın ucundan bile geçirmediğimden, geyik etini de daha evvel Macaristan’da denediğimden ben deniz ürünü tabağı tercih ettim.
Açık pazarın hemen karşısında ise kapalı bir bulunuyor. Burası sadece yemek içme olarak hizmet veriyor. Bu kapalı binada Finlandiya mutfağının yanında çeşitli ülke mutfaklarını bulmak da mümkün.
Finlandiya’da en çok tüketilen meyveler ise Baltık ülkelerinde olduğu gibi orman meyveleri. Türkiye’dekinin yarı fiyatına çok lezzetli ahududu, böğürtlen ve yaban mersini yenilebilir.
Helsinki’den genel olarak bahsedecek olursak, ulaşım imkanları çok yüksek olan,modern, gelişmiş bir şehir. Valla kendine has bir havası yok ama gezilecek dolaşılacak bir çok yeri var.

3 Eylül 2015 Perşembe

Kadriorg Sarayı ve Rocca El Mare

Talin’e gelen Rus Çarı Deli Petro şehre hayran kalarak burada eşi Katerina için Kadriorg sarayını yaptırmış. Sarayın isim anlamı “Katerina’nın Vadisi” demekmiş. Ziyarete açık olan sarayın çiçeklerle bezenmiş çok geniş bir bahçesi bulunuyor. İçinde ise o döneme ait eşyalar ve resimler sergileniyor.
Deli Petro...
Katerina...
Sarayı gezdikten sonra Rocca El Mare’ye gitmek üzere yola çıktık. Rocca El Mare, Estonların geçmişteki yaşantısını göstermek amacı ile kurulmuş bir açık hava müzesi. Burası kocaman bir ormanın içinde yer alıyor. Daha adım atıldığı anda burna gelen ot kokusu insanı mutlu etmeye yetiyor.
Geleneksel eston evleri...
Bu da evlerin içi....

Yel değirmeni...
El işi yapan bir Eston teyze...
Ormandan orman meyvesi toplamadan dönmek olmazdı J Yaban mersini...
Böylece Estonya’daki günlerimizi de tamamlamış olduk.