29 Aralık 2017 Cuma

Bibao ve Seyahatin Sonu

Eveeeet, 2017 bitmeden şu İspanya yazılarını bitirelim. Seyahatimizin son günü yolumuz Bilbao’dan geçti. Güneşli ama soğuk günde ilk durağımız Guggenheim Müzesi oldu. Guggenheim bir tür modern sanatlar müzesi.

Bahçedeki yavru köpeğe merhaba dedikten sonra müzenin bahçesinde ilerlemeye başladık.
Havuzlar..vs derken en meşhur eserlerden biri olan örümceği gördük.
Biraz daha bahçede dolaştıktan sonra (vaktimiz olmadığı için müzenin içini gezemedik) eski şehir merkezine doğru yol aldık. Renkli evleri, temiz sokakları, şirin cafeleri ile Bilbao hoş bir şehir.
Meydanlardan biri…
Yörede en fazla tüketilen yiyecek tuzlanmış balıkmış. Bu ürünün satıldığı bol miktarda satış noktası vardı J
Veee İstikamet İstanbul...Bir seyahati daha böylece bitirmiş olduk.

25 Aralık 2017 Pazartesi

İspanya’da Kuzey Şehirler...

Artık seyahatimizin sondan bir önceki günündeydik. Bu sefer kuzeye doğru yol alıyorduk. Hava sıcaklığı da hissedilir derece düşmüştü. Yol boyunca arabanın camlarından puslu havayı seyrediyor ve boğaları selamlıyorduk.
İlk durağımız Avila oldu. Avila, küçük sakin bir şehir. Yani kasabadan biraz hallice diyebiliriz. Şehri turistik tramvayla gezdik o yüzden çok fazla fotoğraf çekemedim.
İkinci durağımız ise Segovia oldu. Segovia, kemerler arasında kalan hoş bir şehir. Avila’dan daha çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Küçük küçük meydanlara, şirin cafelere ve butiklere sahip.
Meydanda Meson Candido isimli bir restoran var. Buranın en eskilerindenmiş ve yerel menü hazırlıyormuş. Yörenin en meşhur yemeği de boğa kuruğu yemeğiymiş. Bir önce ki günden midem kötü olduğu için ben denemedim ama o güzelim eski evin fotoğrafını çekmeden de geçemedim.
Griler içinde sarı, sapsarı bir ağaç.
Akşam saatlerinde son varış noktamız Burgos oldu. Masalsı şehir kapısından geçerek şehirde küçük bir tur attık. Böylece günü noktalamış olduk.

22 Aralık 2017 Cuma

Toledo ve Madrid

Geçen yazımda Madrid’in bir de bonusu olduğundan bahsetmiştim. İşte o bonus Toledo.  Madrid’e kadar gelmişken hemen yakınlarında yer alan Toledo şehrini de görelim dedik. İyi ki demişiz çünkü şehri çok beğendik.

Eski, çok eski bir şehir Toledo. Şehir surlarından içeri girildiği anda bu hemen hissediliyor.
Önce tepelere tırmandık. Bol bol manzara fotoğrafı çektik.
Sonra merkeze indik ve dar sokaklarda dolaşmaya başladık. Toledo’da en dikkat çekici figür Don Kişot. Hikaye kahramanı memleketinde krallar gibi ağırlanıyor. Onu her yerde görmek mümkün.
Toledo’nun Arnavut kaldırımı yollarında ilerlerken mini minnacık pastanelere rastlıyoruz. En çok satılan ürün de marzipan yani badem ezmesi. Ben pek badem ezmesi düşkünü olmasam da birbirinden güzel şekillere sahip badem ezmelerine kayıtsız kalamadım.
Ve bir kahve molası verdikten sonra rotamız Toledo’da önemli bir yapı olan Toledo Katedrali oldu.
Devasa büyüklükteki katedrali rehber eşliğinde gezdik.

Artık Madrid’e dönüş J Akşam saatleri vardığımız Madrid’de ilk durağımız Sol Meydanı'ydı.
Meydan epey kalabalıktı ve biz çok acıkmıştık. O yüzden kalabalığın arasından sıyrılarak bir cafeye gittik. Aslında cafe demek yanlış olur Plaza Mayor çevresinde sıralanmış büfelerden birine girdik. Madrid’in meşhur yiyeceklerinden biri olan kalamarlı sandwichler bu büfelerde bol bol bulunuyor. Fiyatı da gayet uygun.
Yemek sonrası biraz Plaza Mayor’da oyalandık. Yılbaşı pazarı kurulması dolayısıyla tezgahlar oldukça albeniliydi.
Ve ışıl ışıl caddeler arasında yürüyerek günü noktaladık.

20 Aralık 2017 Çarşamba

Cuenca ve Madrid

Madrid’e doğru yol alırken önce küçük bir şehre uğradık. Cuenca isimli şehir uçurumun kenarına kurulmuş asma evleri ile meşhur. Cuenca için rehberimiz İspanya’nın Kapadokyası tabirini kullandı. Şehir güzel ama Kapodokya’yı görmüş biri olarak asla Kapadokya ile kıyaslanamayacağını düşünüyorum. Kapadokya çok daha etkileyici bir yerleşke.

Rengarenk evlerin sıralandığı meydan…
Dar sokaklar arasından kuşbakışı Cuenca…
Cuenca’da biraz dolaştıktan ve bir kahve molası verdikten sonra Madrid’e hareket ettik. Madrid’de ilk gördüğümüz yer arena oldu. Arenanın ne içini gezdik, ne de boğa güreşini simgeleyen bir hediyelik eşya aldık. Çünkü bu vahşet maddi olarak desteklenmeye devam ettikçe ve ilgi gösterildikçe uzun yıllar devam edecek gibi gözüküyor.
Boğanın boynuzları arasında kalmış bir matador heykeli…
Veee Madrid şehir merkezi…İlk durağımız San Miguel pazarı…
San Miguel pazarı Valencia ve Barcelona’daki pazarlara benzer şekilde kurulmuş kapalı bir yiyecek pazarı. Yine envai çeşit yiyecek arasından seçim yaparak karnımızı burada doyurduk.
Madrid şehir merkezinde biraz daha gezdikten sonra soluğu otelde aldık. Madrid ile ilgili anlatılacak daha çok şey var. Tabi ki bi daha ki yazıya hatta Madrid’in bir de bonusu olacak J

18 Aralık 2017 Pazartesi

Valencia

Valencia’nın güzel sahil şeridini arkamızda bırakarak bilim müzesine giriş yaptık. Principe Felipe Science Museum ismi ile anılan müze havuzlarla çevrili yapılara sahip. Biz sadece bahçesinde gezinmekle yetindik. Açıkçası müze, çok da ilgimi çekmedi. Ancak teknoloji meraklılarının mutlaka ziyaret etmeleri öneriliyor.
Müze sonra ise Valencia’nın eski şehrini gezmeye başladık. İlk durağımız Mercado Central oldu. Daha önce Barcelona yazımda da bahsettiğim bir tür kapalı pazar.
En meşhur meydanlarından biri…Katederal Meydan…
Valencia meydanları, parkları aralara serpiştirilmiş kafeleri ve butikleri ile çok hoş bir şehirdi. İspanya gezisi boyunca benim favorim oldu.
Ertesi gün yine uzun bir yol bizi bekliyordu. Bu sefer istikamet başkent Madrid.

12 Aralık 2017 Salı

Peniscola ve Valencia

Sabah erken saatlerde Valencia’ya doğru yola çıktık. Valencia merak ettiğim bir şehirdi ve öncesinde Peniscola isimli bir sahil kasabasına uğrayacaktık. Açıkçası Avrupa’daki sahil kasabaları beni çok heyecanlandırmıyor. Çünkü çok güzel bir kıyı şeridimiz var ve bu kıyı şeridi harika görseller sunuyor. Ancak Peniscola beni yanılttı. Orada geçirdiğim vakitte gerçekten çok keyif aldım.

Kasım ayı olmasından ötürü kasaba sakindi  ve hava da muhteşemdi. Önce palmiyelerin gölgesi eşliğinde sahil boyunca yürüdük.
Sonra bembeyaz evler arasından geçerek daha yukarılara tırmanmaya başladık.
Tepeden Peniscola’ya bakış…
Ve bir kahve molası…
Peniscola’dan ayrılmamızın ardından istikametimiz Valencia oldu. İspanya seyahatimizde en sevdiğim şehir J

Valencia’da önce sahildeki kumadan heykelleri gördük.
Sonrasında da iyice acıkan karnımızı doyurduk. Yine seyahat boyunca en lezzetli yemekleri burada yedik diyebilirim.
Yemeğimizin sonuna yaklaşırken Valencia’da yavaş yavaş gün batmak üzereydi. Günün son ışıklarından faydalanmak için hemen bilim müzesine doğru hareket ettik. O da bir daha ki yazıya J

7 Aralık 2017 Perşembe

Girona

Figueras’den ayrılmamızın ardından Girona’ya doğru yol aldık. Girona, ortasından nehir geçen sevimli bir ortaçağ kasabası.
Nehrin üzerinde Gustave Eiffel’in yapmış olduğu köprü bulunuyor. Kendisi ile aynı adı taşıyan köprü tamamen Eiffel’in tarzını yansıtıyor.
Biraz dolaştıktan sonra karnımızın iyice acıktığını farkettik. Bunun üzerine bir restoranda mola vererek birkaç tapas çeşidi sipariş ettik. İspanyolların ana öğün olarak tükettiği tapaslar açıkçası bana hiç doyurucu gelmiyor L Neyse sonuçta çok fazla seçeneğimiz olmadığı için sipariş ettiğimiz kalamar ve patatesle idare ederek günü geçirdik.
Akabinde ver elini Girona sokakları…Girona, Arnavut kaldırımlı, dar sokaklardan oluşuyor. Game of Thrones dizisinin bir çok bölümü bu sokaklarda çekilmiş.
Şehir meydanında da bir aslan bulunuyor. Eğer bu aslanın poposunu öperseniz şehre yeniden gelirmişsiniz. Tabi ki öpmedik J
Veee son olarak şehirden ayrılmadan evvel meşhur tatlısını almak için bir fırına uğradık. Efendim aşağıdaki fotoğrafta sağ üst köşede gözüken içi krema dolgulu bir tatlı. Severek yediğimiz bu tatlının ismi ise xuixo. Nasıl telaffuz ediliyor bilmiyorum ama tatlının ismini telefonuma yazarak fırıncıyla anlaştım J
Böylece günü sonlandırarak otele döndük. Ertesi gün yolumuz uzundu…