Kızkumu,
Marmaris’e dolmuşla yarım saat mesafede bir yer. İlginiç bir efsanesi
var.Öncelikle bu efsaneyi aşağıda paylaşmak istiyorum.
“Bir gün kralın
kızı fakir bir balıkçıya aşık olur. Ancak kral kızını bu fakir balıkçıya vermez.
Bunun üzerine kralın kızı ve balıkçı gizli gizli buluşur. Kız geceleri kumsala
iner ve sevgilisine ışık tutar. Sevgilisi de ışık yönüne doğru yüzerek gelir ve
buluşurlar. Birileri bu durumu krala anlatır. Sinirlenen kral askerlerine kızı
ve balıkçının yakalanması için emir verir. Askerleri önce kızı yakalarlar
ardından kızın elindeki ışığı denize tutarak balıkçının gelmesini beklerler.
Bunu farkeden kız askerlerin elinden kurtulur ve kendisini denize atar. Amacı
sevgilisini kurtarmaktır. Fakat denizde yüzerek sevgilisine ulaşması
imkansızdır. Bu esnada kızın bastığı yerler karaya dönüşür, askerlerin bastığı
noktalar ise deniz olur. Böylece kız yürüyerek sevgilisine ulaşır. Tam bu
esnada kralın askerlerinden biri balıkçıyı öldürmek için ok atar. Bu ok da kıza
saplanır. Akan kan ile kızın bastığı noktalar kızıla döner. Balıkçı, kıza
sarılır ve kızı alıp götürür. Bir daha onlardan hiç haber alınmaz.”26 Haziran 2013 Çarşamba
Denizin Ortasında Yürümek
Marmaris’teki
tatilimiz esnasında yakın yerleri gezme şansımız da oldu. Geçen sene
gidişimizde Dalyan’ı görmüş ve çok beğenmiştik. Tekne turu yapmış, caretta
carettaların yumurtladığı İztuzu plajında yavru carettaları seyretmiş hatta
çamur banyosu bile yapmıştık. Bu sene ise Kızkumu ve Turgut şelalesine gittik.
21 Haziran 2013 Cuma
Bir Tatil Geldi Geçti
Marmaris’te,
1 hafta süren bir tatil yaptım. Bu
tatile çok ihtiyacım vardı. Son bir senedir yoğun tempo ile çalışmıştım. Eski
işimden ayrıldıktan sonra yalnızca 2 gün evde dinlemiş ve akabinde yeni işime
başlamıştım.
Geçen hafta
soluğu Marmaris’te aldık. Daha önce gittiğimiz tatil köyünden memnun kaldığımız
için yine aynı tatil köyünü tercih ettik. Ormanın içinde, balkondan deniz
manzarası seyrettiğimiz, ağaçlarda sincapların koşuşturduğu bir yer...
Şezlongta
güneşin keyfini çıkarmak, bol bol temiz hava almak, akşam yürüyüşleri iyi
geldi. Bazı akşamlar ise merkeze gittik ve orada zaman geçirdik. Marmaris
merkezi çok beğendim. Bir kere her yer çok temiz ve bakımlıydı. Sahil boyunca
sıralanmış balık restoranlarında insanlar mum ışığı eşliğinde yemeklerini
yiyordu, kimileri de tekne keyfi
yapıyordu. Kısaca ortam çok güzeldi. Gittiğimiz dönem de henüz yoğunluğun
başladığı bir dönem olmadığı için dolaşırken daha çok keyif aldık.
Marmaris kalesinin ışıkları güzel bir ambiyans oluşturuyordu. Kale içinde biraz dolaştık. Eski Marmaris evlerine hayran kalarak zaman zaman keşke böyle bir yerde yaşasaydık diye içimizden geçirdik. Sonra biz İstanbul’dan vazgeçemeyiz düşüncesiyle bu fikri kafamızdan attık J Ama beyaza boyanmış, panjurlu, begonvillerle süslü Marmaris evlerinin de çok hoş olduğunu söylemeden geçemeyecem.
Marmaris kalesinin ışıkları güzel bir ambiyans oluşturuyordu. Kale içinde biraz dolaştık. Eski Marmaris evlerine hayran kalarak zaman zaman keşke böyle bir yerde yaşasaydık diye içimizden geçirdik. Sonra biz İstanbul’dan vazgeçemeyiz düşüncesiyle bu fikri kafamızdan attık J Ama beyaza boyanmış, panjurlu, begonvillerle süslü Marmaris evlerinin de çok hoş olduğunu söylemeden geçemeyecem.
Sonunda bir
hafta geldi geçti ve böylece bir tatili daha arkamızda bıraktık.
18 Haziran 2013 Salı
Mübadeleden Geriye "Hasret" Kaldı
Geçtiğimiz
hafta Marmaris’te güzel, dinlendirici bir tatil geçirdim. Tatilimin
ayrıntılarını önümüzdeki günlerde paylaşacam. Ancak öncesinde tatilde okuduğum bir
kitaptan bahsetmek istiyorum. Canan Tan’ın son romanı Hasret... Canan Tan ile
“Piraye” sayesinde tanışmıştım. Çok beğenmiştim Piraye’yi hatta favori
kitaplarım arasına almıştım. Ancak sonrasında okuduğum diğer Canan Tan
kitaplarında aynı keyfi yakayamadım ta ki Hasret’ e kadar. Tatile gitmeden
evvel kitapçıda gezerken yeni çıkan kitaplar arasında görerek aldığım ve
tatilde bir solukta okuduğum Hasret’e kadar...
Hasret, bir
türk genci ile rum kızı arasındaki aşkın mübadele dolayısıyla özleme
dönüşmesini konu alıyor. Hikaye gerçek hayattan alınmaymış. Bu durum romanı
daha da ilgi çekici yapıyor. Hikayeyi okurken olayın geçtiği Keskin kasabası
sık sık gözümde canlandı ve kendimi romandaki karakterlerin yerine koymadan
edemedim. Güneşli bir Marmaris sabahında başladığım bu hüzünlü kitabı öğle
üzeri yarılamıştım bile. Ertesi günü kitabın sonuna gelmenin verdiği burukluk
ile kitabı bitirdim. Kitabın anlatımı oldukça sürükleyici, karakterler iyi
analiz edilmişti. Kısacası vaktiniz varsa bu kitabı okuyun derim :)
2 Haziran 2013 Pazar
Resne, Manastır, Üsküp ve Tatilin Sonu
Ne şehittir, ne de gazi pisi pisine gitti Niyazi...Bu sözü hep duyar çok da kullanırız. Ancak bu Niyazi kimdir, nerelidir çoğumuz bilmeyiz. Turumuzun son gününde Niyazi ile ilgili epey detaylı bilgiler edindik. Niyazi, Resne’de doğmuş, 2.Meşrutiyet’in ilanına neden olan ayaklanmada önemli rol oynamış bir ittihatçıymış. Özellikle Balkanlarda çok ünlüymüş. Ancak bir gün koruması tarafından öldürülmüş. Neden öldürüldüğü tam olarak bilinmediği için de hakkında “Ne şehittir ne de gazi pisi pisine gitti Niyazi” sözü kullanılmaya başlamış. Sabah saatlerinde uğradığımız Resne’de, Niyazi’nin sarayını gezdik.
Askeri idadiden sonra Manastır şehrini gezmeye başladık. Manastır, tipik bir Anadolu şehri gibi...Burada o meşhur türküye konu olan havuz ve çeşmeyi gördük.
Manastırın ortasında bir havuz
Aman havuz canım havuz
Dimetoka kızlarının hepi de yavuz
Biz çalar oynarız
Manastırın ortasında var bir çeşme
Aman çeşme canım çeşme
Dimetoka kızlarının hepsi de seçme
Biz çalar oynarız
Saray gezisinden sonra Manastır’ a doğru yola çıktık. Manastır’a vardığımız zaman gördüğümüz en önemli yer Atatürk’ün okulu Manastır Askeri İdadisi idi. Manastır Askeri İdadisi, Makedonya tarafından müzeye çevrilmiş. İçinde Atatürk’ün fotoğrafları, özel eşyaları ve el yazısı sergileniyor.
Manastırın ortasında bir havuz
Aman havuz canım havuz
Dimetoka kızlarının hepi de yavuz
Biz çalar oynarız
Manastırın ortasında var bir çeşme
Aman çeşme canım çeşme
Dimetoka kızlarının hepsi de seçme
Biz çalar oynarız
Daha sonra gezimizin son durağı olan Üsküp’ e hareket ettik. Üsküp’e yolculuk boyunca Şar dağları bize eşlik etti. Üsküp’te ise bizi Vardar Nehiri karşıladı. Vardar Nehiri şehri ikiye ayırıyor. Şehirin bir tarafı eski ve bakımsızken diğer tarafı modern ve gelişmiş durumda. Bana fikrimi soracak olursanız ben eski tarafı daha sıcak buldum ve daha çok sevdim.
Öğle yemeğimizi eski tarafta çarşı içinde yedik. Üsküp’ün hem köftesi hem de kuru fasülyesi meşhur. Hangisini yiyeceğimize karar veremeyince her ikisinden de azar azar söyledik. Valla köftesi güzeldi ancak kuru fasülyesi öyle aman aman değildi ama lezzetsiz olduğunu da söyleyemem.
Yemekten sonra şehrin yeni tarafına geçtik. Orada devasa heykeller, ünlü mağazalar çeşitli modern yapılar bulunuyordu. Heykeller içinde en dikkat çekici tabi ki ünlü Makedon Büyük İskender’in heykeliydi.
Akşam saatlerinde ise Rahibe Teresa’nın evini gördük ve gezimizi noktaladık.
Tam 7 gün boyunca Balkanları bir uçtan diğer uca gezdik. Zaman zaman muhteşem manzaralar bize eşlik etti, zaman zaman fakir şehirlerden geçtik. Yürüdük, yürüdük, fotoğraflar çektik. Bazen yağmurda kaldık ıslandık, bazen güneş tam tepemizde bunaldık. Tarihte yolculuk ettik, çeşitli medeniyetlere tanık olduk ve çok lezzetli yemekler yedik. Kısacası yedi gün süren güzel ama bir o kadar da yorucu bir seyahat yaptık. Balkanlara dair güzel anılar biriktirdik...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)