Seyahatimizin
2.gününde Fransa’nın Provence bölgesine doğru yola çıktık. Bölge sahip olduğu
lavanta tarlaları ile biliniyor. Gönül isterdi ki mosmor tarlaları görelim,
lavanta kokusundan sarhoş olalım. Ancak mevsim itibari ile lavantalar henüz
çiçek açmamıştı. (Haziran ayı mevsimiymiş) Yine de güzel manzaralar eşiliğinde
yolculuk yaparak Avignon’a geldik ve orada bol bol lavanta ile haşır neşir
olduk.
Avignon
tipik bir orta çağ kenti. Şehrin girişinde misafirleri karşılayan Pont Saint
Benezet köprüsü Unesco dünya miras listesinde yer alıyor. Yarısı yıkılmış olan
köprü turizm pazarlaması gereği tamir edilmemiş. Böylece bir çok turistin ilgi
odağı oluyor. Bu arada köprünün üzerine çıkmak ücretli. Tabi ki bu gereksiz
eylemi yapmadık J
Şehrin bir
diğer önemli eseri ise papalık sarayı…
Papalık
Sarayı’nın tam önünden turistik otobüs kalkıyor ve Avignon’u gezdiriyor. Biz de
bu otobüse binerek bir gezinti yaptık.
Şehrin
meydanında ise bir atlı karınca kurulmuş durumda. Rengarenk atlı karıncayı
görünce çocukluğuma dönüverdim. Ah keşke çocuk olsam da bir atın üzerinde dönüp
dursam diye aklımdan geçirirken koca koca kadınların bindiğini gördüm. Bu olayı
görmemle kendimi bir atın üzerinde bulmam arasında geçen süre sanırım
saniyelerle sınırlıdır. 3 dakikalığına çocukluğuma dönerek çok keyifli zaman
geçirdim.
Ardından
Avignon’un dükkanlarını dolaşmaya başladık. Tatil boyunca gördüğüm en güzel
dükkanlar kesinlikle buradaydı. Lavanta keseleri, lavanta sabunları, provence
bölgesi resimli mutfak eşyaları, özel tasarım elbiseler…vs. Hepsi birbirinden
güzeldi. Dükkanlarda dolaşmaya o kadar çok kendimi kaptırmışım ki çok az
fotoğraf çekmişim.
Avigon gezisi
sonrası bir diğer Provence şehri olan Aix En Provence’ye doğru yola çıktık. Ben
Aix En Provence şehrini nedense bir Fransız şehrinden çok İtalyan şehrine
benzettim. İşte o dar sokaklar…
Aşağıdaki
resimde görünen bir heykelmiş. Evet evet resimde heykel gözükmüyor. Zaman
içinde heykeli yosun kaplamış ve şimdiki görünümüne bürünmüş. En iyisi yosun
heykel diyelim adına…
Şehrin en
önemli cafesi ise 1792 yılından beri varolan ve o günkü görünümü ile menüsünü
hala koruyan “Les Deux Garçons”. Bu cafenin önemi sadece eski bir cafe
olmasından değil aynı zamanda ressam Cezanne ve yazar Emile Zola’nın buluşma
noktası olmasından geliyor.
ay dur dur, bu yörelerde doğa çiftlik gezdiniz mi yani şehir dışııııı var mı foto yaaa merak ettiğim yerler deee :)
YanıtlaSilDaha çok şehir içlerini gezdik ve büyük kasabalara gittik Deep. Vakit darlığından ötürü doğa ile çok haşır neşir olamadık.
Silbiz herşeyi yakıp yıkarken,orada sanatçılarının buluşma noktası diye kafeler,mönüler korunuyor.
YanıtlaSilbiliyor musun 70 yıllık açıkhava sahnesi yıkılıyor!
Uzun zamandır bloğuna girmemişim , ne de güzel bir fikir bu tatil :) keyfiniz bol olsun canım benim
YanıtlaSilTeşekkür ederim Nesrincim, öpüyorum...
SilAy ne kadar güzel ben de gezmeyi çok seviyorum lavantaların açtığı zaman gidilse ne güzel fotoğraflar çekilir =)
YanıtlaSilLavantaların açtığı zaman muhtemelen bir görsel şölen yaşanıyordur.Umarım öyle bir zamanda gidip bol bol fotoğraf çekersiniz..
SilArşivimde Provence bölgesi ile ilgili resimler biriktirmiştim. Genelde yapmam. Ama öyle huzur veren kareler ki... Umarım o huzur gezdiğiniz yerlerde size de etki etmiştir.
YanıtlaSilÇok güzel bir seyahat olmuş .
Tabi ki etkisi oluyor ama koştururken çok farkına varmadık.Dönüşte o etkiyi daha çok hissettik.
Sil