30 Nisan 2013 Salı

Yıldız Sarayı

Defalarca kez Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe saraylarını gezmeme karşın Yıldız Sarayı’nı gezmek geçen Cumartesi gününe kadar bir türlü nasip olmamıştı. Çocukluğumda bir kez gezdiğim sarayın görüntüleri hayal meyal aklımın bir köşesinde duruyor, her sene gitmeye niyetleniyor ama bir türlü gidemiyordum. Geçen ay, Yıldız Korusu’nda kahvaltı yaptıktan sonra sarayı gezmek istemiş ancak ziyaret saatleri bittiği için yine gezememiştim.

Geçtiğimiz cumartesi ise yapacak işim de yokken kendimi Yıldız Sarayı’nın avlusunda buldum. Saraya, Yıldız Teknik Üniversitesi kapısının biraz aşağısından giriliyor. Saray kapısına doğru ilerlerken  bizi ilk karşılayan Yıldız Saat Kulesi oluyor. Saat kulesi 100 seneyi aşkın bir zaman önce inşa edilmiş. Kulenin ilk bölümünde, kuleyi yaptıran 2.Abdülhamit için yazılmış kitabe bulunmakta. İkinci bölümünde termometre bulunurken, üçüncü bölümünü ise saat oluşturuyor.
 

Kulenin hemen arkasında ise Hamidiye Camii yer alıyor. Hamidiye Camii, yine 2.Abdülhamit döneminde inşa edilmiş bir cami.


Kule ve camiyi fotoğraladıktan sonra saraya giriş yaptım. Sarayda müze kartı geçerli. Yıldız Sarayı tek bir yapıdan oluşmuyor. Bahçe içine dağılmış çeşitli köşk ve kasırlardan oluşuyor. Hatta köşklerin bir kısmı duvarın öbür tarafında yer alan Yıldız Korusu’nda kalıyor. Bu köşk ve kasırlardan daha önce ki http://yasamizi.blogspot.com/2013/04/bahar-yldz-korusu-ve-koskler.html yazımda bahsetmiştim. Yıldız Sarayı’nda en uzun süre ikamet eden padişah ise 2.Abdülhamit.

Giriş yaptıktan sonra sola doğru yönelirsek bizi Büyük Mabeyn Köşkü karşılıyor. Büyük Mabeyn Köşkü, devletin yönetim binası olarak kullanılan köşk. Maalesef ziyarete açık olmadığı için içini gezemedik. Köşk, içinde yer alan havuz ve kristal trabzanlı merdivenleri ile meşhurmuş.


Büyük Mabeyn Köşkü’nün hemen yan tarafında ise Çit Kasrı yer alıyor.

 
Çit Kasrının yanında ise güzel bir çeşme ve harem kapısı bulunuyor. Harem bölümü şu an tadilatta olduğu için giremiyoruz. Hünkar dairesi, cariyeler dairesi,kadınefendiler dairesi...vs hepsi haremde yer almakta. İnşallah tadilat sonrası buraları da görürüz.

 
Büyük Mabeyn Köşkü’nün karşı tarafında ise Yaveran Köşkü bulunuyor. Bu köşk yüksek rütbeli askerlerin konakladığı yermiş. Görüntüsü benim çok hoşuma gitti.
Bahçenin iç taraflarına doğru ilerledikçe asıl müze girişini görüyoruz ve müze kartımızla müzeye giriyoruz. Müzede özellikle 2.Abdülhamit dönemine ait bir çok eser sergileniyor. Vazolar, şamdanlar, havlular, tahtlar, suikaste uğradığı at arabası...vs. Fotoğraf çekmek yasak olduğu için her hangi bir fotoğraf çekemedim. Müzenin arka tarafını ise Küçük Mabeyn Köşkü oluşturuyor. Köşkte çeşitli oturma grupları ve 2.Abdülhamit’in yapmış olduğu marangozluk eserleri yer alıyor.
Müze gezimizi bitirdikten sonra güvenlik görevlisi müzeyi gezen grubu arka bahçeye götürdü. Yıldız Sarayı’nın en güzel bölümü bence burasıydı. İçinde büyük bir havuz yer alıyor. Havuzda şu an su sığ. Ancak vakti zamanında burası sandallarla gezinti havuzu olarak kullanılıyormuş. Havuzun şekli 2.Abdulhamit’in tuğrası şeklinde yapılmış. Bununla ilgili fotoğraf aşağıda.

 
 
Burada ayrıca Cihannuma Köşkü ve Ada Köşkü yer almakta. Cihannuma köşkü seyir ve dinlenme köşkü olarak yapılmış. Köşkün içi gezilip o muhteşem manzara seyredilebiliyor.

  
Ada köşkü ise ilk önceleri yine dinlenme köşkü olarak kullanılıyormuş. Fakat sonraları burası hayvan barınağına çevrilmiş.

 
 
Aşağıdaki fotoğrafta gözüken eski çeşme de çok hoşuma gitti.
 
Eveet, Yıldız Sarayı, 1-1.5 saatte enikonu gezilebiliyor. Biz de tadilatta olan kısımlar hariç iyice gezdikten sonra yokuş aşağı yürüyerek Beşiktaş’ın kalabalığına karıştık.

19 Nisan 2013 Cuma

Altıncı Tepede Zarif Bir Cami

Bütün mimarlar yüksek, mühendisler de
Bir sen kaldın alçak, ey Sinan Usta... (Cemal Süreya)

Hafta sonu yaptığımız İstanbul’un altıncı tepesinde ki gezimize Kariye ile başladık ve ardından Mihrimah Sultan Camii ile devam ettik. Mihrimah Sultan Camii’ni ne zamandır merak ediyordum. Ancak tadilatta olması nedeniyle gitmek bir türlü kısmet olmamıştı. Tadilat bazı yerleri hariç büyük ölçüde tamamlanmış. Biz de hafta sonu Kariye Müzesi’nin ardından Mihrimah Sultan Camii’ni ziyaret ettik.

Mihrimah Sultan Camii bir Mimar Sinan eseri. Mimar Sinan, benim hayran olduğum tarihi isimlerden biri. 17 yaşımda iken yapmış olduğum Selimiye Camii gezisi sonrası Mimar Sinan hayranlığım başladı ve bugüne kadar geldi. Yazıma başlarken de Cemal Süreyya’nın Mimar Sinan için yazdığı iki dize ile başlamak istedim.
Mihrimah Sultan Camii’ne gelecek olursak bu caminin ilginç bir hikayesi var. Onu da aşağıda paylaşmak istiyorum.

“Kanuni Sultan Süleyman,  kızı Mihrimah Sultan’ı  evlendirmeye karar verir. Mihrimah Sultan’ın iki talibi vardır; Rüstem Paşa ve Mimar Sinan. Sultan Süleyman, eşi Hürrem Sultan’ın da teşvikiyle kızını Rüstem Paşa’ya verir. O andan itibaren Mimar Sinan,  Mihrimah Sultan’ a olan aşkını kalbine gömer. Sonraları Mimar Sinan’dan, Mihrimah Sultan adına bir cami inşa etmesini isterler ve yer seçimini kendisine bırakırlar. Büyük mimar böylece Mihrimah Sultan adına yapılan ilk camiyi Üsküdar’a inşa eder. Aradan belli bir süre geçince Mihrimah Sultan adına ikinci bir cami istenir ve seçim yine kendisine bırakılır. Mimar Sinan bu kez camiyi kimselerin pek uğramadığı Edirnekapı’ya inşa eder. Mihrimah Sultan 21 Mart günü dünyaya gelmiştir ve isminin anlamı ay ve güneş demektir. Eğer gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart ya da 23 Eylül günleri her iki camiyi de görecek yüksek bir tepeye çıkılırsa, Edirnekapıdaki caminin minaresinin ardından güneşin battığı buna karşın Üsküdar’daki caminin minaresinin ardından ayın doğduğu gözlemlenir. Kısacası Mimar Sinan, Mihrimah Sultan’a olan aşkını bu iki eserine yansıtmıştır”
Ben Mihrimah Sultan Camii’ni çok beğendim. Çok zarif, aydınlık, güzel bir cami. Çektiğim bazı fotoğrafları aşağıda yer alıyor.
Caminin içinden genel görünüm...
Tavan süslemeleri
Minber ve Mihrap
Mihrimah Sultan Camii’ni de gördükten sonra 6.tepedeki gezimizi sonlandırarak eve döndük.

17 Nisan 2013 Çarşamba

İstanbul Yedi Tepe, Biz Altıncı Tepede

Yedi tepe üzerine kurulmuş bir şehir İstanbul. Bu yedi tepe defalarca kez şarkılara, şiirlere konu olmuş. Müziğin üstadı “Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul” diyerek, sürgündeki şair ise “Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü” diyerek İstanbul’un yedi tepesini anmış. Peki, bu tepeler nerede?İstanbul’da yaşayan bir çok kişi bu soruyu cevaplarken kuşkusuz Çamlıca diye başlayacaktır. Ben de yakın zamana kadar en meşhur tepesi olarak Çamlıca’yı sayardım. Oysa yedi tepe hiç de bizim bildiğimiz tepeler değilmiş. Öncelikle, yedi tepenin yedisi de sur içinde yer alıyor ve her tepe önemli bir cami barındırıyor. Bu tepeler şunlar: Sultanahmet, Çemberlitaş, Beyazıt, Fatih, Yavuz Selim, Edirnekapı ve Kocamustafapaşa.

Hafta sonu 6.tepe olan Edirnekapı’ya gittik. Edirnekapıda iki önemli eser bulunuyor. Kariye Müzesi ve Mihrimah Sultan Cami. Bu yazımda Kariye Müzesi’nden bir sonraki yazımda da Mihrimah Sultan Camii’nden bahsetmek istiyorum.
Edirnekapı'yı çevreleyen surlar...
Kariye Müzesi
Kariye müzesi, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde kurulan Khora manastırının merkezindeki kiliseyi oluşturuyor. Khora eski yunancada “kırsal alan” demekmiş. Bu manastır da o zaman ki İstanbul’un dışında kaldığı için Khora kelimesi ile adlandırılmış. Kilisenin en önemli özelliği iç duvarlarını ve tavanlarını süsleyen mozaik ve freskler.
Kariye önden görünüş...
Öğleden sonra Kariye Müzesi’ne vardığımız zaman ilk iş olarak müze kartımızı yeniledik. Ardından da kiliseye giriş yaparak içini gezmeye başladık. Kilisenin içinde Hz.Meryem’in ve Hz.İsa’nın hayatını anlatan mozaik sahneler bulunmakta. Yalnız burada önemli bir nokta var. Girmeden evvel sesli rehber almak gerekiyor. Çünkü sesli rehber olmazsa mozaiklerde anlatılan sahneler anlaşılmıyor. Biz ilk girdiğimizde sesli rehber almamıştık baktık olacak gibi değil, çıkıp sesli rehber alarak geri döndük.

Kariye küçük bir kilise. Yarım saatte detaylı olarak gezilebiliyor. Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış. Mozaik ve freskler kireç ile örtüldüğü için günümüze kadar korunarak gelmiş. Kilisenin içinde çektiğim bazı fotoğraflar aşağıda yer almakta.
Hz Meryem'in ataları sahnesi
Hz.Meryem doğumu ve çocukluğu
Katliamın emredilmesi sahnesi
Diriliş Sahnesi
Kariye’yi gezdikten sonra ise çok yakınında yer alan Mihrimah Sultan Camii’ne gittik. Mihrimah Sultan Camisine de inşallah bir sonraki yazımda yer vermek istiyorum.

11 Nisan 2013 Perşembe

Bir Film ve Bir Kitap

Uzun süredir herkesin dilinde olan bir film var;  Pi’nin Yaşamı. Ne zamandır bu filmi seyretmek istiyor ama bir türlü fırsat bulamıyordum. Hatta sinemada gösterimdeyken seyretmek istemiş ama gitme şansını yakalayamamıştım. Sonunda bu hafta seyrettim. Filmi beğendim mi? Evet beğendim ama biraz abartıldığını düşünüyorum. Görüntülere diyecek bir söz yok. Film şahane görüntülerle süslenmiş. Renkler, efektler harika, konusu da ilgi çekici. Ancak bazı sahnelerde sıkıldığım oldu. Yine de genele bakacak olursak güzel bir film olmuş.

 
Bu hafta bir de yeni bir kitaba başladım. Kitabın ismi Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer. Aslında bakmayın yeni dediğime kitabın piyasaya çıkması ve benim kitaplığıma yerleşmesi epey oldu. Ancak bir türlü okumaya başlayamadım ta ki elektrik kesilinceye kadar. Geçen akşam evde elektrik kesildi dolayısıyla da yapacak hiç bişi kalmadı. Bu da feneri yakıp yarı aydınlık yarı loş ortamda kitaba başlamak için vesile oldu. Kitap biraz kalınca yani yaklaşık 450 sayfa kadar. Ben daha kısa böyle bir solukta okunacak kitapları seviyorum. Buna rağmen kitap akıcı bir şekilde ilerledi ve şu ana kadar 150 sayfasını devirdim. Kitap tür olarak kişisel gelişimi içine almış bir roman gibi. Şu ana kadar okuduğum kadarından yola çıkarak bu kitabı tavsiye ederim.

8 Nisan 2013 Pazartesi

Mutlu Olmak İçin Kaç Sebebiniz Var?

Hayat boyunca mutluluk peşinde koşar, mutlu olmak için nedenler ararız. Mutlu olmanın şartları da hep büyük olur. Mutlu olmak ya büyük bir şirkette iyi bir kariyere, ya istenilen eve, arabaya, ya da mükemmel evliliğe bağlanır. Oysa bunların hiç biri insana tam bir mutluluk getirmez. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız bizi gülümseten, içimize kısa süreli huzur dalgası yayan anlar aslında mutluluğumuzun temel taşlarını oluşturur.

Uzun bir süre önce bir kitapçı gezim esnasında rafta duran bir kitaba gözüm ilişmişti. Kitabın adı “Mutlu Olmak İçin 14.000 Sebep” ti. Kitaba göz gezdirdiğimde kitapta mutlu olmaya neden olan tam 14.000 madde alt alta sıralanmıştı. Gerçekten de bazı sebepler yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturmuş ve kitabı satın almıştım. Ne zaman aklıma gelse bu kitabı açar ve o insanı mutlu eden anlara göz gezdiririm.

Kitapta yer alan sebeplerden bazılarını burada paylaşmak istiyorum.
- Taze çiçekler almak
- Kahvaltı öncesi sabah yürüyüşü

- Kızarmış ekmek kokusu

- Büyük deniz kabukları
- Sıcak ekmeği kopararak yemek

- Kokulu mumlar
- Birileri için yemek yapmak ve o yemeğin beğenilmesi

- Dalga seslerini ve ritmini dinlemek, deniz esintileri
- Eve giden trafikten uzak kestirme yol keşfetmek

- Kumsalda çıplak ayakla dolaşmak

Bu liste böyle uzayıp gidiyor. Bu anların tadını sonuna kadar çıkaralım, büyük mutluluklar beklerken küçük mutluluklarını kaçırmayalım derim.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Bahar, Yıldız Korusu ve Köşkler...

Sonunda İstanbul’a bahar geldi . Kış ortasında bir kaç defa yalancı bahar yaşamamıza karşın gerçek bahar ile haftasonu selamlaştık. Pazar sabahı eve vuran güneş ışınları ile uyanmamızın ardından soluğu Yıldız Korusu’nda aldık. Koruya vardığımız zaman inanılmaz bir kalabalık bizi bekliyordu. Sanırım dün sabah İstanbul’da uyanan herkes kendini dışarı atmış J Neyse ilk bulduğumuz yere arabayı park ettik. Ardından kuş cıvıltıları ve etrafı saran çiçek kokusu eşliğinde kahvaltı yapacağımız Malta Köşkü’ ne doğru yürümeye başladık. Toprak ve çiçek kokusunu solumayı özlemişim bu yüzden yürüyüş esnasında bu fırsatı yeterince değerlendirdim.




Acıkmış bir şekilde Malta Köşkü’ne vardığımız zaman ise tam bir hayal kırıklığı yaşadık. Tüm masalar doluydu. Tek bir boş sandalye dahi yoktu. Neyse ki şansımız yaver gitti ve bir kaç dakika içinde bir masa boşaldı biz de hemen o masaya yerleştik.  Açık havada kahvaltı keyfinin ardından da koruda biraz yürüyüş yapalım dedik.


Kahvaltı yaptığımız Malta Köşkü, Yıldız Sarayı kompleksinin bir parçası durumunda. Koru içerisinde yer alan Çadır ve Şale köşkleri de sarayın diğer parçalarını oluşturuyor. Haftasonları Malta ve Çadır köşklerinde kahvaltı verilirken Şale Köşkü de müze olarak hizmet veriyor.

Malta Köşkü
Malta Köşkü iç mekan...
Defalarca kez Yıldız Korusu’na gelmiş olmamıza rağmen Şale Köşkü’nü hiç gezmemiştik. Hadi gezelim diyerek köşke doğru yöneldik. Köşkte, Müze Kart geçmiyor, giriş bedeli 5 tl. Gezi rehber eşiliğinde yapılıyor ve 20-25 dakika filan sürüyor. Eğer yolunuz Yıldız Korusu’na düşerse bu köşkü mutlaka gezin derim. Köşk 2.Abdülhamit döneminde misafir ağırlamak için inşa edilmiş. Diğer saraylara benzer şekilde büyük odalar ve salonlardan oluşuyor. Tavan süslemleri, duvar süslemeleri çok hoş görünüyor ayrıca çok zarif sobalar içeriyor.
Maalesef içerde fotoğraf çekmek yasak olduğu sadece dış mekanı fotoğraflayabildim.



Şale Köşkü'nün yalnızca bir kısmı..
Daha sonra Şale Köşkü’nden bir diğer köşke yani Çadır Köşkü’ne geçtik. Burada soğuk bir şeyler içip göletteki kazları seyrettik.
Çadır Köşkü önündeki minik gölet...

Planımızda koru duvarının öbür tarafına yani Yıldız Sarayı tarafına da geçmek vardı. Ancak sarayın ziyaret saatleri bittiği için başka zamana erteledik. Son olarak koru içinde yer alan Yıldız Porselen’i gezdik ve bahar sarhoşluğu ile eve döndük.