Bazen düşünüyorum da yaşam şeklim hiçbir zaman tek bir kalıbın içine sığmıyor. Hayatımı hep içimdeki tezatlarla beraber idame ettiyorum. Galiba bu durumdan da gayet hoşnutum.
Örneğin; seyahat
etmeyi çok seviyorum. Beni tanıyıp da bunu bilmeyen yoktur sanırım. Havalimanına ayak
bastığım an heyecan duyuyorum. Bavulumun tekerleklerinden gelen o tıngır mıngır
ses, ışıklı panolar, uçağın havalanıp gökyüzünde süzülmesi beni mutlu etmeye
yetiyor. Varış noktasına ulaştıktan sonra ise tatilimin her anının tadını
çıkarmaya çalışıyorum. Öte yandan çok gariptir ki dönüş yoluna geçince içimde
pek bir hüzün hissetmiyorum yani aklım tatilde kalmıyor. Keyifle geçmiş bir
tatili güzel anılarımın arasına yolluyorum ve çalışma haftama odaklanıyorum. Henüz
dönüş yolunda iken çalışma planımını çıkarıyor ve yeni haftada gelecek işleri
bir an önce halletmek için sabırsızlanıyorum.
Bir kova burcu
olarak sosyalleşmeyi, arkadaşlarımla vakit geçirmeyi seviyorum. Ancak üç gün
üst üste arkadaşlarımla vakit
Çok iyi otellerde
kalabilmenin yanısıra temiz butik bir pansiyonlarda da rahat edebiliyorum. Bir
gün şık bir restoranda kaliteli bir yemek yerken ertesi gün bir sokak lezzetinin
peşine düşebiliyorum. Bu liste böyle uzuyor gidiyor…
Yazımın başında da dediğim gibi bu halimden memnunum. Eğer sürekli tatil yapmayı seven ve çalışmanın külfet olarak geldiği biri olsaydım ya da işkolik olsaydım iki durumda da mutsuz olurdum sanırım. Aynı şekilde kendimi hiç vakit ayırmadan sürekli sosyalleşsem ya da sürekli yalnız kalsam bu da beni keyifsiz bir insan haline getirirdi. Bence hayat zıtlıklardan oluşan bir denge üzerine kurulmuş durumda. Dengeyi tutturduktan sonra ise yaşam çok güzel…
Dengeyi tutturabilmek mutlu bir hayat getiriyor gerçekten :)
YanıtlaSil"Dengeyi tutturduktan sonra ise yaşam çok güzel…" KESİNLİKLE!
YanıtlaSileveeet düşünmücen yaşıycan hayat güzeeel :)
YanıtlaSilBence de Gamzecim ♥
YanıtlaSilSevgiler Şebnemcim:)
Sil