Demiş Çehov Vişne Bahçesi’ni yazarken…Neredeyse 15 senedir yazdığım blogumdan çok uzun süre ayrı kaldım. En son geçtiğimiz Haziran ayında Güneydoğu seyahatimi yazmış ve kısa zamanda görüşmek dileği ile yazımı noktalamıştım. Ancak o kısa süre tahmin ettiğimden çok ama çok uzun sürdü. Bu geçen sürede hayatım tamamen iş oldu desem yeridir. Yöneticiliğini yaptığım bir projenin canlı geçişi için gece gündüz, hafta içi-hafta sonu, sıcak-soğuk hep çalıştım çalıştım. Aileme, arkadaşlarıma ve hatta kendime pek zaman ayıramadım. Tek amacım yaptığım işi en layıkıyla neticelendirmekti. Bulunduğum şartlar dahilinde iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum ama proje sürecinde çok üzüldüğüm, kalbimin kırıldığı noktalar da oldu. Tabii ki onların detayına burada girmeyeceğim ama benim için iyi bir hayat tecrübesi oldu diyebilirim.
Gelelim
günlük hayata… Uzun süre sonra hafta sonu sinemaya gittim.
İzlediğim
film Muhteşem Lillian Hall’du. Lillian, yıllarını tiyatro sahnesinde geçirmiş
bir Broadway yıldızı. Ancak başına beklemediği bir şey geliyor ve demans
hastalığına yakalandığını öğreniyor. Başta buna isyan etse de sonrasında
hastalıkla acı bir şekilde yüzleşiyor. Hem filmi, hem de oyunculukları çok
beğendim. Gitmek isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim.
Yazıma
başlarken kullandığım Çehov’un “Yaşam geçip gitti, hiç yaşanmamış” gibi cümlesi
de bu filmde geçen ve aklıma kazınan cümlelerden biri oldu. Gerçekten yaşam hiç
yaşanmamış gibi hızla geçiyor. Belki biraz hayatı yavaşlatmamız lazım ama
nasıl?
Keyifle, sağlıkla ve yavaşlayarak kalın :)