31 Aralık 2019 Salı

Hoşçakal 2019


2019’u uğurlamaya hazırlandığımız şu saatlerde yılın değerlendirmesini yapmak boynumuzun borcu oldu. Bakalım nasıl geçti 2019?

Yıl inanılmaz bir iş yoğunluğu ile başladı. Hatta öyle ki yılın ilk 3 ayı yoğunluktan aklımı kaybedeceğimi düşündüm. Çok çalıştım, çok çalıştım, çok çalıştım. Tabi arada sosyalleşmeler de oldu ama kafam hep doluydu.
Nisan ayında ise ailemle beraber senenin ilk seyahatini gerçekleştirdik. Napoli ve Amalfi kıyılarını baştan sona gezmek benim için çölden sonra vahaya ulaşmak gibiydi.
Sonra yaz geldi. İçimiz ısındı ama ben fazla ısınmaya gelemediğim için biraz soğuğa kaçtım ve Rusya’nın kapısını çaldım. 1 hafta boyunca başta Saint Petersburg ve Moskova olmak üzere çeşitli Rus şehirlerini gezdik.
Öte yandan yaz döneminde bir de tatsız bir olay yaşadım. En yakın arkadaşımla aramda bir sıkıntı oldu. Günlerce üzüldüm hatta aklıma geldikçe hala üzülürüm. Sanırım 2019’da beni en çok yaralayan durum bu oldu.
Ve bayram… Bayrama Budapeşte’de merhaba dedik.  Yıllar evvel bir Budapeşte seyahati gerçekleştirmiş ama puslu havadan ve koşturmacadan pek bişi anlamamıştık. Bu sene ise şehrin tadını sonuna kadar çıkardık.
Sonra yeniden sonbahar geldi ve o da ne ? Ben daha ayağımı tuzlu su ile buluşturmamıştım. Eylül’ün sonunda nihayet bu keyfi de yaşadım.
Artık tatiller bitti dediğimiz noktada ise sürpriz bir kaçamak yapıp ne zamandır merak ettiğimiz Eskişehir’i gördük.
Sene boyunca ise arkadaşlarımla bol bol buluşup keyifli zamanlar geçirdim.
Damak çatlatan lezzetler denedim. Ki bu bana 2-3 kilo olarak döndü. “Ben her şeyi yerim ama kilo almam” tezim de buraya kadarmış 😊
Güzel kitaplar okudum. Bu sene ayda 2 kitap bitirebildim. Çok fazla olmasa da yine de kendimi başarılı buluyorum.
Film ve tiyatro…Maalesef 1-2 kez sinemaya bi kaç kez de tiyatroya gidebildim. 2020 için daha umutluyum. Öte yandan hayatımda ilk kez harika bir bale gösterisi seyrettim.

Özetlemek gerekirse 2019 ben de çok iz bırakacak bir sene olmadı. Ancak çok şükür büyük kayıplar ve sağlık problemleri de yaşamadım. O yüzden sağlıcakla hoşçakal 2019.

27 Aralık 2019 Cuma

Yılbaşı Pazarı, Fıccın ve Viyana Kahvesi


Saint Antuan Kilisesi’nin bahçesine bir yılbaşı pazarı kurulmuş. Arkadaşım Melek ile Taksim’de dolaşırken bu pazara da uğradık. Açıkçası pazardan çok da keyif almadım. Çünkü bahçe çok küçüktü ve tezgahların önünde duracak bir alan bile oluşmuyordu. Ayrıca çadırlar da yeni yıl neşesini yansıtmıyordu. Buna rağmen bazı tezgahlarda ise hoş şeyler satılıyordu.

Örneğin; mis kokulu mumlar…
Minik hediyelikler….
Yılbaşı pazarı sonrası epeydir gitmediğim bir restorana Fıccın’a gittik. Uzun süredir yemediğim meşhur mantısının lezzeti hiç değişmemişti.
Akabinde ise son günlerde çok popüler olan Viyana kahvesinde tatlı ve kahve molası verdik.

26 Aralık 2019 Perşembe

Köfteci Mustafa, Kapalıçarşı ve Day Day Pastanesi


Hafta sonu Ayça ile buluşup Eminönü, Beyazıt tarafında zaman geçirecektik. Ancak Ayça’nın acil bir işi çıktı. Bunun üzerine o günkü planda bana annem eşlik etti.

Tahtakale’den adımımızı attık ve Mısır Çarşısı, Şark Han, Marpuççular….filan derken Kapalıçarşı’ya vardık. Burada ilk durağımız uzun süredir methini duyduğum Köfteci Mustafa oldu. Köfteci Mustafa, Mercan’da yer alan salaş bir köfteci.
Köfte -piyaz siparişi ile karnımızı güzelce doyurduk. 
Sonrasında Kapalıçarşı’da biraz dolaştık. Her zamanki gibi Kapalıçarşı’nın o tarihi havasından inanılmaz keyif aldım.
Eve dönüş yoluna geçtiğimiz zaman ise Day Day Pastanesi’ne uğradık. Bu pastaneye internette dolaşırken rastlamıştım. Acıbadem ve elmalı kurabiyeleri meşhurmuş. Ancak biz gittiğimizde çok sevdiğim acıbadem kurabiyesi kalmamıştı. Bunun üzerine sadece elmalı kurabiyesinden alarak günü sonlandırdık.
Ağzıda dağılan nefis bir kurabiye. Yolu o taraflara düşenlere kesinlikle tavsiye ederim.
Keyifle ve keşifle kalın…

17 Aralık 2019 Salı

Asuman ve Uyuyan Güzel


Geçtiğimiz hafta sonu Satır Arası bloğunun sahibi arkadaşım Gülşah ile Kadıköy’de buluştuk. Uzun süredir görüşmemiştik. Bol bol sohbet ettiğimiz bu görüşme ikimize de iyi geldi.

İlk önce Asuman isimli çikolatacıya uğradık.
Ayça ile buluştuğumuzda bu çikolatacıya gitmeye karar vermiş ancak önündeki uzun kuyruktan ötürü vazgeçmiştik. Gülşah ile beraber gittiğimizde ise şanslıydık çünkü kuyruk yoktu ve boş bir masa bizi bekliyordu. Mekanda el yapımı çikolata satışının yanısıra nefis bir çikolatalı tatlı menüsü sunuluyor. Tatlılara baktığım zaman hangisini seçeceğimi şaşırdım ve en sonunda cafenin klasiği olan Asuman’ı tercih ettim. Tek kelime ile muhteşemdi.
Çikolata reyonu da görülmeye değerdi.
Sonrasında ise Uyuyan Güzel isimli bale gösterisini seyretmek için Süreyya Operasına doğru yürümeye başladık. Bu gösteri için uzun süredir heyecan duyuyordum. Çünkü ilk defa bale gösterisi seyredecektim artı Süreyya  Operası’nın içini görecektim.

Operanın içi oldukça güzeldi.
İzlediğimiz gösteri de şahaneydi. Gösteri başlamadan evvel acaba acaba sıkılır mıyım diye kuşkularım vardı ama kuşkularım boşa çıktı. Tek bir dakikasında bie sıkılmadığım harika bir gösteriydi.

9 Aralık 2019 Pazartesi

Bir kez Daha Zihni Göktay’ı Alkışlamak


Tiyatronun gerçekten ciddi bir emek ve gönül işi olduğunu düşünüyorum.  Bu işin en ünlü emektarlarından biri de kuşkusuz Zihni Göktay. Sanatçıyı yıllar evvel ilk kez Lüküs Hayat oyununda seyretmiş ve inanılmaz derecede çok beğenmiştim. Yıldız Kenter ile beraber en beğendiğim tiyatro oyuncuları arasında yerini almıştı. Geçtiğimiz sene ise Hisse-i Şayia oyununu seyretmiş ve bir kez daha hayran kalmıştım. Usta oyuncuyu bu sene de seyredebilmek için sezon başından beri bilet kovalıyordum ve sonunda mutlu sona erdim.
Bu sefer seyrettiğim oyunu ise Cibali Karakolu oldu. Cibali Karakolu’ndaki emniyet görevlisi karakterini daha önce Muammer Karaca ve Nejat Uygur oynamış. Şimdilerde ise bu karaktere Zihni Göktay hayat veriyor. Aldatma üzerine kurulu olan oyun, tamı tamına 3,5 saat sürüyor ve seyirciyi hiç sıkmadan ilerliyor. Zihni Göktay ise muhteşem bir doğaçlama ile oyun sergiliyor ve finalde de alkışların en büyüğünü alıyor.
İstanbul’da olanlara ve yolu İstanbul’a düşecek olanlara bu oyunu kesinlikle tavsiye ederim. Sanatla ve keyifle kalın..

4 Aralık 2019 Çarşamba

Kadıköy'de Bir Gün


Geçen hafta sonu lise arkadaşım Ayça ile Kadıköy’de buluştuk. Sabah saatlerinde motorla Anadolu yakasına geçtim. Motor yolculuklarını çok seviyorum. Denizi seyretmek, içerdeki tost kokusu, şıkırdayan çay kaşıklarının sesi neden bilmem ama bana huzur veriyor.
İlk önce Moda’da yer alan Zapata isimli mekanda kahvaltı yaptık. Evet, İstanbul kalabalık, gürültülü, trafikli bir şehir ama bu şehirde yaşamaktan mutluyum. Çünkü keşif noktaları hiç bitmiyor. Yeni mekanlar keşfetmekte ve damağımızın yeni lezzetlerle buluşmasında hiç sınır yok. Zapata da yeni keşfettiğimiz bir mekan oldu. Mekanın kahvaltısı çok güzel ama ambiyansı sıradan diyebilirim. Öte yandan sohbetimiz ambiyansın sıradanlığını unutturdu.
Akabinde Kadıköy sokaklarında dolaşmaya başladık. Her ne kadar Avrupa yakasını Anadolu yakasına göre daha çok sevsem de Kadıköy’ün hakkını vermek gerekiyor. Hakikaten çok keyifli bir semt.

Sokakların tadını çıkardıktan sonra Kropka Cafe’de kahve ve tatlı  molası verdik.
Böylece güzel bir günü daha bitirmiş olduk.

27 Kasım 2019 Çarşamba

Eski Günler ve Nefis Bir Kurabiye


Birkaç hafta evvel eski iş yerimden arkadaşım Aynur ile buluştuk. Neredeyse 3 senedir görüşemiyorduk. Hep bir bahane çıkıyordu. Bu sefer 1 ay önceden günü kararlaştırdık ve belirlediğimiz günde buluştuk. Eski günlerden bahsettik, azıcık dedikodu yaptık ve bol bol güldük. Sanki 3 sene değil de 3 gün önce görüşmüş gibiydik. Sohbetimize de aşağıda görülen çıtır çıtır gözlemeler eşlik etti.
Uzun bir aradan sonra mutfakta da birşeyler yaptım. Güzel bir kurabiye tarifi denedim; lepoar kurabiye. Birazcık uğraştırmalı bir kurabiyeydi ama tadı nefis oldu.
Görüntüsü de böyleydi 😊
Sohbetiniz, ağız tadınız hiç eksilmesin…

26 Kasım 2019 Salı

Planlı ve Dikkatli İnsanlar da Yanılabilir 😊

Şehir tiyatrolarında Ayşe Kökçü’nün başrolünde oynadığı Tatlı Kaçık oyununu ne zamandır merak ediyordum. Biletlerin satışa çıktığı gün bileti temin ettim ve bir iş arkadaşımı da oyuna davet ettim. O esnada oyunun tarihini ve saatini de whatsapp’dan arkadaşıma bildirdim.


Neyse gel zaman git zaman oyun günü geldi çattı. Sabahın erken saatlerinde dışarı çıkmak için hazırlanıyordum. O esnada telefonuma bir mesaj geldi. Başka bir arkadaşım “eğer vaktin varsa öğleden sonra kahve içelim” diyordu. Ben de saat 16:00’da tiyatroya gideceğimi isterse o saate kadar görüşebileceğimizi söyledim. Mesaj yazan arkadaşım, tiyatroya gideceğim arkadaşımla ortak arkadaşımızdı ve böylece hep beraber Nişantaşı’nda buluştuk. Cookshop’ta öğle yemeğimizi afiyetle yedik ve bol bol sohbet ettik.
Oyunun başlamasına 15 dakika kala da acele bi şekilde ayrılarak koştura koştura tiyatroya gittik. Yerimizi almamızın akabinde oyun başladı. Bir süre oyunu keyifle seyrettikten sonra perde kapandı. Ara verildiğini düşünerek yerimizden kalkacaktık ki oyuncuların selam için çıktığını farkettik. İkimiz de şaşırmıştık, oyun 2 perdeydi ve neden kısa sürmüştü acaba. Neyse alkışladık filan derken oyundan çıktık. Ancak benim aklım hala oyundaydı. Niye bu oyun bu kadar kısa sürdü diye internetten araştırmaya başladım. O esnada oyunun başında gerçekleşen bir olayın anlatımına denk geldim ve bir anda arkadaşıma dönerek “E biz bu sahneyi görmedik ki” demem, bileti kontrol etmem ve akabinde kısa süreli bir şok geçirmem 3-4 saniye sürdüEvet, oyunun saatini şaşırmış ve izlemeye 2.perdeden başlamıştık. İşin tuhaf yanı ikimiz de oyunun yarısında girdiğimizi farketmemiş ve konuya hiç yabancılık çekmemiştik 😊) Kendi kendimize gülerken arkadaşım şöyle dedi: “Gamze sen bana saati ve tarihi mesaj atmıştın. Orada aslında 15:00 yazıyordu ama bugün yemekte sen 16:00’a göre hareket ettiğin için ses çıkarmadım, çünkü bu işlerde sen çok dikkatli ve planlısın”. Artık planlı, programlı yönüm arkadaşıma nasıl güven verdiyse hiç hatırlatma gereği bile duymamış. Fakat neymiş? Planlı ve dikkatli insanlar da yanılabilirmiş.

Tek perdesini seyrettiğim oyun hakkındaki yorumumu merak ediyorsanız hemen onu da paylaşayım. Oyun biraz sıkıcıydı. Ayşe Kökçü tabi ki çok başarılıydı ama kişisel başarısı oyunu kurtarmaya yetmemişti.
İşte bu da böyle bir anı olarak hayatımızda yerini aldı.

20 Kasım 2019 Çarşamba

Okuduğum Son Kitaplar


Blog istatistiklerime baktığım zaman en az rağbet gören yazılarımın kitap paylaşımı içeren yazılar olduğunu görüyorum. Hani hep diyoruz ya okumayı sevmeyen bir toplumuz diye bu istatistik de onun bir kanıtı. Ancak blog yazmamdaki amaç asla istatistik ölçmek olmadı, tabi ki bloğun okunması, olumlu bildirimler almam hoşuma gidiyor ama asıl amacım yaşadığım anları kayıt altına almak. Bu yüzden kitap paylaşmaya devam 😊

Senden Sonra Ben… Çok okunan yazar Jojo Moyes tarafından yazılan roman, bir devam kitap niteliğinde. İlk kitap olan Senden Önce Ben’i tam 6 sene önce okumuştum. Bu kitabı da o zamanlar almış ama okumak için kitaplığa bir türlü elim gitmemişti. En sonunda bi kaç ay evvel gerçekleştirdiğimiz Fethiye tatiline yanımda götürdüm ve okudum. Londra’da geçen hikaye akıcı ve sade bir dille yazılmış. 
Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura…Kitapseverler tarafından çok beğenilen yazar Ayfer Tunç’un bir kitabı. Kitapçı indiriminde görünce kaçırmadan aldım. Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde ölümünü bekleyen genç bir adamın hikayesine, ikinci bölümde de genç adamın yolunun kesiştiği kadının hikayesine tanıklık ediyoruz. İlk bölüm bana çok sıkıcı geldi ama ikinci bölümde konu hızla ilerledi. İlk defa Ayfer Tunç okudum. Çok sevdim mi sevmedim mi açıkçası bilemedim. Sanırım bir kitabını daha okuyunca karar verebilirim.
Son olarak da Buket Uzuner’in Hava kitabını okudum. Eskişehir tren yolculuğu esnasında başladığım Hava, Su ve Toprak kitaplarının devamı niteliğinde serinin 3.kitabı. Buket Uzuner, kitabında yine doğa üzerine yoğunlaşmış durumda. Nükleer enerji, iklim değişikliği gibi konular ön plana çıkıyor. Kitabın sonu ise diğer iki kitaptan farklı olarak olay çözülmeden bitti. Dolayısıyla 4. ve son kitap olacak olan Ateş’i merakla bekliyorum.

14 Kasım 2019 Perşembe

Atlıhan, Devrim Arabası ve Booooza


Eskişehir yazılarımı hafta başında bitirmeyi düşünüyordum ama yoğunluktan bir türlü fırsat bulamadım. O zaman bugün biraz daha anlatalım ve sonrasında Eskişehir ile vedalaşalım.

Odun pazarının ara sokaklarından yürüyerek Atlıhan’a ulaştık. Bu tip hanları çok seviyorum. İstanbul’da Zincirli Han, Bursa’da ise Koza Han favorilerim.  Atlıhan, Zincirli Han ya da Koza Han kadar olmasa da güzel bir handı.
Hanı gezmemizin akabinde tekrar Odun Pazarı’nda yürümeye başladık.
Süslü püslü, şirin cafeler Odun Pazarı’na ayrı bir çekicilik katmıştı.
Veee sırada devrim arabası var. Türkiye’de üretilmiş ilk yerli araba özelliğini taşıyan bu araç küçük bir müzede sergileniyor. Yıllar evvel Devrim Arabaları filmini seyretmiş ve çok beğenmiştim. Gezimiz esnasında bu arabayı görmek çok hoş oldu.
Son olarak da şehrin ünlü bozacısı Karakedi Bozacısı’na uğradık.
İçtiğimiz boza güzeldi ama favorim hala Vefa bozası 😊
Böylece kısa ama dolu dolu geçen bir Eskişehir gezisinin sonuna geldik. Şehri beğendim ama sanırım ikinci kez gitmek için can atmam. Kalabalık biraz yorucuydu öte yandan esnafın kibarlığı ve yardımsever hali çok hoşuma gitti.

7 Kasım 2019 Perşembe

Kurşunlu Külliyesi ve Odunpazarı


OMM’dan çıkınca çok eski bir mahalleye girdik. Odunpazarı ismi ile çağrılan mahalle arnavut kaldırımı sokaklardan, restore edilmiş rengarenk evlerden ve evlerin altına açılmış minik cafelerden oluşuyor. Böyle tarihi mahalleleri ezelden beri sevmişimdir, buraya da bayıldım.
Tarihi evlerin ve dar sokakların içinde kaybolarak Kurşunlu Camii Külliyesi’ne ulaştık. 1500’li yıllarda inşa edilmiş külliyenin tabi ki en önemli eseri yıllara meydan okuyarak günümüze kadar ulaşmış olan cami.
Caminin içi de dışı kadar güzeldi.
Külliyenin içinde ayrıca Eskişehir’in ünlü taşı olan lületaşından yapılmış eserlerin sergilendiği bir müze bulunuyor. Buradan aynı zamanda alıveriş de yapılabiliyor.
Ufak tefek lületaşı alışverişi yaptıktan sonra ise yemek molası verdik. Kafamıza göre rastgele bir yere girerek nefis bir mantı tabağını midemize indirdik.
Akabinde de hediyelik eşya dükkanlarını dolaşmaya başladık. Dükkanlarda çok güzel tasarım ürünler bulunuyordu.
Özellikle aşağıdaki bu şişeler bayıldık.